Translate

MY LOVE [Hayran Hikayem]

TANITIM 
 
Seni sevdiği kadar yaşasaydım ; ölümsüzlüğün adını aşk koyardım...

Nurcenin yaramazlıkları
Ayşii'nin kurnazlıkları
Büşra'nın ablalıkları
Ayşenur'un saflıkları
Gerçi hepsi birbirinden deli
Bir araya geldiklerinde oluşan enerji
Açtı başlarına belayı
Bu en güzel belaydı
Bu belanın adı
CN BLUE' ydu

Güney Kore'ye okumaya giden 4 kız...
Bir de ortaya  CNBLUE çıkarsa ne olur???
Merakla okuyacağınız ve doyamayacağınız bir hikaye.

Yazar notu: Bu hikayeyi yazmamda bana destek olan bir tanecik Büşra karakterindeki ablam  Hatice Büşra Sarı'ya
Her zaman yanımda bulunup bana ilham veren ve tanıtımda yardımcı olan Ayşenur karakterindeki Ayşenur Güllük'e
Hikayenin delisi ve gerçek hayatta bir o kadar crazy olan, hep yanımda olup okuyan Nurcen karakterindeki Nurçen Yedik'e çok teşekkür ediyorum... İyi ki varsınız...
BÖLÜM 1
Ahhhh! Bu da ne böyle. Yanımda bir horoz ötüyor. Kalkıp horoz sesiyle öten telefonumu kapatsam iyi olacak ama şuan aşırı derecede üşengeçlik yapıyorum derken içeri biri daldı.(İnsan bir kapıyı tıklar dimi??) Bu gelen evin en büyüğü Büşra'ydı.(Kısaca o Büşş) Olamaz yine beni uyandırmaya geldi. Odadan içeri daldığı gibi alarmı kapattı ve ' Kalk hadi ya senin yüzünden okula geç kalıcaz. Her sabah aynı şeyi yapıyosun. Yeter ama artık. Uyan hadiiiii... Uyan...' diye evin içinde bağırmaya başladı. Horoz sustu şimdide başımda çınlayan uyan sesleri.'Tamam kalkıyorum yeter ki artık bağırma' dedim ve yatağımdan kalktığım gibi yüzümü yıkamaya gittim. Bu kızlar yok mu beni öldürecekler. Hemen size yüzümü yıkarken hayatımın özetini geçiyorum. Biz Kore'de yaşama hayaline tutuşup taa Kore'ye okumaya gelen 4 boicesız. Evet, tahmin ettiğiniz gibi 4'müz aynı evde kalıyoruz. Daha demin beni uyandırmaya gelen kişilik Büşş  yani Büşra. Kendisi Tıp 5. sınıf öğrencisi. Ahhhh Büşümüz hayalleri peşinde koşmaktadır. Psikiyatrisi olucam diyor ve bir oturuyor çalışmaya alıkoyanı tepiyor. Kendisi süper hikâye yazarıdır. Gençken yazdığı hayran hikâyesinden sonra popilik yollarında gezmektedir. Diğer bir boicesımızsa çatlağımız. Kendisi tam bir çatlaktır.(şaka şaka: D) Komik espritüel cool arkadaşımız Nurcen. Kendisi beni uyandırmaya geldiğinde çok değişik yöntemler uygulamaktadır.(ileriki zamanlarda ne demek istediğimi anlayacaksınız.)Kendisi yabancı dile bayılır. Zaten İngilizce dersler veriyor ve çok iyi bir çevirmendir.  Diğeri ise kendisi benim adaşım olur Ayşenur. Aramızdaki tek fark adım yazılırken Ayşe Nur diye yazılması. :D Kendisi psikolog. Hayallerinden biri de kitap yazmaktı. Bu hayalini zaten gerçekleştirdi. Harika bir yazar oldu. Ve ben: D Adım Ayşe Nur genelde bana Ayşii derler. Moleküler Biyoloji ve Genetik Mühendisliği son sınıf öğrencisiyim. Esprili komik ve bir o kadar da gıcığımdır. Neyse bu kadar çene yeter. Hikâyeye hemen come back yapıyoruz. :D Elimi yüzümü yıkadım ve giyindim. Hazırdım. Hemen aşağıya indim ve evden çıktık. Bugün hava o kadar güzeldi ki okula yürüyerek gitmeye karar verdik. Zaten hepimiz aynı kampüse gidiyoruz. Okulun bahçesine geldiğimizde hepimiz bahçe kapısında buluşacağımızı söyleyip ayrıldık. 
#Ayşiii(yani ben)
    Kızların yanından ayrıldıktan sonra kampüs içerisinde ilerlemeye başladım. Hava o kadar güzeldi ki ellerimi iki yana açtım, gözlerimi kapadım ve yüzümü gökyüzüne doğru çevirdim derken nedense birden yandım. Bu bu kokuda ne bu kahve kokusu. Sanırım şuan kahve kokuyorum derken birde baktım ki karşımda bir adam var. (Euzubisss) Ağzımı kocaman açarak bir onun elindeki kahveye, bir üstüme bakıyordum. Adamın yüzüne bile bakmadan sinirli bir şekilde 'olamaz' dedim. Adam bana sürekli 'çok pardon... Özür dilerim...' gibi laflar edip duruyordu bilmiyor ki ben sinirlendim mi kıyamet kopar. Neyse bu seferlik kendimi tuttum ve adamın yüzüne bile bakmadan lavaboya gidip üstümü başımı temizledim. Bu ne rezalet bir şeydi ya. Üstüme kahve döktü. Neyse hemen derse gitsem iyi olacak. Dersime girdim ama o çarpışmadan sonra hala sinirim geçmemişti. Dersi dinlemekten çok o kişiliği hayalimde boğmakla meşguldüm. 
#Yong Hwa( o adam )
   Kampüse yıl sonu mezuniyetinde vereceğimiz konser için konuşmaya geldim. Elime her zaman ki gibi kahvemi alıp arabadan indim. Yürürken kızların bitmek bilmeyen çığlıkları yüzünden başımı eğdim ve yürüyordum ki OMG ( oh my god) elllerini havaya kaldırmış bir kız beni bekliyor. Bu bana sarılacak mı derken arkamdan gelen fanın itmesiyle elimdeki kahveyi kızın üstüne fırlattım. Kız birden sinirlendi. Bu benim fanımdı hani beni kucaklıyacaktı hani. Kucaklamadı ama dövecek diye korktum biran . Koreliye benziyor ama göz yapısı farklı ve ela gözleriyle beni beni etki.... Ne oluyor bana ya kendime gelmeliyim. 'şeyy pardon... Ben çok özür dilerim' dememe rağmen kız atar yaparak gitti. Yüzüme bile bakmadı. 'Bu kampüste ne biçim insanlar var böyle. Neyse ‘gidip müdürle konuşmaya gitmeliyim' dedim içimden ve yola koyuldum. Müdürün odasına girdim ve müdürle konuşmaya başladık. Bana bir şeyler söylüyordu ama benim aklım hala o kızdaydı. Neler oluyor bana...
~~~~~~
   Sonunda okul bitti ve bahçe kapısında buluşur buluşmaz bana dedikleri şey yeni parfümün biraz garip kahve gibi kokuyor dediler. Bende başımdan geçen olayları anlattım. Hepsi bir ağızdan ‘woavvv yoksa sen çarpıldın mı’ deyip kaş göz hareketleri yapıp sokağın ortasında elleriyle kalp yapıyorlardı. Utancımdan diplerdeydim ki en sevdiğim kafeye gelene kadar. Hemen bağırdım auuuuu milkshake :D Kakaolu bir milkshake asla hayır diyemem. Hemen onları kafeye sürükledim ve birer milkshake alarak masamıza oturduk. Güzel güzel milkshake yudumlarken içeri dört tane kapüşonlu, siyah güneş gözlüklü ve boyunlarında birer atkıyla dolaşan (bu güzel havada :D) 4 ajushi geldi ve en dipteki masaya oturdular. Bizlerse bunlar zaten yaşlı anlamazlar diye masada resmen kopuyorduk. Ben resmen koca ağızımla kahkaha atıyordum. Nurcen'le birlikte kahkahaya boğuluyorduk. 
#Büşra (Büşş) 
   Daha fazla bu masada durursam rezalet olaylara tanık olacağım gibi hissettim ve sessizce masadan ayrıldım. Elimde milkshake masaya bakarak yürüyordum ki kapüşonlu ajusshinin tekine geçirdim. Ajusshi elinde tuttuğu 4 tane kahvelerle birlikte resmen buz pateni yapar gibi ilk kaydı daha sonrada yere yapıştı ve kahvelerin hepside üstüne düştü. Benim milkshane te tam kafasına . Her yeri kahve olmuş ajusshi ye baktım. Oysa buz pateni yaparken ki sahnesinde o kadar gülesim geldi ki gülmemek için resmen ağzıma boynuma doladığım fları tıktım. Ney ama şuan çok fena haldeydi. Hemen duygusala bağladım ve gözlerim doldu. İstemsiz olarak ağlıyordum . ' İyi misiniz?' dedim ama ajusshi bayılmıştı. Hemen yardım istedim ve onu bir sandalyeye otutturduk. Artık nasıl çarptıysam ajusshi bayıldı. Elime bir peçete aldım ve üstünü hemen temizledim. Yüzüne bulaşan kahveyi temizleyeyim derken birde ne göreyim bu bu ajusshi değil... Buuu Jong Hyun'du. Hani şu CNBLUE'nun jonghyun, gitarist olan jong hyun, beğendiğim kişilik olan jonghyun... ( beyin eror veriyor :D EROR 1001)Şarkın şaşkın bir süre baktım ve gözlerini aralamaya başladı. 'Ne oldu bana...' dedi. Bende 'iyi misin?' dedim. Sert bir şekilde bakarak ' Bana geçirmenden sonra sence nasıl iyi olabilirim. Her yerim kahve oldu mutlu musun? '  Bende  ' özür dilerim.' dedim. 'zaten senin gibi önüne bakmadan yürüyen kişilikler yüzünden bir gün sakat kalacağım. Aişşhh çinça... Tüm potansiyelim altüst oldu.' Aman be bunca senelik jong hyun sevgimin içine sanki öküz oturmuştu. Bir yandan gözlerimden yaş geliyor diğer yandansa bu kadar kazma insanlar hala yaşıyor mu? diye düşünüyordum. Bana baktı ve ' Hey sen hala ne dikiliyorsun burada. Ağlıyor musun birde nesin sen???' bu lafları duyunca pis pis baktım ve oradan ayrıldım. Lavaboya gittim ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Rezaletti. Neyse kendimi toparladım ve masaya döndüm. 
#Jong Hyun (buz pateni yapan ajusshi)
Üyelere kahve ısmarlamak için masadan ayrıldım ve 4 kahve sipariş ettim. Genelde portakal suyu içerdim ama Yong Hwa hyung çok ısrar etti. Neyse 4 kahvemi aldım ve tam arkamı dönüyordum ki arkasına dönük bir masayı izleyen kız bana çarptı. Tam o sırada görevli yerleri temizlediği için yerler kaygandı ve kafede tur attıktan sonra yere düştüm ve kahvelerin hepsi üzerime döküldü. Sonra kafama düşen milkshake ten sonrasını hatırlamıyorum. Uyandığımda ay gibi parlayan bir yüz ve kahverengi gözlerinden yaş süzülen çok güzel birini gördüm. Biran öldüm de cennette miyim? diye düşündüm. Hayır, hala yaşıyordum. Sanki o an çarpıldım ve bir süre sessiz bekledim. Daha sonra olayı hatırladım ve bir sinirle bir sürü şey söyledim. Oysa o benim için ağlıyordu. Bundan çok etkilenmiştim ama odunluğumu bozmadım. Bunun üzerine bana pis pis baktı ve ağlayarak gitti. O ağladıkça canım yandı. Odun olduğumdan genelde ağlamam ama nedense gözlerim doldu. Onu çok kırdığımı düşündüm. Üyelere yeni kahveler aldım ve beni bu halde görünce şok oldular. Onlara olayı anlattım ve yong hwa bana buna benzer bir şey yaşadığını ve olayı anlattı. Kahvelerini yudumlayarak konuşmaya devam ettik.
#Nurcen
    'Aişhhh bu kız da nerelerde' dedim içimden. Masada onu bekliyorduk ve masadan kalktım ve onu aramaya koyuldum. Lavaboya girdim ve bir ağlama sesi geliyordu birde baktım bizim büş ağlıyordu. Yanına gittim ve ne olduğunu sordum bana anlattı ama ben 'woaaahhh jonghyun ile mi çarpıştın ahahahah' dedim. O o kadar üzgündü ki ne espri yaptıysam onu güldüremedim . Hadi kalk gidelim zaten Ayşii içerde duygusala bağladı Ayşenur onu teselli ediyor. Zaten ben diyorum ona milkshake kafa yapıyor diye ama dinlemiyorsunuz içmiş gibi. Hala sabah ki olaya sinirli' dedim. Büşü aldım ve masaya doğru ilerledik. 
~~~~~~~
Büşü gören bizler ne olduğunu sorduk ve o da anlattı. Sonra kalktık ve Büş ve ben ruh gibi arkadan Nurcen ile Ayşenur ise önden yürüyordu. Bir Büş ağlıyordu bir ben... Aynı anda burun çekiyorduk. ( ne büyük başarı ama :D) Sonunda eve vardık ve ben Orhan babadan Batsın Bu Dünya'yı söylemeye başladım ve duvara yaslanarak garip garip hareketler yapıyordum. Nurcen'de beni videoya çekiyordu.(işsiz ya bu anca video çek :D) Büş ve Ayşenur aynı anda 'bu ne yapıyor böyle' dediler.  Nurcen ' kliplerdeki duvar sahneleri varya onu yapıyor 'dedi. Hepimiz bir anda kahkaha attık. Sonra eski efkârlı moda dönüş yaptık ve bahtsızız biz diye başladık ağlamaya. Büş zaten duygusal ben de duygusalım bir o ağlıyor bir ben... Oturduk mutfak masasına Türkiye'den getirdiğimiz Nutella'yı aldık elimize kaşıklaya kaşıklaya yemeğe başladık. Resmen bir gün de çöküşlere girdik. Bu kadar çikolataya dayanamadım ve çığlık atarak ‘yeahhh! Come On’ dedim ve Cnblue Come on ‘u söylemeye başladık. Birden kapı çaldı o da ne? Bu gelen de kimdi? Hemen hep birlikte kapıyı açtık ve ağzımız açık kaldı. Yine rezil mi olacağız ne!!

1. BÖLÜMÜN SONU

Bölüm 2 [kapıda bekleyen sürpriz]                                      

#Ayşii(ben)

  Kapıyı açtığımızda karşıma çıkan kişiye mal mal bakıyordum. Çünkü şok oldum. Aişşhh olamaz.... Andueeee... Bunun burada ne işi var . Bu gelen kimdi biliyor musunuz?
Bizim okulun popisi olan çocuk. Sınıf arkadaşım ve etraftan duyduklarıma göre bana herkesten çok ilgi gösteren çocuk o Kang Woo `du. Kızlar durur mu hiç kıkırdamaya çoktan başladılar. Rezil oldum resmen. :-(
             ~~~~~~~~~~~~
Kang Woo 'merhaba ben yan daireye yeni taşındım da acaba tuzunuz var mıydı?'dedi. Bende 'Dur bekle getiriyorum' diyip gülümsedim ve gidip tuzu getirdim. Kang Woo 'çok teşekkür ederim Ayşi Nur 'dedi. Ayy ne de güzel söyledi adımı yaaa. Koreliler genelde Ayşe değil Ayşi diyorlar. Neyse çok tatlı çocuk ama biz sadece arkadaşız :-D Tuzu alıp gitti. Kızlar birden kahkaha atmaya başladılar. Resmen dalga konusu oldum. Büş ' Ahh resmen önümüzde Türk dizisi çevirdiniz. Ahhh Ayşii Kang Woo gitmeee dermiş gibi baktı ama Kang Woo nayır gidiciğim dedi ve gitti. Ahhahah :-D ' dedi.(büş kopar.. ) Ben pis pis bakıyordum ki Nurcen ne demesin ' Aslında o tuz bahane ama neyse.' deyince ben bir sinirlendim anlatamam. Oysaki kalbim yonga aitti. ( hiçte bile kendimi avutuyorum işte :-D) Aslında çocuk da fena değil hakkını yememek lazım şimdi. Oradan Ayşenur atıldı ve `Siz çok yakışıyorsunuz bence. İleride küçük yongların yerine küçük woo`lar olacak gibi sanki..` dedi. Kahkahalara tam coşku devam ettiler.

#Ayşiii

Ahh bunların diline düşmeyeceksin bu hayatta. Bunlar seni rezil de eder vezir de. Neyse bir sinirle odama girdim ve kapıyı çarptım. Üstüm hâla kahve kokuyordu. Duş aldım süslenip püslendim. Artık dışarı çıkmaya hazırdım. Kızlara ben çıkıyorum dedim ve oradan ayrıldım. Çarşıya doğru ilerledim ve bir de ne görüyüm bang bang mağazasında bir kalabalık yığını var. Sanırım indirim var dedim ve içeriye daldım. Kıyafetlere bakmaya başladım. Bir de ne görüyüm. CNBLUE mağazada imza günü yapıyor. Eh tabi bu kadar kalabalığın nedeni ortaya çıktı. Gidip imza almalıydım ama çok kalabalıktı ve sadece 3 üyeyi görebiliyordum. Peki Yong nerdeydi?? diye düşürken birden bir el omzuma dokundu. Bu Yong Hwa'ydı. Ahhh şimdi kalbim yerinden çıkıcak. Bana 'Dün üzerine kahve döktüğüm kız olma ihtimalin olabilir mi acaba? Immm düşündüm de sen o kızsın. Çünkü ben asla yanılmam.'dedi. Bu neydi şimdi. Nasıl bir insan bu... Hem kendi soruyor hem de cevaplıyor. Üstelik bir de kendini övdü. Asla yanılmazmışmış... Aslında onu mors etmek için hayır değilim derdim ama uğraşamam. 'Evet, o benim' dedim. 'Çok özür dilerim. Bana sarılacağını düşünmüştüm ve arkamdan fanım itince kahveyi üstüne döktüm. O an hiç yüzüme bakmadın bana çok sinirlenmiş olmalısın' dedi. Artiste bak ya sarılcakmıymışım. Bu beni free hug`cı zannetti sanırım. Bir de sorması yok mu sinir mi oldun diye. Bu jojuk beni öldürecek. 'Evet, çok sinirlendim. Ayrıca ben sadece hava güzel olduğu için öyle yürüyordum. Önüme gelene sarılmam ve herkesin yüzüne bakmak prensibim değil.' dedim umursamaz bir biçimde. Beni sinir etti. Sinirlendim. Tam gidecektim ki birden bileğinden tuttu ve beni kendine çekti. Bir erkeğe ilk defa bu kadar yakın olduğumu hissettim. Kalbim sanki yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Bu adam böyle yapmaya devam ederse ona âşık olucam ama... Bana 'Sana mağazadan aldığım hediyeyi kabul et lütfen' dedi. 'Hayır' dedim. 'O zaman sana özel imza vereyim bir de fotoğraf çekinelim tweet atayım.'dedi. Ben yine 'Hayır' dedim ve çekip gittim. (İnadım inat burada ikizler burcu var bir kere tey tey ...)Mal mıyım neyim anlamadım ki adam mis gibi bana her şeyi teklif etti bende mal gibi hayır dedim. Bunu dememin sebebi bu kadar basit bir insan olmamamdı. Beni bunlarla etkileyemezdi diyemem çünkü resmen 6 dk boyunca gözgöze dipdibeydik. Woahhh! Yok yok etkilenmedim canım. Ne diyorum ben gezmeye devam etsem iyi olacak.

#Yong Hwa

Bugün imza günümüzdü ama resmen ruh gibiydim. İmzaları keyifsizce atıyordum. Çükü dün geceden beri o kızı düşünmekten uyuyamadım. Adı neydi acaba. Çok ayıp oldu çok. Ondan özür dilemeliydim ama onu nerden bulacaktım dediğim anda kapıdan o girdi. Heyecanlandım ve mağazadan özene bezene bir kıyafet seçtim ve yanına gidip omzuna dokundum. Şimdi ne diyecektim. Duygusal bir insanım ve duygusal bir şekilde özür dilememeliyim diye düşündüm ama nedense aklımdan çıkmıyordu. Onu etkilemeliydim ki onu bir daha göreyim diye düşündüm ve ona artistik bir şekilde sordum. Çünkü her kız bundan hoşlanır. Aldığım cevaplar beklediğim gibi gelmedi. Sanırım onu etkilemek yerine nefret ettirdim olamaz.[olayları sıkılırsınız diye bir daha yazmadım.] Tam gidiyordu ki onu kendime çektim. O kadar yakındık ki bir an için onu öpmek istedim. Ahh ne diyorum ben. Ona teklifler sundum o da hepsine hayır dedi ve çekip gitti. Olamaz hem kızı kaçırdım hem de kızı etkileyeceğim diye resmen ona aşık oldum. Şimdi onu iki kat daha fazla düşünüyordum. Gidip kokulu mumlarımla müzik yazma isteği geldi. Belki o bu şarkıyı duyar ve onu tekrar görebilme şansı yakalayabilirdim. İmza günü devam ediyordu ama ben çekip gittim. Belki onu takip edip onu izleyebilirdim. Uzaktan da olsa da  onu görmenin güzel olacağını düşündüm.  O şuana kadar gördüğüm en garip kızdı. Farklı...
        ~~~~~~~~~~~~~~~~~~

#Nurcen

    Ayşi`yi çok kızdırdığımızı düşündüm ve onu aramak için dışarıya çıktım. Bir mağazada kalabalık vardı ve tam oraya doğru bakıyordum ki biri bana 'dikkat et ' diye bağırdı. Olamaz bir araba benim üstüme doğru geliyordu derken biri beni kurtardı. Şuan o kişi üstümde yatmakta. Sanırım bayılmıştı. Resmen burunlarımız birbirine değiyordu. Gözlerini açtı. O çok yakışıklıydı. Uzun süre bakıştıktan sonra sonunda üstümden kalktı ve bana dönerek 'daha dikkatli olmalısın little lady' dedi. Ahhaha little lady :-D Yüzünü göremiyordum. Çünkü pis güneş 
gözüme geliyordu. Çantamdan güneş gözlüğümü çıkardım ve taktığımda o kişi kaybolmuştu.Bunun şokuyla ben Ayşiyi unuttum ve eve geri döndüm. Eve geri döndüğümde Ayşi eve gelmişti. Bir olay anlatıyor mübarek gören savaş anlatıyor  sanar. Yongu mu görmüş. Ahhaha :-D Bence o artık şizofrene bağladı. Büş de benim gibi düşünüyordu.
#Ayşi
   Buna daha fazla katlanamadım ve odama çekildim. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım ve evin psikoloğu Ayşenur yanıma geldi. Ona bir güzel derdimi anlattım , rahatladım. Bana  'ramen yemek ister misin?' dedi.Yupiiii ramen dedim. Mutfağa baktı ve ramen zulamızı sömürmüş olduğumuzu  söyledi. Olamaz...

#Büşra

  Kapı dinliyordum ah yaramaz çocuk ben :-D Ayşiyi teselli etmek için ona ramen almaya markete gittim. Ramen bölümüne geldim ve son bir tane ramen kalmıştı. Hemen onu almalıyım derken bir adamla aynı anda rameni tuttuk. Olamaz bunu asla kaptıramam. Bu ne ya yine gizemli siyah şapkalı adam. Bu gizemli insanlardan bana  hayır gelmiyor ya... Ona 'Rameni bırakır mısın? Ona çok ihtiyacım var.'dedim. O da 'hyungum evde aşk acısı çekiyor onun canı ramen istedi ve onu bırakmanı söylüyorum sana'dedi. Bu ses bu tip ya of yine mi jonghyun. Abi bi çıkma karşıma ya. Odunlukta bunun üstüne yok gerçekten. İnsan bayan der bırakır. Kibar ol biraz. Ben' Benim arkadaşımda şizofrene bağladı. Bugün bir mağazada yongu görmüş aralarında baya bir konuşma geçmiş falan filan diyip duruyor. Sanırım ondan çok etkilenmiş. Bu yüzden o rameni bırakır mısın? bak rica ediyorum.' dedim. 'Demek o kız senin arkadaşın ha 'dedi sırıtarak. Ne yani Ayşi şizofren değil mi? yok artık bunlar yaşanmış olamaz. Hipotalamus aşkına... Ne diyorum ben tıpa bağladım yine. Mal gibi ağızım açmış beklerken rameni bir çekti ve aldı. Olamaz... Marketin içinde resmen koşuşturuyorduk. O kadar eğlenceliydi ki anlatamam. Tam ramen tuttum ve gözgöze geldik. Biran durdum ve bu fırsatı kaçırmamam gerekiyordu. Rameni kaptım ama o hala put gibi bana bakıyordu. Artık gitmeliydim ve ramenin parasını ödeyip gittim. O an bir elenktriklenme yaşadım sanki ahahah büş sakin ol ve günümüz türkçesine come back yap.:-D Neyse Ayşiye gidip pişireyim de millet ramen nasıl yapılır görsün. Havam batsın :-D Eve geldim ve rameni yaptım bu arada Nurcen’ e Ayşi’ ye olanların doğru olduğunu anlattım. Ayşiii sırıtıyordu. Sanki o sırıtmayla ne oldu ya inanmazsan böyle olur anlamı çıkardım ve dinlenmek istediğimi söyleyip odama çıktım. Bugün yaşadıklarımı düşünmeye başladım. Bir kaç saat düşündüm. Bir türlü uyku tutmadı. Neyse sabaha az kaldı derken uykuya daldım.

#Jong Hyun

   O gece hyung bizi uyutmadı. Ah bu namja büyümeli artık yeter. Aşk acısıymış ya. Aşk ne ki bir iki seviyosun bitiyor yani. Birden tutturdu ramen diye evdede bitmiş , maknelerden de hayır yok baktım susmuyo markete gidiyim bari dedim. Markette son bir ramen vardı. Onu ben almazsam hyung susmayacaktı. Tam alacaktım ki ahhh yine mi bu kız aynı anda rameni tuttuk. Ona bırakmasını söledim ama bırakmadı. Erkek olsa üstün judo yeteneklerimle onu halt ederdim ama o bir bayan kibar olmalısın oğlum centilmen ol dedim kendime. Bu rameni ona kaptırmamalıydım. Marketin kapanmasına bir saat kalmıştı. Neyse ben o senin arkadaşın mı deyince kız birden buz kesildi. Ağzı açık kaldı resmen. Kapa sinek gircek. Neyse bunu fırsat bilip rameni çaekip koştum. Arkamdan koşmaya başladı o kadar eğleniyorduk ki anlatamam ama sonra rameni tuttu derken gözgöze geldik. Olamaz... Ne oldu bana. Resmen put gibi kesildim. O kadar güzel gözleri ve gülüşü vardı ki hyunga derken sanırım ben ben aşı....k oldu...m derken market sahibi marketin kapanacağını ve artık gitmemi söyledi. O ise rameni alıp çoktan gitti. Rameni alamadım ama eve gidip hyunga katıldım ve birlikte acı çektik...
~~~~~~ ~~~~~~~ ~~~~~~ ~~~~~~
  Sabah olmuş her zaman ki gibi horozum ötüşlere geçti. Ben her zaman ki gibi kalkmadım. İçeri biri girdi ama bakmadım bile ve saw yani testere maskesi giymiş biri I want to play again diye bağırarak üstüme atladı. Aaaaaaaa olamaz resmen evde çığlık atıyordum büş ve ayşenur geldi. Eee bu onlar değilse kim olabilir Nurcen. Onu boğma eğilimlerine girdim ve kızlarda beni boğma eğilimine girdiler. Resmen altta kalanın canı çıksın oynuyorduk. O kadar sarıyordu ki en altta ben , benim üstümde Büşra ,onun üstünde Ayşenur ve en üstte de Nurcen zıplıyordu. Kaburgalarımı hissetmiyordum resmen. Neyse Allahtan evde beni tedavi edebilecek yarım doktor vardı. Psikolog ve deli bir translater. Olamaz nereye düştüm ben. Evin psikoloğunun bile psikolojisi bozuk olan bir evdeyim ben. Neyse hemen hazırlanıp evden çıktık.

#Ayşenur

  Bizim kızlarım tembelliği tuttu ve arabayla gitmek istediler. Bense yürümeyi tercih ettim.Bir saattir yürüyorum.  Yürümekten çok yorulmuştum. Bir banka oturdum. Bir dakika sonra yanıma elinde bir tane gül olan ve duygusal şarkılar söyleyen bir çocuk oturdu. Resmen güzel sesiyle beni etkilemişti. Bana baktı ama ona bakmadım. Bana elindeki gülü uzattı. Bende kabul edip teşekkür ettim. Aynı anda kalktık ve herkes kendi yoluna gitti. Ondan etkilendim ve yürüyerek kampüsün hastanesine gidip işimin başına koyuldum. Gün boyu güle bakıp durdum.
~~~~~ ~~~~~ ~~~~~~~
    Öğle arasındaydık yuppiiii ! Hep birlikte kafeteryaya gidiyorduk ki birden çığlıklar duyduk ve döndüğümüzde CNBLUE... Büş’ le birlikte aynı anda olamazzz diye bağırdık ve onlar bizi gördü. Büş ve ben koşmaya başladık. Ben yongu o da jongu görmek ve rezil olmak istemiyordu. Bu kadar rezillik yeter dedik veee hana ,dul ,set(1,2,3) Her yer birden karanlık oldu ve her yerimiz acıyordu. Bu yüzümüzdeki de neydi? Acaba bize ne olmuştu. Sadece aaaa sesleri ve ayakkabı sesleri geliyordu. Bize ne oldu böyle?

BÖLÜM SONU
Umarım beğenirsiniz.

Bölüm 3 (Rezil olmak bizim işimiz...)
#Ayşii
   Yüzümüzdekinin ne olduğuna daha karar veremesem de ağzıma çikolata tadı geliyordu. Umarım düşündüğüm şey değildir. Yoksa Yong Hwa’ya olan rezilliklerim yüzünden şuracıkta yerin dibine ineceğim. Ya bu kadar rezil bir insan olmayı nasıl beceriyorum bilemiyorum. Neyse ki bu rezillik fazla sürmedi. Biri beni gelip kaldırdı. Elimle göz kapaklarımı sildim. Beni kaldıran Yoncuğumuzdu. Ve düşündüğüm gibi birinin doğum günü pastası yüzüme geçmişti. Allahtan sadece yüzüme gelmiş. Kıyafetimin temiz olmasından dolayı sırıtıyordum ki yong ‘ İyi misin?’ dedi. Ah bu Kore erkekleri dizilerdeki gibi mi diye az düşünmedim. Ya Yong Hwa oyunculuğa kendini kaptırmış durumda ya da bunlar hep ‘İyi misin?’ sorusunu soruyorlar. Kore dizilerinde de erkekler gwaenchanh-a?(yani kınçeneyo) kelimesini çok kullanıyorlar cidden :D (gına style)  Neyse Yong cebinden bu seferde mendil çıkarıp uzatmasın mı :D (kopuşlardayım ) Hani şu eskiden kullanılan işlemeli mendil. Mendil çok güzeldi hakkını yememek lazım. Klasik Japon dizileri aklıma geldi. Kız ağlar ve oğlan cebinden mendil çıkarır. Türkler olsa selpak reklamı çekerdi ya. Bizdeyse kızın suratına pasta yapışır, oğlana rezil olur oğlanda mendil çıkarır. Ah diyorum size ben anormal bir insanım. Neyse yongun verdiği mendille yüzümü temizledim ve go to WC. Okulun spor salonundaki lavabo da her yerimi temizledim ve yongun mendilini yıkadım. Dolabımdan kurutma makinesi alıp kuruttum. Ah onun mendiline dokunmak bile ayrı bir güzel. Neyse biraz daha koklarsam kapının önünde ağaç olacak. Çıktım ve ona mendilini uzattım. Bende kalmasını istediğini söyledi ve bana gülümsedi. Ah birazdan ölücem sanırım. Birlikte koridor da birbirimize bakarak yürüyorduk ve anlamsızca sırıtıyorduk. Bu anlamsız sırıtmalar neden diye kendine sorarken dersimin başlamasına az kaldığını fark ettim ve somurttum. ‘Artık gitmem lazım’ dedim. O da bana birden ‘Akşam üzeri kahve içmeye ne dersin? Yani istersen’ dedi. Ah yong ama bana o sevimli köpek dişlerinle psikolojik baskı yapıp gelmem için kullanıyorsun. Neyse ona ‘Tamam olur’ dedim ve akşamüzeri  buluşmak üzere anlaştık.Birbirimize telefon numaralarımız verdik. Beni almaya gelirken arayacak.  Ah kal-bim res-men du-gum du-gum hallerine geçiş yaptı. Neyse yine çene düşmesinden dolayı dersi kaçıracağım. Gitsem iyi olacak. Acaba Büşra nasıl? Ders bitince onu görmeye gitsem iyi olacak. Sınıfa girdim ve herkesin bana bön bön baktığını gördüm. O pastanın sahibi kimmiş biliyor musunuz? Duyunca çarpıldım adeta. Sınıfın popi çocuğu Kang Woo’ ya aitmiş. İyi halt yedim. Süper şimdi kızların azabından korkmalı mıyım? Hayır tabi ki de ne korkcam be asıl onlar benden korksun. Bi kere ben tiyatrolar da hep cadı rollerinde oynardım. (bu konuda son derece ciddiyim :D gerçekten de öyle) Neyse Kang Woo’ nun yanına gidip. ‘Gerçekten çok çok çok özür dilerim.’ (Bu cümlem resmen Heartstringdeki Park Shin’in yazdığı özür mektubuna benzedi. :D) Kang Woo onunla bu kadar yakından ilgilenmeme çok sevinmiş gibi hallere büründü ve birden elimi tuttu. Şok. Abi ne oluyoruz ya ayıp ama ha bak sabredeyim diyorum yapamıyorum. Elimi sinirli bir şekilde çektim ve bir daha bunu yapmamasını söyledim. Daha sonra sırama yürüdüm ve heyecanla akşamı  beklemeye başladım.

#Büşra

    Yüzümde kocaman çikolatalı pasta vardı. Şaka mı bu? İyice rezil oldum. Elimle gözlerimdeki kremayı sildim. Bir el bana doğru uzatılmış bekliyordu. Aklıma birede Ayşi geldi ve ona baktım. Yonga bakın hele nede güzel ilgileniyor Ayşiyle :-D Bana uzatılan elin sahibine baktım. Oduncuğumun eliymiş. Jong Hyun'un elini tuttum. Ayağa kalktım. Bana ' İyi misin? ' dedi. Bende iyi olduğumu söyledim ve lavaboya doğru gitmeye başladım. O da arkamdan gelmeye başladı. Neden geliyor ki bu şimdi. Aman yine rezil olmak istemiyorum. Yiter ama artık. Neyse lavaboya girdim. Bu manyakta arkamdan girmesin mi? Arkamı dönüp ' Burası bayanlar tuvaleti lütfen çıkar mısın?' dedim. Bana ' Senin gerçekten iyi olduğuna inandığım zaman gideceğim.' dedi. Bende ' gerçekten iyiyim.'dedim. Çıkmamakta kararlı olunca üstümü temizlemeye karar verdim. 'Dur sana yardım edeyim.' dedi. Şaşırdım. Çünkü Jong Hyun'dan hiç beklemediğim hareketlerdi bunlar. Gülümsedim ve temizlemeye başladık. Pasta sadece yüzüme değil üstümede bulaşmıştı. Temizlerken kızın teki tuvalete girmesin mi :O Kız Jong Hyun'u görünce çığlığı bastı. Kızın çığlık atmasının sebebi tuvalete bir erkeğin girmesi değildi. Tuvalete CNBLUE’nun gitaristi Lee Jong Hyun’un girmesiydi. Kızın Jong Hyun kızlar tuvaletinde demesiyle birlikte tuvalet ağzına kadar fan girl oldu. Fotoğraflar mı çekilmiyor dersiniz. Ben çok sinirlendim. Jong Hyun’ a dönüp ‘Sana girmemeni söylemiştim.’ Dedim. Bunları söylerken gözlerimden iki damla yaşın akması üzerine Burn( yani Jong Hyun) ilk baş montunu çıkardı ve benim omuzlarıma yerleştirdi. Sonra elimi sıkıca tutarak beni fanların arasından geçirdi. Flaşlar patlıyordu. Resmen kendimi Kore dizilerindeki gibi hissettim. Bu pek fazla sürmedi.  Kalbim sanki yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Ders bitmişti ve Nurcen ileriden el sallıyordu. Jong Hyun’a döndüm ve ‘Gitmem lazım. Her şey için teşekkürler’ dedim. Sonrada Nurcen’e doğru yürüdüm.
   Hepimiz Nurcen’e doğru yürüdük.
# Nurcen
     Atvasyonun bu kadarını beklemiyordum açıkcası. Bugün olanlar ah neyse. Ne olduysa hayatımıza CNBLUE bulaştı. Kızlarla konuşmaya başladık. ‘ ovvv Büşra hanım omzunuzdaki montta neyin nesi?? Ya da psikopat gibi işlemeli mendil koklayan Ayşii iyi misiniz? ‘ Ayşii ‘Hem de çooookkk iyiyim.’ Deyip mendili koklamaya devam etti. Büşra ‘ Hı! Omzumdaki mont aişşhh montu bende kaldı. Olamaz ona nasıl vereceğim dememi çok belersiniz. Bunu saklıcam istesede vermem. :D’ dedi. Bunlar kafayı sıyırmış. Hele psikoloğumuz Ayşenur’a ne demeli o çocuk kimdi deyip duruyor. Hacı yanmi bende vuruldum ama bunlar resmen psikopatlaştılar. En iyisi buradan sıvışmak. Kimse anlamaz bile dedim. Benim dersim boştu. Çıkıyım terasta mis gibi hava alayım hem de biraz kafa dinleyeyim deidim. Çıktım terasa taktım kulağıma son ses CNBLUE’ dan In my head , uzandım banka oh mis… Bir yandan bağıra bağıra şarkı söylüyordum. Bir gölge belirdi. Ah sinirlendim. Bu da ne ya diye bağırdım. Gözlerimi açtığıma çok uzun biri vardı. Kulağımdan kulaklığımı çıkardı ve ‘Bağırmazsan sevinirim tüm uykumu maafettin’ dedi. Kalktım ve ‘Çok pardon’ dedim ve neyi fark edeyim bu Jung Shin. Olamaz hadi ama ne kadar saçma. Bence bütün yaşadıklarımız hayalden ibaretti. CNBLUE kim biz kim… Nurcen en iyisi tanımamış gibi yapıp gitmek. Sonra diğerleri gibi mala dönersin. Umutlanma ve yüzüne bakma. Bana döndü ve ‘ Hey sen şu yolun ortasında dikili taş gibi bekleyen ve etrafına bakan ayriyeten bu sabah yüzlerine pasta yapışan kızların arkadaşı değilk misin?’ dedi. Sağol yani bir insanın yaptığı rezillikler bu kadar yüze vurulur. Aval aval baktım. Ya ben zaten onun bu çıkacağını tahmin etmiştim. Yani her yerden CNBLUE fışkırıyor ya. Neyse umursamam lazım dedim içimden ve cevap vermeden gidiyordum ki ‘Hey nereye gidiyorsun söyleyeceklerim bitmedi.’ Dedi. Bende ‘Başka ne yaptım.’dedim. ‘Üstündekiler çok uyumsuz ve ayriten bu kadar yüksek sesle müzik dinlenmez.’dedi. Ya buna ne oluyorsa. Görende yanlış anlayacak. Ona garip bir şekilde küçümsermiş gibi baktım ve arkamı dönüp gittim. Bunlar göründüklerinden daha havalılarmış. Havalarını söndürürdüm ama neyse. Ona harcadığım zamana yazık. En iyisi şunların olmadığı bir yere gitmek.

#Ayşenur
     Kızların yanından odama doğru gidiyordum ve bir yandan bugün olanları düşünüyordum. Garipti. Odama girdim ve yine sürpriz… Her dışarı çıkıp odama girdiğim de masamda gül buluyorum. Ah çok romantik <3 Hem de her geldiğimde farklı bir renk bu sefer beyaz gül ve üzerinde “Beyaz gül, aşkın sevginin ve mutluluğun en güzel anlatımıdır. Beyaz gül, aşkın ve sevginin 'masumiyet’ini simgeler.” yazıyordu. O kadar hoşuma gitti ki anlatamam. Hemen bir yerden vazo buldum ve içine su doldurdum. Gülü içine koydum ve yazıyı da vazonun kenarına bantladım. Bu gülleri vereni bulmak o kadar isterdim ki… Oturdum ve gülü koklamaya başladım. Bugün olanları da düşündüm. Birden kapı çaldı. Gelen benden birkaç yaş küçük olan hastamdı. Ona oturmasını söyledim. Bana öyle bir bakışı vardı ki anlatamam. Geçen gün ailesiyle konuştum ve ailesi benimle konuşabilmek için okulu bile astığını söyledi. Ne garip bir hasta ama… Çocuğun adı Hyun Jun’du. Hyun jun ‘ Eğer senden hoşlansaydım benimle çıkar mıydın?’ dedi. Ben şok olmuştum. Hiç böyle bir şey beklemiyordum. ‘Bak canım ben senin ablan sayılırım.’dedim. Böyle bir şey olamaz falan filen deyip iyice olamayacağını anlatım. Bana ‘ Hani aşkın yaşı yoktu. Sen beni kandırdın.’ Dedi. Ah bu ergenler yok mu beni öldürecek. Birde küçük hayranım çıktı. Ona döndüm ve ‘ Yoksa bu gülleri sen mi yolladın’ dedim. Hayır demesine rağmen ona inanmadım. Başka kim yollayabilirdi ki. Bana döndü ve ‘ Sen bana aitsin ve kimsenin olamazsın’ dedi. Ben şaşırmıştım. Ona bugünlük bu kadar olduğunu söyledim. ‘Geri geleceğim ve sen yapacaklarımı hakkettin’ dedi. Bu ergenlerden korkulur. Bu çocuk zaten belalı ve kavgacı olduğu için geliyordu buraya. Tam onu yumuşattım derken meğersen çocuğa umut vermişim. Ah olamaz. Hemen ailesini aradım. Onlara durumu anlattım. Neyse ki ailesi önlem alacaktı. Neyse hazırlandım. Malum bizim kızlar beni çıkışta bekliyordur. Montumu giyerken pencere birinin olduğunu fark ettim ama beni görünce saklandı. Nedense Hyun Jun’ un bana dedikleri aklıma geliyordu. Korkmaya başladım. Hani benim bodyguardlarım. Ahahahah :D Neyse gitmeliyim.

     Kızlarla buluştuk. Arabaya bindik. Arabayı ablamız Büş sürüyor. Artistliği görseniz. Gözünde son model güneş gözlüğüyle yakıyordu ortalığı. Ayşenur ön koltuğa oturdu. Nurcen ve ben de arkaya. Yolda giderken CNBLUE cd’sini taktık ve şansınıza come çıktı. Arka Nurcen’le öyle bir kopuyorduk ki anlatılmaz yaşanır. Ben çantamı gitar niyetine kullanıyordum. Nurcen de içtiği meyve suyunun pipetini mikrofon yapmıştı. Resmen arkada kopuşlardaydık. O kadar bağırıyorduk ki arabadaki insanlar dönüp bizlere bakıyordu. CNBLUE reklamımı yapıyoruz ne :D Sonrada Büş ve Ayşenur da başladı Hey you söylemeye biz durur muyuz hiç hep birlikte söylemeye başladık. Eve geldik ve içeri girer girmez onlara modacı olur musunuz? Diye sordum. Herkes mal mal bakıyordu. Nurcen anlamasa da “Olur micheal(maykıl).” dedi. “Corc harikasın” dedim. Büşra ve Ayşenur aynı anda “ O da ne demek oluyor.” Dedi. Onlara akşamüzeri yongla kahve içmeye gideceğimi ve çok güzel olmak istediğimi söyledim. Evde bir çığlık atıldı. 3 kişi birden çığlık atınca garip oluyor tabi. Sonra onlara podyum mekanı hazırladım. Dj Nurcen Çal bir müzik. Ayşenur zevkli insan onuda oturtturdum sandalyeye o modacı olacaktı. Büş ise renk uyumunda bir numara olduğu için kıyafet ve elbiselerimin kombini ile uğraşmasını söyledim. Nurcen saçımdan Ayşenur’da makyajımdan sorumluydu , Büş’de takılarımdan ve başladım artistik yürümeye. Ayşenur’a bir türlü kombinelerini beğendiremeyen Büş çıldırmak üzereydi. En son çok zarif bir elbise ve çok şık bir ayakkabı ile yürüdüm. Ayşenur ‘İşte bu!!!’ Diye bağırdı. Sıra gelmişti saçıma. Nurcen kollarını sıvadı ve omuzlarıma kadar uzanan doğal dalgalar yaptı saçıma. Sonra Ayşenur bunu çok zarif bir makyajla süslendirdi. En son darbeyi Büş yaptı ve bana harika takılar seçerek bana taktı. Artık hazırdım. Kızlar karşıma geçmiş ağızlarını açarak bana bakıyordu. Aynaya baktım ve şaşırdım. Aman Allah’ım bu ben miydim? Süper olmuşum. ‘Kızlar tek kelimeyle harika çok teşekkür ederim.’ Dedim. Ayşenur oradan koşarak şimdide güzel kokmalısın dedi ve bana çok hafif kokulu hoş bir parfüm sıktı. Artık hazırdım. Yong Hwa’yı bekliyordum.Ah telefonum çalıyor. Açtım ve evin adresini verdim.
#Yong Hwa
   Bugün o kadar heyecanlıydım ki anlatamam. Çünkü biz kahve içmeye gideceğiz. Yaklaşık 1 saattir kıyafet seçmeye çalışıyorum. Acaba saçımı nasıl yapsam diye düşünürken bizimkiler odaya daldı. Yatağa uzandılar ve benim karasızlıkla ne yaptığımı sordular. Bende Ayşi ile kahve içmeye gideceğimi söyledim. Jong Hyun atıldı ‘ Ovvv adını nerden öğrendin?’ Jung Shin ‘Günlerdir onu araştırıyor. Kampüste sormadığı kalmadı. Facebook, Twitter ve bütün sosyal medya adreslerini bile buldu. ‘ dedi. Min Hyuk ‘Hyung bir de bana derdin bak kendin aşık olmuşsun’ dedi. Yong Hwa dolabın üstünde duran pelüş ayıcıkları onlara fırlattı. Siz hyungunuzu nasıl da utandırırsınız oh olsun size. Bağırmaya başladılar. Jung Shin ‘Tamam sana kıyafet seçiminde yardımcı olacağım’ dedi. Jong Hyun ’ Ben de saçını yaparım.’ Min Hyuk ‘ Ben de parfümünü ayarlarım hem de boş gitmek olmaz sana bir tane gül bulurum.’ Dedi. Bu çocuklar beni şımartmayı biliyorlar. Keratalar sizi… Neyse Jung Shin bana bir takım elbise giydirdi. Jon Hyun saçımı çok havalı yaptı. Min Hyuk parfümü sıktı ve elime bir tane kırmızı gül verdi. Ben de ‘Neden bir tane aldın cimri miyim ben?’ dedim. Min Hyuk ‘Bir gülün gerçek anlamı "Size odaklanmış özel sevgi ve hayranlık" demektir’   dedi. Bu çocuk bu işlerden anlıyor. Neyse evden çıktım ve arabama biniyordum ki kimi göreyim Seo Hyun… Bu da nerden çıktı şimdi. Neyse onu selam verdim borçlu çıktım. Yarın saattir bana bir şeyler anlatıp duruyor. Ona işimin olduğunu söyledim ve ayrıldım. Araba bindim ve Ayşi’yi aradım evin adresini sordum. Pek uzak değilmiş hatta çok yakın. Arabadan indim ve zile bastım. Kapı açıldı ve…

Umarın beğenmişsinizdir. Kusura bakmayın uzun süredir yazamadım. El bileğimi burktuğum için bu bölüm geçikti. En kısa zamanda öbür bölümü yayınlayacağım. 
Bölüm 4 (Her şey güzeldi ama sonra...)
#Ayşii
   Kapı çaldı ve gidip hemen kapıya baktım. Yong Hwa’dı. Garip olansa tam tamına 15 dk boyunca birbirimize ağzımız açık bir şekilde baktık. Çok yakışıklı olmuştu. Bana elindeki kırmızı gülü uzattı.Ah gözlerimi ondan alamıyorum. Neyse Büşra’nın arkadan dürtmesiyle hopladım. Ben kendime gelmiştim ama onun iyi olduğundan emin değilim. Çocuğa kal geldi sanırım. Onun kolundan tutup mutfağa götürdüm. Gülü vazoya koydum. Hâla tepki vermiyordu. Bir bardak su içirdim ve kendine geldi. Bana dönüp ‘Çok güzel olmuşsun.’ dedi. Eee tabi bizim kızların marifeti naparsın. Bende ona çok yakışıklı olduğunu söyledim. Neyse bu çok uzun sürmedi. Kalktık ve arabaya doğru yöneldik. Benim önümden giderek arabanın kapısını açtı. Ah kibar çocuk. Neyse arabaya bindik bana emniyet kemerini takmama yardımcı oldu. Ah yine dibime girdi. Beni kendine sülük gibi yapıştırmak istemiyorsan yapma şöyle şeyler. Çok heyecanlıydım. Bu bizim ilk randevumuz ama bana daha bir teklif gelmedi. Belki de sadece arkadaşça yaptı ama o zaman bana neden 1 tane kırmızı gül getirsin ki dimi. Ona sordum ‘Dışarıda çok fazla fanın var hayranlarını kızdırmak istemem.’ Dedim. O da bana ‘ Benim hayranlarım anlayışlıdır.’ Dedi. Neyse bakalım öyle olsun. Neyse gittik ve boş bir yere oturduk. Kahvelerimizi sipariş ettik ve bekliyorduk. Birden etraftan bir sürü ağlayan kız sesi gelmesin mi? Flaşlar patlıyordu. Ne oluyoruz yaaa! Adam gibi kahve keyfi bile yaptırmıyorlar insana. Yong Hwa telaşlı bir şekilde etrafa baktı ve sonra ‘Kusura bakma’ dedi. Bende ‘Önemli değil. Üzgünüm.’ Dedim. Şimdi çok üzülmüştüm. Skandalsız çocuğumuzun skandalı mı olacaktım. Hayır hayır buna biri son vermeliydi. Hayranlar yerlere yatmış ağlayarak koro şeklinde ’Sorun değil. Sen yeter ki mutlu ol oppa’ diyorlardı. Onlara baktım ve çok üzüldüm. Sonuçta bir fangirl olarak Yong biriyle kahve içse bende sinir olurdum tabi. (empati) Ben etrafa baktım. Acımış gibi olan bakışımı Yong Hwa sezmiş ve bana’ İyi misin?’ dedi. Bende ‘Üzgünüm böyle olacağını bilmiyordum.’dedim. Benim elimden tuttu ve ‘Sorun değil.’ dedi. Elimden tuttu ve beni kaldırdı. Fanların arasından el ele geçtik. Ah Yong saçımızı yolacaklar. Neyse bunları düşünmedim ve o romantik halimizin tadını çıkarmak istedim. Arabaya bindik. Fanların arasından zor geçsek de sonunda yola çıkmayı başardık. Bana ‘İyi misin?’dedi. Ahh yine mi bu soru gına geldi ya. Sanırım Korece’mden şüpheli bu soruyu biliyorum diye mi yapıyor bilemiyorum artık. Neyse ‘İyiyim.’ Dedim. Beni evin önüne getirdi ve ‘Bugün için çok üzgünüm.’dedi. Bende ‘Özür dilemene gerek yok. Bence gayet güzeldi. Zaten amacımızda birlikte oturup sohbet edip bir şeyler içmek değil miydi? Bence gayet güzel oldu. Ben eğlendim ve iyi vakit geçirdim.’dedim. Bana gülümsedi ve tekrar bir şeyler yapmamız gerektiğini söyledi. Bana telefonunu uzattı ve numaramı girmemi istedi. Daha sonra ‘ Seni arayacağım.’dedi. Bende ‘Telefonunu bekleyeceğim.’dedim ve kocaman bir gülen surat yaparak eve gittim. Eve girer girmez kızlar nasıldı nasıldı demeye başladılar. Bende yarım kaldığını ve her şeyi anlattım. Kızlar yine mi bu fanlar dediler. Bence de neyse telefonu bekleyeceğim.
#Büşra
   Açıkçası Ayşi’ye üzüldüm. Odama çıktım. Yarın arkadaşlarımla buluşacaktım. Onun için gardolabıma bir göz attım. Birde ne görüyüm. Onun montu. Elime aldım ve kokladım. Sonrada yerine koydum. Gar dolabıma baktım da pek bir şey beğenemedim. En iyisi alışverişe çıkmak diye düşündüm. Hava kararmıştı ama olsun arabayla gider gelirim. Hem de içim açılır dedim. Kalktım ve kızlara haber verip çıktım. Yol üzerinde güzel bir mağaza gördüm. Tam benim tarzım dedim ve içeri daldım. Neyse kıyafet bakmaya başlarken arkadan bir ses ‘Umarım montumu yememişsindir.’ Dedi. Ah! Bir seferde çıkma ya karşıma rezil olup duruyorum zaten. ‘Yemedim merak etme’ dedim. ‘İyi bakalım. Bu saatte buralarda ne işin var.’ Dedi. Buna ne oluyorsa artık. Görende bir şey zannedecek. Neyse sakin olmalıyım. Relax ol Büşra relax ol. ‘Yarın arkadaşlarımla buluşacağım o yüzden elbise bakıyorum.’ Dedim. Şöyle bir baktı ve masum bir bakışla ‘Erkek arkadaşınla mı?’ Ay sana ne ya çattık. Aslında onu sinir etmek için evet derdim ama yalan söylemek hiç bana uygun değil. Beceremiyorum da zaten. ‘Hayır.’ Dedim. Sırıttı ve ‘Sana seçiminde yardımcı olacağım.’ Dedi. Ya isteyen mi oldu. Hem hani bu alışverişi sevmezdi. Hep uydurma bunlar ya. Jong Hyun benden hevesli çıktı. Neyse birkaç elbise seçti ve beni kabine doğru sürükledi. Elbiseyi giydim giymesine de bana biraz mini gibi geldi. Biraz mı baya mini. Kabinden çıktım. Kocaman gözlerini açtı ve ‘Güzelmiş’ dedi. Ben ‘Çok kısa hiç tarzım değil.’ Dedim. Ya bu çocuk beni çıldırtacak. Neyse Diğerine geçtim. Bu da fazla uzun oldu. Bu çocuk dengesiz. Çıktım kabinden ‘Değiştir.’ Dedi. Ha Ha burada babanın uşağı mı var be. Neyse sakin olucam. Hemen diğerini giydim. Vayy be bu bana tam olmuştu ve harika duruyordu. Jong Hyun’ un bu elbise için gönderdiği ayakkabıları da giydim. Harika buna bayıldım. Hemen kabinden çıktım. Gözleri fal taşı gibi açılmış bana bakıyordu. ‘İşte bu ‘ dedi. Bakıyorum da odunluğun gitti. Bu erkekler yok mu beni çıldırtıyorlar. Üzerimi değiştirdim. Elbiseyi bana hediye olarak aldı. Ona teşekkür ettim. Birbirimize bakarken çocuğun teki geldi ve Jong Hyun’ un üzerine meyve suyunu döktü. Neyse ki bu sefer ben rezil olmadım. Hemen mağazanın tuvaletine doğru gittik. Bir bayan bir de erkek tuvaleti vardı. Hemen tuvalete girdi ve onu beklememi söyledi. Onu baya bekledim ama hala çıkmadı. Mağaza resmen bomboştu ve içeriye daldım. İçeride onu baygın buldum. Ne olmuştu burada. Yanına gittiğimde ayılmıştı. Onu kaldırdım ve içeri götüreyim derken baktım ki her yer karanlık. Mağaza kapanmıştı ve o an dengenizi kaybettik. Jong Hyun üzerime düştü. Sanrım kemiklerimi hissetmiyorum. Sonra o nedense ayağa kalkmıyordu. Ona dokundum. Onun çok ateşi vardı. Hemen oradaki koltuğa oturttum. Allah’tan dışarıdan ışık vuruyordu. Hemen çantamdan ateş düşürücü ve su çıkardım. Malum yarım doktor sayılırım. Hemen içirdim ve onu oradaki uzun koltuğa yatırdım. Üzerine de montumu örttüm. Gittim ve çantamda ki işlemeli mendili çıkardım. Bir güzel ıslatıp Jong Hyun’ un başına koydum. Kendine gelmeye başlayınca ‘Neredeyim ben’ dedi.  Ben de olanları anlattım. ‘Hyunga haber versem iyi olacak’ dedi. Ama mağazada telefon çekmiyor. Neyse bu geceyi burada geçireceğiz artık.
#Ayşii, Ayşenur ve Nurcen
Saate bakıyoruz. Gece yarısı oldu Büşra hâla yok. Çıldıracağız. Hep birlikte evden çıktık ve Büşra’yı aramaya başladık. Çarşıya geldiğimiz de hepimiz ayrıldık ve aramaya başladık. Çok korkunç ve karanlıktı. Acaba başına bir şey mi geldi.
#CNBLUE üyeleri
 Evde çok telaşlandık. Zaten bugün hasta gibiydi. Onu hiç yollamamalıydık. Hemen hazırlanıp Jong Hyun’u aramak için çarşıya gittik. Çarşıda hepimiz ayrıldık.
#Ayşenur
Bu sokaklar nedense çok ıssız. Ara sokak diğer yola daha kısa ve boştu. Ben de oradan gideyim bari dedim. Tam giderken arkamdan birileri gelmeye başladı ve önümden de birileri çıktı. Etrafım kötü erkeklerle doluydu. Kaçmaya çalıştım ama beni yere fırlattı. Sonra ayağa kalkıp tam kaçarken kolum çizildi ve yere düştüm. Üstüme gelmeye başladılar. Ağlıyordum. Gözlerimi kapattım ve açtığım da hepsi yerdelerdi. Beni kurtaran kişi bana elini uzattı ve beni kaldırdı. Kalkınca fark ettim ki bu Min Hyuk’ tu. İlk baş şaşırdım. Sonra korkudan ağlamaya başladım. İstemsiz olarak ona sarıldı. O da bana sarıldı. Uzun bir süre ağladım ve bana mendilini uzattı. Yüzümü silerken mendilin kokusu bana çok tanıdık geldi. Her gün masama konan güllerin üzerinde kokan parfüm kokusuydu bu. Şaşkın şaşkın baktım ve ‘Bu koku…’ dedim. Bana gülümsedi ve ‘ Demek tanıdın.’ Dedi. Bende ‘ O sen miydin?’ dedim. ‘Evet’ dedi. Gülümsedim. Sonra ikimizin de aynı anda telefonu çaldı. Onu Yong Hwa beni de Ayşii arıyordu. Açtık ve Min Hyuk benim başıma gelenleri anlattı ve Yong Hwa ‘Hemen onları ve kızları bulmalıyız.’ Dedi. Ayşii’ ye nerede olduğunu sordum ve Min Hyuk’ a söyledim. O da Yong Hwa’ya söyledi. Acaba bizim kızlar neler yapıyordu. Min Hyuk ve ben aramaya devam ettik. Artık bir takımdık. Yola koyulduk ve aramaya başladık. O yanımdaydı ve ben artık korkmuyordum.
#Nurcen
Ah yoruldum. Yaklaşık 1 saattir onları arıyorum. Artık arkam dönük yürümeye başladım ve birine çarptım. Olamaz yine sakarlığım tuttu. Allah cızırtımı verecek bir gün ama ne zaman kim bilir. Arkamı döndüm ve yine o Jung Shin. Bunları bize sürüyle veriyolar zaten. Bir kere de karşıma çıkmasa şaşırcam. Neyse ‘Özür dilerim.’ Dedim. Bana kibarca ‘Önemli değil.’ Dedi. Ardından gülümsedi. Şok bunun kafasına saksı falan mı düştü acaba. Yok yok kıyamet alameti bu. Neyse zaten çok yorgun olduğum için baygın baygın bakıyordum. Birden gözlerim karardı. Az kalsın düşüyordum. Beni oradaki banka oturttu ve ‘İyi misin?’ dedi. ‘İyiyim. Sadece gözlerim karadı hadi devam edelim aramaya.’ Dedim. ‘Yong Hwa ve Min Hyuk onları zaten arıyorlar. Hem Jong Hyun’un gıcıklığından kurtuldum.’ Deyip gülümsedi. Bende güldüm. Zaten aklım fikrim Jung Shin olmuştu şuan. Büş’ü unuttum gitti. Aman Büşra duymasın. ^^ Tabiî ki de Jung Shin ile şaka yapıyorduk. Yoksa Büş ve Jong değerliler bizim için. Neyse hava çok soğuktu ve bana montunu verdi. Bugün kibarlığı yerinde. Mutlu olmadım desem yalan olur. Montu giydim. Başın bir o yana bir bu yana gidiyordu ki başımı tuttu ve omzuna yatırdı. Çok romantik ve bana sarıldı. Ona ‘Üşüdün mü?’ dedim. Hayır demesine rağmen montu ona giydirdim ve önünü kapattırdım. ‘Hasta olursan biz naparız.’ Dedim ve gülümsedim. Beni ısıtmak için bana sarıldı ve uzun süre orada sarılarak oturduk.
#Ayşii
Ah hava çok soğuk. Resmen buz tuttum. Buralar çok ıssız korkuyorum. Orada bir mağaza gördüm. Burası tam Büşra’nın tarzında burada olabilir mi acaba dedim. Tam o anda arkamdan biri bana sarıldı. Ödüm patladı. Ama bana dokunduğundan beri kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Bana arkada sarılan Yong Hwa’ ydı. Kalbim onu daha görmeden tanımıştı. Ona gülümsedim. Kulağıma ‘ Sonunda seni buldum.’dedi. Şaşırdım. Bu onları aramayı bırakmış beni arıyormuş meğersem. Sevinmedim değil hani. Gülümsedim. ‘İyi ki geldin bende korkmaya başlamıştım.’ Dedim. Önüme döndüm ve ona sıkıca sarıldım. Biz orda romantik olay yaşarken mağazanın camına içeriden biri bir şey fırlattı. İşte bu. Onları bulmuştuk. Hemen mağaza sahibini aradık ve gelip dükkanı açtı. Onları hemen arabaya bindirmiştik. Bu seferde Min Hyuklar , Jung Shin , Nurcen kayıptı. Min Hyuk’u aradık. Hemen arabaya geldiler. Bu seferde Nurcen ve Jung Shin yoktu.Onları arıyorduk ama bir türlü açmadılar. Yong Hwa’ya dönüp ‘ İleride bankta iki kişi oturuyor. Bu saatte bizimkilerden başkası olamaz’ dedim. Hemen gittik. Birbirlerine sarılarak uyuya kalmışlar. Yong Hwa’ya baktım o da aynı anda bana baktı ve gülümsedik. Sonra onları uyandırdık. Bu güzel manzaranın bozulması hoşlarına gitmese de arabalara doğru ilerlediler. Artık herkes tamamdı. Eve gidebilirdik. Yong Hwa’ya döndüm ve ‘görüşürüz’ dedim. O da gülümsedi ve ‘Bugün için gerçekten üzgünüm. Boş vaktim olduğunda seni arayacağım.’ Dedi. Neyse sabah olmasına az kalsa da onlardan ayrılıp evin yolunu tuttuk. Eve gelir gelmez uyumuşuz. Sabah kalktım ve bugün dersim vardı. Hemen giyindim ve evden ayrıldım. Kızlar uyuyor hâla uyuyorlar. Oh ne güzel. Neyse gittim derse girdim. Hoca beni öğretmenler odasına çağırdı ve bende tüm eşyalarımı sınıfta bırakıp gittim.
#Yong Hwa
Her şey süperdi. Bugün boşluğum vardı. Elime telefonu aldım tam Ayşii’yi arayacaktım ki Seohyun geldi. ‘Bugün bir şeyler yapalım mı?’ dedi. Bende işim olduğunu söyleyip geçiştirdim. Bu kızdan da kurtulamadım gitti. Ayşi’yi aradım çalıyor. Ah açtı. ‘Alo’ dedim. Telefondaki bir erkekti. Ayşi ile görüşmek istediğimi söyledim. O da benden daha önemli işleri olduğunu ve şuan meşgul olduğunu söyledi. ‘Bugün içinde beni aramasını iletir misin?’ Dedim. İşinin olduğunu söyleyemeyeceğini ayriyeten bir daha onu aramamam gerektiğini çünkü onu seviyormuş ve ona çıkma teklifi edecekmiş. Ben engel olurmuşum. Sinirlendim. Arkamı döndüm ve Seohyun’un dışarıda bir şeyler yapma teklifini kabul ettim. Bir daha onu arayacağımı sanmıyordum. Gün boyunca SeoHyun ile gezdik ama benim aklım sürekli ondaydı. O çocuk kimdi? Daha doğrusu kim oluyordu. SeoHyun’dan özür diledim ve okula neler olduğunu öğrenmeye gidiyorum. Bu erkekte kimdi? Sinirlendim ve okulun kapısından çıkarken Ayşi ve yanında bir çocuk çok eğlenerek giderken gördüm. Kalbim acıyordu. Şimdi ne yapmalıydım…
Bölümün Sonu

Kusura bakmayın geçen hafta kafama yediğim Futbol topunun sarsıntısı ve araya giren geziden dolayı gecikti. Özür dilerim. :/
Bölüm 5(GeImeyeceğini biIe biIe bekIemek safIık değiI, aşktır!)
#Yong Hwa
  Onun olduğundan emin olmak için bir kez daha baktım. Oydu. Kalbim acıyordu. Oysa ben ne kadar mutluydum onun bana bakan güzel gözleriyle. Benimkisi sadece umuttu. Onun gibi güzel , alımlı , genç biri benim gibi birine bakar mıydı? İçimde birden bire büyük bir boşluk oluştu. Oysa 1 hafta sonra  Kore’de konserimiz vardı. Ona yer ayırmıştım bile. Şimdi bütün hevesim bir balon gibi söndü gitti. Acaba o konsere gelir miydi? Gelse bile ne olacak ki. Belki de onu seven çocukla gelecekti. Onun o hâlini gördükçe içim hala acıyor. Belki de boşu boşuna umutlandım ve şimdi de aşkıma arkamı dönüp gidiyorum. Arabama bindim ve evin yolunu tuttum. Bugün kendime ‘dur’ dedim.
#Nurcen
   Okul çıkışı havalı saçları ve bir o kadar havalı giyim tarzıyla beni bekleyen bir beyefendi vardı. Kim olduğunu zaten biliyorsunuz. Jung Shin. Önce dünyanın kavgasını etsek de artık uysallaştığımıza inanıyorum. Bu neden geldi acaba. Zaten diken üstünde gibiyim. Herkes bana bakıyor. Acaba onu tanımamış gibi yapsam da evin yolunu mu tutsam ne. Yok yok ayıp olur. Bana doğru el salladı. Ona doğru gidiyorken arkamdan kızın teki oppa diye bağırarak Jung Shin’in yanına gitti. Sonra Jung Shin ona gülümsedi ve arabanın kapısını açtı. Sonra da gittiler. Bende heyecanlanmıştım. Benim için geldiğini sanmıştım. Ama yanılmışım. Hem de onun hakkında çok yanılmışım. Bir daha ona bakmayacağım bile. İnsan bir selam verir dimi. Gördü bir de görmese neyse de. Aman ya o benim canımı neden bu kadar acıtıyor ki. O da kim oluyor. Artist. Bana erkek mi yok. Hıhh. At kuyruğumu sallar giderim. Adam Jung Shin. :P Eve gidip posterdeki yüzünü dark hedefine asıp kapanı delene kadar hedefe dark atıcam. Sen bittin. Bari sevgili yapacaksan gözümün önünde yapmayaydın.
 #Ayşenur
  Her şey normaldi. Bir hevesle ofisime girdim. Gülün hevesi tabi. Hemen içeri girip masama baktım. Gül yoktu. Acaba gülümü biri mi attı. Hemen kapıdan çıktım. Gülümü ararken kapının çıkışına doğru baktım. Min Hyuk. Elinde gül bizim çalışanlardan biriyle gülerek sohbet ediyordu. Ama bu bildiğiniz sohbet değil. Kız resmen Min Hyuk’a asılıyor. O da halinden gayet memnun görünüyordu. Oh pişirin siz işi. Ya bari önümde yapmayın ya. O gülü de ona verirsin artık.  Sinirlendim ve biraz hava almak istedim. Dışarı çıkıcam ama kapıdalar bir de. Hızla yürüdüm ve aralarından geçtim. Min Hyuk’a da pis bir bakış attım. Oh içim rahatladı. Kız tabi artistik artistik bakıyor. Arkama döndüm ve ona sinsice gülümsedim ve yoluma devam ettim. O gülü masama koymasın diye kapımı da kilitledim. Oh mis. Benim gözümün önünde başka bir kışla fiş fiş ne demekmiş görmüş oldu. Umarım anlamıştır. Neyse ya onun yüzünü görmek istemiyorum. Bahçede dolaşırken. Tam bu saatlerde randevu verdiğim çok yakışıklı bir adam olan Jong Hae geliyordu. Yazık psikolojisi baya bozuk. Ona yardımcı olmalıyım. Derin bir nefes aldım ve günün ilk hastasının yanına doğru yürüdüm. Birlikte odama girmek üzere içeri girdik. Min Hyuk kapıda bekliyordu elinde gül. Hastamı odama aldım ve Min Hyuk’a ‘ Gördüğün gibi meşgulüm o elindeki gülü de git kapıda konuştuğun kıza ver. Aranızdan geçmesem sana yapışacaktı ne de olsa.’ Dedim ve odama girdim kapıyı da çarptım. İçim rahatlamıştı. Hem o adamla odaya girmeme baya bozulmuştu.
# Min Hyuk
  Odasına giren adam da kim? Bu hastası mı? Hastası bu kadar yakışıklı mı? Yoksa beni beğenmiyor mu? Kızı çok mu kıskandı ne? Bu ne tirip? Şuan o adamla içeride ne konuşuyor? Ahhh çinça! Şuan çok kıskandım ama. Gülümü bile almadı. Gidiyorum. Bir daha buraya gelmesem iyi olacak. Birileri kendine yeni kişiler bulduğu için yüzüme bile bakmıyor. Gülümü bile almıyor. Ben de bir daha gelmem. Çok kırılmıştım. Kalbim acıyor. İlk defa böyle hissediyorum. Hep hayali bir sevgilim vardı şimdi gerçek olacakken… Neyse boşver. Eve gidip bu gülü saklayacağım. Benden almadığı ilk gül ve bir daha da alamayacak.
#Büşra
  Oh mis gibi hava… Bizim kızlar da yok. CNBLUE’ da yok. Bu demek oluyor ki canımı sıkacak biri de yok. Şanslı günlerimden birindeyim galiba. Ama içimdeki ses bugünün iyi bir gün olmayacağını söylüyor. İçimdeki sesi tınlamadan yoluma devam ettim. Yürüyordum. Birden telefonum çaldı. Bilmediğim numara ama açtım. Jong Hyun’ muş. Buluşmak istediğini söyledi. Bende tamam dedim. Onu beklerken bir gazete alayım dedim. Magazin bölümünü açtım ve ne göreyim. Bizim burn bir kızla skandal. OMG! Ne! Durun bir dakika bu olamaz. İmkansız. Andueeee! Şiroo! Bu ne böyle ya… Kesinlikle benim gözlerim bozulmuş. Jong Hyun ve skandal. Hem de çok güzel bir kızla. Hem de o kıza montunu örtmüş. Hem de omzuna kolunu atmış. Hey kızım adamımdan uzak dur. Kalbim kırıldı ya. Madem kız arkadaşı vardı neden bana ümit verdi. Kırılan kalbim ve tutamadığım gözyaşlarım eşliğin de yürüyordum. Karşıdan parlayan beyaz teniyle gelen Jong Hyun’u gördüm. Ona çok sinirlenmiştim. Bir kızla samimi fotoğrafları vardı. Bana bunu yapmayacaktın. Yine psikopata bağladım. Neyse onun yanına gidip ‘Şuan nedense seninle görüşmek istemiyorum. Moralim bozuk.’ Dedim. Sonrada elimdeki gazeteyi ona verdim. ‘Belki okumak istersin.’ Dedim. Pis pis baktım ve oradan ayrıldım. Böylesi iyi oldu. Sevgilisi olan biriyle görüşmem prensiblerime aykırı bir kere. (Havam batsın :D) Ne diyorum ben ya. Hüzünden beynim sulandı. Eve gidip bir kutu peçete alıp ağlayasım var. Hemen gidip bu izlemi uygulayacağım. Bakmayın siz benim böyle konuştuğuma hüzün dibime izledi resmen. Hâlâ ağlıyorum zaten.
#Jong Hyun
 Bunun nesi var böyle. Bu gazete de neyin nesi. Bağırdım dur diye ama beni duymadı sanırım. Elimdeki gazete de açık olan sayfaya baktım. Olamaz. Bu da ne! O_o Skandalım mı çıkmış. Bu kız. Ah başkanın ilgilenmemi istediği kız. Büşra beni çok yanlış anladı. Olamazzzz! Tam da yakınlaşmaya başlamışken yine şu paparazziler işi berbat etti. Hemen bizim şirketin başkanını aradım. O da gidip gazetecileri aradı. Gazete bir özür yazısı yazacaktı. Ama kim bilir ne zaman. Büşra’yı o akşam durmadan aradım. Aralıksız. Sanırım 100 kere falan aradım. Ama açmadı. Sanırım yüzümü dahi görmek istemiyor. Of ya! Yine Jong Hyun’luğum tuttu. Her zaman ki gibi işleri karıştırdım. Ya bu benim ne kadar odun olduğumu bilmiyor mu? Ah zaten onun telefon numarasını da o gece mağaza da kilitli kaldığımız gün telefonunu alıp kendimi çaldırmıştım. Onu aramaya devam ettim. Sabaha kadar ama sonunda aradığınız kişiye ulaşılamıyor dedi. Sabah kalktım ve Yong Hwa hyungun odasına girdim. Hyung çalışırken masada uyuya kalmış. Eh malum haftaya konser var. Gizlice telefonunu açtım ama burada pin vardı. Acaba bu ne olabilir diye düşündüm. Olsa olsa sevdiğinin ismi girer dedim ve Ayşi yazdım. Açıldı. Ah hyung onu çok seviyor. Neyse hemen Ayşii’ nin adını aradım ama yoktu. Saf mıyım neyim. Onu tabi ki de Ayşi diye kaydetmemiştir. Ne diye düşünürken arkadan biri ‘Hey bırak onu! ‘ diye çok sinirli bir şekilde bağırdı. Ona Ayşli’nin numarasını istediğimi ve nerde olduğunu sordum. ‘Neden istiyorsun.’ Dedi. Bende olayı anlattım. ‘My Love’ dedi. ‘Ne?’ dedim. ‘My love diye kayıtlı.’dedi. Hemen numarayı alıp Ayşi’yi aradım. Açtı ama sesi çok kötü geliyordu. Büşra ile görüşebilir miyim? Dedim. Benimle görüşmek istemediğini söyledi ve bana onun kalbini fena kırmışsın. Onu hiç bu kadar kötü görmediğini de ekledi. Yanımda hyung dibime kadar girmiş onun sesini dinliyordu. Ağlamış gibi bir ses tonu vardı. Hyung çok üzüldü ve beni odasından kovdu. Telefonunu da aldı elimden. Zaten Ayşi’ de görüşürüz deyip kapatmıştı. Eve Jung Shin ve Min Hyuk geldi. Jung shin’ Nurcen telefonlarıma bakmıyor ‘ dedi. Bende benim ki de bakmıyor dedim. Min Hyuk elindeki gülle ağlamaklı bir şekilde ‘ bitti.’ Dedi. ‘Güzel bir rüyanın daha sonuna geldim.’ Dedi. Yong Hwa’ yı saymıyorum bile. Durumu feci. Ben de iyi değilim. Onu bir elime geçireyim kafasını kırcam. Ne demekmiş benim telefonlarımı açmamak. Hyungu şimdiden anlıyorum. Onsuzluk acı verici. Odunluğum bile buna karşı koyamıyordu. 
                                     1 HAFTA SONRA…
 #Ayşii
  Her zaman ki ağlıyordum. Onu çok özlemiştim. Bugün konseri var. Bu durumlar yüzünden bilet almayı unutmuşuz yani gidemiyoruz. Kaç gündür uyuyamadım. Gözlerim şişti. Kızarlında benden farkı yok. Sanki kalbimde bir boşluk var gibi. Oysaki onunla daha yolun başındaydık. Onun sayesinde aşkın ne olduğunu anlamış oldum. Onunlayken güvende hissediyordum ama şimdi boşlukta başıboş dolanıyorum. Okulla ev arasında mekik dokuyup duruyorum. Anlamsızca yürüyüşlerin ve mal gibi bakışlarım herkesi korkutuyor. Hortlamış gibi duran beyaz yüzümü saymıyorum bile. Aslında bana neden böyle davrandığını öğrendim. Kang Woo’ yu parçalamak istiyorum. Yongum çok darılmış belli. Yoksa beni aramdan duramazdı. Ya da onu her gördüğümde dibimden öylece geçip gitmezdi. Onun öyle yapması öyle canımı yaktı ki anlatamam.  Ben onu böylesine severken. Çok ayıp Yong çok ayıp. Birden kapı çaldı. Gittim ve açtım. ‘Bir kargonuz var.’ Dedi. Paketi aldım ve hemen içini açtım. 4 tane CNBLUE konseri bileti. Hem de VİP bölümünden. Kızlara koştum ve hemen haber verdim. Hep birlikte çığlık attık. Kimin gönderdiği yazmıyordu. Kim göndermiş olabilir ki. Mutluydum hem de çok. Onu görebilecektim. Kötü olan şeyse tipim. Gittim saati kurdum ve pandalı göz bandımı gözüme geçirip güzellik uykusuna daldım. (Bu halde gidemezdim dimi :D)
#Yong Hwa
  Onu çok özlemiştim ve onsuz yapamayacak durumdaydım. Bugün konserimiz var ama hepimiz kötü durumdaydık. Şuan onun bana güven veren bakışlarına, insana sıcaklık veren gülüşüne ve onun sesine ihtiyacım var. Acaba gizli numaradan onu arayıp sesini mi duysam? Son provamızda başlıyor. Bu gece onun için çok özel bir şarkı söyleyeceğim. Acaba konsere gelecek mi? Umarım gelir. Onu öylesine özledim ki anlatamam.
#Ayşii
 Her zaman ki gibi alarmım horoz gibi ötüyordu. Büşra şimdi senin sıran. :D Her zaman ki gibi odaya gelip hadi kalk demeye çoktan başladı. Bu anı önceden hatırlıyordum. O gün Yongumla ilk tanıştığımız ve en sevdiğim tişörtüme kahve döktüğü gün. Hemen yerimden kalktım. Konsere üç saat var. Anca hazırlanıp gideriz zaten dedim. İlk önce duşa girdim. İyi ki uyumuşum en azından uykumu aldım ve gözlerimdeki şişlik gitti. Giyinmek için gar dolabıma yöneldim. Bugün tanıştığımız ilk günkü tişörtümü giymek istedim. Hazırlandım. Süslendim. Malum onu göreceğim. Kızlara seslendim ‘ Hazır mısınız?’. Hazırız diye bir ses geldi. Hepsi birbirinden güzel olmuşlar. Hemen arabaya bindik. Konserin başlamasına 1 saat vardı. Büşra bizi uçur. :D Uçurdu ve yarım saat kala konser alanındaydık. Bu ne kalabalık yahu O_o Neyse yerimizi aldık. Tamda orta en önden 3. sıradayız. Heyecan tavan ve konser başladı. Konser Lady şarkısıyla başladı. Daha sonra One more time , la la la, hey you , Feel good , y why , no more (Anlamlara bakılırsa baya bir depresyondalar) diye devam etti. Konserin son şarkısıydı. Yong Hwa sanki birini arıyordu. O an göz göze geldik. Bana bakarak ‘Bu şarkı çok özel birisine gelsin. Don’t say good bye’ dedi. İşte o anı sizinle paylaşmak istedim. Konserdeki hali https://www.youtube.com/watch?v=zDzECs9jx3g (mutlaka izleyin!!!!) Bu şarkı karşısında gözyaşlarımı tutamadım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Kızlar beni susturmaya çalışsalar da onlarda çok duygulandılar. Konser bitti herkes dağılıyordu. Kızların gidelim demesine rağmen hâlâ put gibi dikilmiş ona bakıyordum. O da bana baktı ve sonra gitti. Ona ‘Don’t say good bye’ diye bağırdım. Durdu ve arkasına döndü. Kızlar çoktan gitmişti. Üyelerde gitmişti. Sadece ikimizdik. Elinde gitarı bana bakıyordu. Ona bağırdım ‘I don't know I'm missing you in good time, don't say good bye’ dedim. (Resmen şarkıyı ona söylüyorum. Artık anla bi zahmet.). Bana doğru geliyor ve aynı zamanda şarkıyı söylüyordu. Salonda sadece o ve ben. Yanımdaydı. Şimdi ne olacaktı…
Bölüm sonu…
 Sizleri bu kadar beklettiğim için üzgünüm. Yazılılarım başlıyor. Bu yüzden hikaye gecikebilir. Üzgünüm. Umarım beğenmişsinizdir. 
Bölüm 6 (İtiraflar)
#Yong Hwa
   Belki o, o anda şarkı söyleyerek sahneye çıkmasaydı ona doğru adım atacak cesareti kendimde bulamayacaktım. Böyle yapması hoşuma gitmedi değil. Hatta tüm cesaretimi toplamama yardımcı oldu. Onun duygularından emindim ve ona yaklaştım. Tam ona duygularımı söyleyecekken birden sahne ışıkları kapandı. O an korkundan bana sımsıkı sarılmıştı. Aslında düşündüm de iyi ki sahnenin ışıkları gitti. Bende ona sımsıkı sarıldım. Bu ışıkların açılacağı yoktu. Ona duygularımı söylemem gerekiyordu. Ona ‘Buradan nasıl çıkılacağını biliyorum.’ Dedim ve elinden tutup telefonun ışığıyla onu kulise götürdüm.  Sanırım elektrikler gitmiş çünkü herkes bağırıyordu. Her yer karanlıktı. Soyunma odasını bulmuştum. Acaba üyeler içeride miydi? İçeri kafamı soktum. Bomboştu. Girdiğimizde her yere baktım. Malum paranoyağa bağladım. Birazdan ona olan duygularımı söylediğimi biri bile duyarsa dalga konusu olmam an meselesiydi. Kimse yoktu. Onu içeri aldıktan sonra kapıyı kilitledim. Çantama uzandım ve telefonun ışığını oraya doğru yöneltip ilham kaynağım olan kokulu mumlarında birini çıkarıp yaktım. Ortam hem aydınlanmıştı hem de mis gibi kokuyordu. Harika şimdi yapmam gereken tek şey ona olan duygularımı anlatmaktı. Köşedeki koltuğa oturmuş sessizce beni izliyordu. Yanına oturdum. Bana bakıyordu. Biraz yaklaştım ve içimde ne varsa söyleyecektim ki söze aynı anda başladık.O dedi ilk sen söyle , ben dedim ilk sen söyle diye. Sonra başladım lafa. ‘Immm… Ayşi bak belki beni şimdiye kadar arkadaş gibi algıladın ama ben şeyyy ben sana aşık oldum.’ Oh be söylemiştim. Yüzünde şaşkınlıkla karışık sevinç ifadesi vardı. O ‘Yong Hwa shiii bende sana aşık oldum.’ Deyip sırıttı. Sanırım utandı. Ama sonuç olarak birbirimizi seviyoruz. Şuan mutluluktan uçmak üzereyim .O kadar heyecanlandım ki anlatamam. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Ona duygularımı anlatmaya devam ettim. ‘İlk baş seni ilk gördüğümde üzerine kahve döktüğüm an o an olan oldu ve sana aşık oldum. İlk baş bunun  sadece gelip geçici bi heves olduğunu düşündüm. Seni onunla gördüğümde o lafları duyduğumda içim ne kadar yandı bilemezsin. İlk defa birini bu kadar düşünür oldum. Seni onunla görünce seni bırakıp gitmek istedim ama yapamadım.’ Dedim. Bana şefkatle baktı ve ‘Seni seviyorum.’ Dedi. Ona sarıldım ve saatlerce sarıldım derken birden kapılar yumruklanmaya başladı. Ne oluyoruz ya… Ne güzel burada romantik anlar yaşıyoruz. Bozmasanız olmazdı zaten. Kim o dedim. Bu tövbe ya bu ses Seohyun’un sesi. İçimden olamaz diye bağırdım. Kapıyı açtım. Ayşi şaşkın bir şekilde ve “neden o kıza kapıyı açıyorsun” dermiş gibi bakıyordu. Korkmadım değil. Seohyun boynuma atladı ve çok karanlık olup korktuğunu söyledi. Ben onu itemedim. Neden yapmadım bilmiyorum ama bunu yapamadım. Ayşi’nin o an telefonu çaldı. Zaten bu durumdan hiç hoşnut değildi. Kız resmen bana yapıştı. İstemde gitmiyor. Arayan kimdi bilmiyorum ama sinirli bir bakış attı ve gitti. O an Seohyun’a çok sinirlendim. Daha biz yeni barışmıştık ama ya. Neyse ondan bir şekilde kurtuldum ve Ayşi’ yi yakalamak için koştum. Ama çoktan gözden kaybolmuştu.
#Jonghyun
 Hayattan bezmiş bir şekilde suratım bir karış ilerliyordum. Herkese yiyecek gözüyle bakıyordum. Çünkü canım et istedi birden. O an sanki Büşra’yı görür gibi oldum yada son günlerdeki gibi halüsinasyon görmeye başladım.  Ona doğru ilerledim ve evet oydu. Tam ayağı takıldı yere düşüyordu ki onu tuttum ve kıvrak bir hareketle ona sarıldım. O an birden her yer karanlık oldu. Ne olduğunu anlamadım. İlk baş kör mü oldum bunun aşkından dedim. Sonra saçmalama dedim kendime. O an bağrışmalardan anladım ki elektrikler gitmiş. Süper ona bol bol sarılmak için tam vakti. Beni ilk baş itti. Kimsin sen ya bırak beni terbiyesiz gibi laflar etmeye başladı. Sonra cebinden çıkardığı telefonun ışığıyla benim olduğumu anladı. Sonrada bana sarılmaya devam etti. Uzun süre sarıldıktan sonra bir cesaret patlaması yaşadım ve kulağına eğilerek ‘Seni seviyorum.’ Dedim. ‘Ah Jonghyun hani odundun sen ya bu ne ya bu kız seni muma mı çevirdi yoksa.’ Dedim içimden. Daha önce bir kıza çiçek bile vermeyen ben bu lafları ediyordum. Ben duygusal bir namjayım.(namja=erkek) Neyse o an bana daha bir şefkatle sarıldığını hissettim. İnanılmaz bir duygu. Sanırım ben ona aşığım yahu. Ya tamam itiraf ediyorum ben bu kızı çok seviyorum ya. Ama yani lkendimi biraz naza mı çeksem ne. Boşver Jonghyun ya kızı bulmuşsun bari kaçırma. Kulağıma yaklaşıp’ Bende’ dedi. Ben ‘Ben de ne?’ dedim. Eh yani söyleyiver. ‘şey ben de seni seviyorum.’ Dedi. Sarılmaya devam ettik. Sonra yanımızdan bir hışımla Ayşi geçti. Hiç iyi görünmüyordu. Hyung yine yaptı yapacağını. Şu kızı bir günde üzmese bari . Eh tabi onun o halini görünce de benim ki de gitti. Bu hyung zaten bir günde bir şey yapmasa zaten olmaz. Sonra bir hışımla hyung geldi. Bana onu sordu ve daha demin gittiğini, Büşra’nın da onunla birlikte gittiğini ve her şeyi berbat ettiğini söyledim. Sinirli bir bakış attım. Sonra onunla birlikte kızların peşinden gittik.
#Minhyuk
 Konser biter bitmez arabanın içinde hyungları bekliyorum. Sanırım bir saat oldu. Ahhh çinça… Arabadan sinirli bir şekilde indim. Tam gidiyordum ki bir banka gözlerini boşluğa dikmiş birini gördüm. Bu Ayşenur’ du. Neden öyle hüzünlü bakıyordu. Sanki dokunsam ağlayacak. Yanına gittim. Bana baktı ve gözlerinden yaş akmaya başladı. Yanına oturdu ve bana dönüp ‘Masama her sabah gül bırakmanı özledim.’ Dedi. Öyle ağlıyordu ki dayanamadım bende ağlamaya başladım. Ağlayarak ona ‘Her şeyi yanlış anladın.’ Dedim. O da ‘Seni çok kıskandım.’ Dedi. ‘Bende seni kıskandım.’ Dedim. Bana dönüp ‘ Özür dilerim.’ Dedi. Bende ‘Seni seviyorum.’ Dedim.Bunu hiç beklemiyordu. Birkaç dakika dondu kaldı. Sonra ‘ Bende’ dedi. Onu sevdiğim bence çok barizdi. Onu sevmesem neden ona gül alıyım ki. Montumu çıkardım ve ona verdim. Sonrada omzuna kolumu attım ve onu kendime doğru çektim. Hep hayali bir sevgilinin hayalini kurarken şimdi gerçekten bir sevgilim vardı. Ben onu seviyordum o da beni. Sonra birden yanımızdan jet hızıyla ilk Ayşi , onun arkadan da Büşra geçti. Ne oldu diyerek kalkan Ayşenur’ da onların peşinden gitti. Bana bi goodbye bile demedi.  Sonra hızla Yong Hwa hyung ve Jonghyun hyung geçti. Onlara neler oluyor diye bağırarak arkalarından gittim. Yolda olanları öğrendim ve dediğim kelime şu hyung yine yaptın yapacağını.
 #Jungshin
 Sanırım susamıştım. Biraz su almak için konser alanına yakın bir markete gittim. Rafları dolaşmaya başladım. Suların olduğu bölüme gidip suya uzandım. Beğendiğim suyu aynı anda biri daha uzandı. Sonra bir baktım ki Nurcen. Bana baktı ve suyu almakta ısrar bile etmeden çekip gitti. O bana gerçekten dargındı. Yoksa o suyu alana kadar savaşırdı. Gitti raftan yeni bir su aldı ve kasaya doğru gitti. Benimle hiç konuşmadı. Onu ilk kez bu kadar sakin görüyordum. O kız sadece benim uzaktan akrabamdı. Çok uzaklardan geldi ve orada üniversite okumaya başladı. Sanırım bana oppa deyince Nurcen yanlış anladı. Yanına gittim ve ‘ Hiç selam vermiyorsun? Yoksa kümsüyüz.’ Dedim. Öylece baktı ve cevap vermeden yoluna devam etti. Bu çarpılmış mı ne? Çok garip. Onun peşinden koşup omzundan tuttum ve ‘Nereye gidiyorsun? Bekle’ dedim. ‘ Çek elini omzumdan.’ Dedi. Bede ‘ Ne yaptım ki sadece omzuna elimi koydum.’ Dedim alaycı bir tavırla. Sonra dönüp ‘ Sence ben oyuncak mıyım? Sen azarlayınca git, iyi günümde olunca gel sana montunu ver, beni umutlandır sonrada…’ dedi. ‘Sonra da ne ?’ dedim. ‘Sonrada başka biriyle beni hiç tınlamadan çek git. Ben bunları neden söylüyorum ki. Senin için bir hiçim. Sana hissettiklerimiz bir önemi de yok değil mi? Sadece senin duyguların önemli. Ben eğlenilecek biri değilim. Sence uzaktan bakıldığında saf gibi mi gözüküyorum?’dedi. ‘Bak sen yanlış anladın tamam mı? O benim uzaktan akrabam. Burada okumaya geldi ve annemle kalıyor. Annem onu alıp eve götürmemi söyledi. O da bana oppa der hep. Senin düşüncelerini bilmiyorum. Ama kendi düşüncelerimden eminim. Seni seviyorum tamam mı? Oldu mu? ‘ dedim. Bağırarak. ‘Bende seni seviyorum tamam mı?’ diye bağırdı. Ve ağlamaya başladı. ‘Özür dilerim. ‘ dedi. Bakışıyorduk ama o an aramızdan kaç kişi geçti bilmiyorum. Bunlar bizim kızlardı.  Sonuç olarak Ayşenur’ da onlarla gitmişti. Yong Hyung ve bizim tayfada peşlerinden. Bende takıldım peşlerine. Olanlar  yine bizimkinin başının altından çıkıyordu.
#Ayşii
 O kızın sürekli ortaya çıkıp mutlu anımı bozması beni aşırı sinirlendirdi. Kimseyi umursamadan arabya doğru gidiyordum. Kızlar peşimden bağırıyor. Hiç umursamadan gidiyorum. Tam mutlu olascağız hem de çok  demiştim kendime. Onunla ilgili hayallerin en güzelini kurmuştum aklımda. O kız ona o kadar samimi sarıldığında bile kolunu bile kıpırdatmadı. Beni de sinirlendiren olay bu zaten. Hayat ne kadar acımasız. Bir anda mutluyken ne oldu da bu kadar üzüldüm. Kalbim acıyor. Ben ona çok ama çok aşığım. Ben sevdiğimi tam kıskanan biriyim. Bu hareketler hiç hoş değil. Bunlara alışmalıyım. Çünkü o bir ünlü. İçimden bir sürü şey düşünüyordum. Sonra arabaya varmaya yakınken birden gözlerim karardı ve yere düştüm.
#Yong Hwa
 Onu o halde görünce kucağıma aldım ve arabaya koştum. Hemen hastaneye gittik. Doktor üzüntüye bağlı olduğunu söyledi. Artık mutlu olması lazım da dedi. İçimden onu mutsuz ettiğimi düşündüm. Jungshin gelip ‘ Bu olanlar senin yüzünden değil.’ Dedi. ‘Benim yüzümden bu halde keşke ona hiç yüz vermeseydim.’dedim. ‘ Bu olanlar senin yüzünden değil sensizlikten. Sen yokken her gün saatlerce ağladığını biliyor musun? O astım hastası. Onun günlerce tıkanıp hastanede yattığını biliyor musun? Seni çok özleyip sensiz olamayacağını söylediğini biliyor musun? Bilmiyorsan böyle deme. Onun sana çok ihtiyacı varken onu bırakıp gidemezsin. Git ve olanları anlat o zaten anlayışla karşılayacaktır. ‘ dedi. Haklıydı. Kendine gelince onunla konuşacaktım.
#Kızlar
 İçimizden gülmek, oynamak hatta coşmak geliyordu. Durum bizler açısından iyiydi ama Ayşi gerçekten yıpranmıştı. Sanırım Yong Hwa’ ya kendini fazla kaptırmış. Daha fazla dayanamadı. Biz o yüzden çok üzgünüz. Hastane köşelerinde onun kendine gelmesini bekliyoruz. Onsuz yapamıyor. Umuyoruz ki kendine gelir ve yine eskisi gibi güler, itiraz eder , espiri yapar , Nurcen’ le kopar.
#Ayşii
 Kendime geldiğimde elimi biri tutuyordu. Klasik soruyu sordum. ‘Ben nerdeyim?’. Yanımdaki Yong Hwa’ ydı. Olanlar film şeriti gibi gözümün önünden geçti. Her şeyi hatırlıyordum. Sadece baktım. Bana ‘Çok özür dilerim. Bundan sonra seni hiç üzmeyeceğim.’ Dedi. Ona gülümsedim çünkü ona kızamıyordum. Bana ’Sonsuz kadar benim sevgilim olur musun? Hayatım da tek insan olur musun? Elmamın yarısını tamamlar mısın?’ dedi. Ben havalara uçuyordum. Ona baktım ve ‘ evet’ dedim. Harikaydı. Birbirimize gülümsedik. Bana doğru yaklaştı ne yapacağımı bilemedim. Gittikçe yaklaşıyordu.  Terlemeye başladım. Olamaz bu durum hiç iyiye gitmiyor diye geçirdim içimden. Daha da daha da daha da yaklaştı. Gelme lütfen biz daha yeniyiz bebeğim. Olamaz ahh çinça ne yapacaktım. Günaha sokacak bu kerata beni. Ama tabi bunca sene boice ol böyle bir fırsatı yakala ve kaç. Olmaz yani dimi. En iyisi kadere uymak. Alnımda böyle yazıyor. Tövbe bismillah ne diyorum ben. Bu hala yaklaşıyor ve tam beni öpücekti ki…
Bölüm Sonu
 Hikaye biraz gecikti. Kusura bakamayın. Bu aralar moral sıfır ve çok yoğunum. Umarım beğenmişsinizdir.
Bölüm 7 (Buralar da mı düşecektik)

#Ayşii

Tam beni öpecekti ki uyandım. Sanırım ilaçlar kafa yaptı. Artık  rüyalarıma bile girer olmuştu. Gözlerimi araladım biri endişeli bir şekilde elimi tutmuş bana bakıyordu. Yoksa onlar rüya değil miydi? Gözlerimi tamamen açmam ve elimi çekmem bir oldu. Bu elimi tutan kişi Yong Hwa değildi. Bu Kang Woo’ydu. Ya bu çocuk yine neren çıktı anlamadım ki.Neyse konuya come back yapıyorum. Ben birden elimi çektim zavallı Yongum da köşede kollarını birbirine bağlamış ağzını buruşturmuş Kang Woo’ya pis pis bakıyor. Aynı Jang Geun Suk bakışı… Elimi birden çekince  Kang Woo ‘Özür dilerim.’ Dedi. Eh bir zahmet dile yani. Yan tarafımda sevdiceğim oturuyor , sen de gelmiş elimi tutuyorsun. Olacak iş değil. Bu hareketimden sonra Yongun yüzünde güller açtı. Ah kıyamam ya nasıl da kıskanırmış. Kang Woo’ ya teşekkür ettim ve önemli bir şeyimin olmadığını, gidebileceğini ve endişelenmemesini söyledim.  Bir şey olursa onu aramamı söyledi. Sanki arayacağım da. Şakacı jojuk. :D Onun içinde üzülmüyor değilim ama bu işler karşılıklı yani kendimi de zorlayamam.Tak sepeti koluna herkes kendi yoluna dostum :D Sonra Yong Hwa  üzgün bir şekilde yanıma geldi. Özür diledi. Ben de ‘Önemli değil. Boşver bir anlık sinirime geldi. Sanırım seni çok kıskandım.’ Dedim. Bana sırıttı. Elimi tuttu. ‘Bir daha seni hiç üzmeyeceğim. Sonsuza kadar sevgilim olur musun?’ dedi. Tövbe bismillah. Bu bu sözler sanki bana bir yerden tanıdık geliyor. ‘Evet ‘ dedim gülümseyerek. Utandım yahu… Sonra bana doğru yaklaşıyordu. Ne yapmalıyım ne yapmalıyım derken. Dibime kadar geldi. Birden gözlerimi kapattım ve gülümsedi. ‘Korkma sadece yastığını düzeltecektim.’ Dedi. Baya uzun bir süre sırıttı. Yerin dibi ne demek resmen magma tabakasına yatay geçiş yaptım ya. Bu ne rezalettir. Bak bak hâla sırıtıyor. Ona sırıtmamasını söyledim. Benimle dalga geçiyordu. Ona kötü kötü baktım. ‘Tamam tamam seni öpeceğim sinirlenme.’ Dedi. ‘Bu da ne demek oluyor. Hem ben yani istemiyorum ki zaten. O bir kere refleks.’ Dedim. Zeytin yağı görevi yapmaya çalışıyordum ama Yong fizik kurallarını bile halt edip zeytin yağlılığımı suyun dibine göçertiyodu. Tartışmaya o kadar dalmıştık ki onun üstüne doğru gittim. O da benim bu sefer gerçekten oluyor bu iş derken edep abidesi ablamız Büş odadan içeri dalar. Büşra’ya bir bakış attım ve Yong bu bakış üzerine koptu. Yerlere yatıyor ve benimle dalga geçmeye devam ediyordu. Biri şunu durdursun. Darlingim kopuşlarda. Neyse Yong Hwa sizi yalnız bırakayım deyip odadan çıktı. Aslında bu hareketi Büş yapmalıydı ama oturdu ve bir daha kalkmadı. Sonra içeri Nurcen girdi. Hastane yatağına çıktıve zıplamaya başladı. Dostum burası ev değil. Jung Shin’i anlatıp duruyordu. Yahu insan bir hal hatır sorar dimi. Zaten Büşra’ da geldi ve hiç konuşmadan köşeye oturup Jong Hyun’la mesajlaşmaya başladı. Nurcen’se mübarek olayları 3 kez anlattı. Yatakta zıplayıp duruyordu. Bu Jung Shin’i elime bir geçirsem varya kulaklarından tavana asacağım. Hastayım ben burada hasta. Zıplanır mı öyle. Bu kız çatlak diyorum ama beni dinleyen kim. Ardından Ayşenur geldi. Omzundaki montu kokluyor ve bir yandan Nurcen ‘e olayları anlatıyordu. Yuh be ! Bunu ondan beklemezdim. Hadi bu ikisi sarsukta Ayşenur’da mı beni tınlamadı. Ben görünmez falan mı oldum acaba. Büş telefonu elinden bıraktı ve o da anlatmaya başladı. Kimse beni tınlamıyor tabi. Yerimden kalktım sessizce. Muhabbete o kadar dalmışlar ki kolumdaki serum iğnesini çıkardığımı bile görmediler. Sessizce odan çıktım ve kapüşonumu başıma geçirdim ve gözlüğümü taktım.  Artık o sıkıcı hastane odasından kurtulmuştum. Giderken beni merak etmesinler diye not bıraktım. Artık gizli mekanıma gidebilirdim.

#Büşra

 İçeri bizim erkekler girdi. Yong Hwa telaşlı bir şekilde ‘Ayşii nerede?’ Dedi. O zaman fark ettim ki biz onu unutmuştuk. Bir geçmiş olsun bile demedik. Kendi derdimize düşmüş muhabbet ediyorduk. Birden hepimiz telaşlandık. Ayşenur ‘Gitmiş ve bize bir not bırakmış.’dedi. Notu okuduk. ‘Kimsenin olmadığı doğal olarak da kimsenin beni tınlamayacağı gizli mekanıma gidiyorum. Not:Beni merak etmeyin sığır gibiyim.’ Yazmış. Sanırım bu sefer hata bizdeydi. Onu hiç düşünmemiştik. Bu aşk olayları insanın aklını alıyor. Yong Hwa çok telaşlanmıştı. Bir oraya bir buraya koşuyordu. Hep bizim yüzümüzden. Belki de anlatacağı dertleri vardı. Acaba bu özel yer neresi olabilirdi. Hepimiz durmadan Ayşii’yi arıyorduk. Araba hâla yerindeydi. Çantası da burada demek ki fazla uzağa gitmiş olamaz. Gruplar halinde aramaya başladık.

#Yong Hwa

 O sokaktaki her yeri aradım.Tek bir yer kalmıştı. Orası da Kore’nin en güzel kahvecisi. Hemen telaşla oraya girdim. Etrafımı birden fotoğraf çeken insanlar kapladı. Etrafı göremiyordum. Tepeden baktım. Arkası dönük kapüşonlu bir kız kahve içiyordu. Beni gördüğünde bağırmayan tek kişiydi. Hem burası onunla ilk randevuya çıktığımızda kahve içtiğimiz yer ve onun oturduğu masada içmiştik. Hayranlarımı atlattıktan sonra hemen yanına gittim. Oydu. Ona bağırmaya başladım. ‘Neden haber vermeden gittin? Senin için ne kadar endişelendim biliyor musun? Senin hastanede olman gerekiyor. Daha serumun bile bitmedi. Senin için çok korktum. Sen deli misin?’dedim. Bana bakarak üzgün bir şekilde ‘Özür dilerim.’ Dedi. Ona çok mu sert tepki verdim. Dokunsam ağlayacaktı. ‘Bir şey mi oldu? Hasta mısın?’ dedim. ‘Hayır. İyiyim. Sadece kızlar beni görmezden geldi. Kırıldım.’ Dedi. Ona sarıldım. Bizimkileri aradım ve onu bulduğumu söyledim. İçleri rahatlamış gibiydiler. Nerde olduğumuzu söyledim. Bizimkilerde beş on dakikaya geldiler. Kızlar Ayşi’ den özür diledi ve sarıldılar. Onlar muhabbet ediyordu ki Jong Hyun dönüp ‘Burası Büşra ile ilk karşılaştığımız yer.’ Dedi. Büş dönerek ‘Ha hatırlıyorum buz patenci ajusshi’ dedi. Herkes gülmeye başlamıştı. Çok eğleniyorduk. Muhabbet koyulaşmıştı.

#JongHyun

 Hemen içeri girip kahveleri sipariş ettim. Bizimkilerin yan masasında oturan kız arkadaşlarına beni gösterip sırıtıyordu. Neyse kahveler hazırdı aldım ve masaya doğru ilerledim. Kahveleri bu sefer dökmeden götürdüm. İşte bu bende gelişme var diyorum da inanmıyorsunuz. Oturdum Büşümün yanına. Bir de yüzümdeki bütün gamzelerimi çıkartarak gülümsedim. Ah bir insanı etkilemeyi nasıl da beceriyorum. Neyse yandaki kız kıkır kıkır gülümseyip bana bakıyordu. Genelde erkekler kızları keser ama şuan kız kesmesine uğradım. Bu ne rahatsız edici bir şey böyle. Tamam yakışıklıyım, vampir suratlıyım ama yanımda bir cadı oturuyor. Bunu fark ederse ben bittim. Zaten yeni barıştık. Ya bunlar hep benim başıma mı gelmek zorunda? Umarım fark etmemiştir.

#Büşra

 Şu kız biraz daha bakmaya devam ederse onun kafasını kırabilirim. Aişhhh çinçaa… Jong Hyun’ a dönüp ona güneş geldiğini ve benim karşıma oturmasını, cildinin zarar görmemesini söyledim. Böylelikle kız onun yüzüne bakamayacaktı. Ya zekiyim diye boşuna demiyorum ya. Ne yaparsınız zekilikte başka oluyor. Allahtan benimkinin inadı tutmadı da sözümü dinledi. Kız kalktı ve bu masaya doğru yaklaştı. Jong Hyun’ un kulağına eğilerek ‘Ara beni’ dedi ve bir kâğıtta telefon numarasını verdi. Bu ne yahu! Benim burnüme nasıl böyle bir şey dersin. Pis mahlûkat. Neyse o kâğıdı aldım ve kıza uzatıp ‘Yanlış oldu sanırım.’ Dedim. Kız sinirlendi ve ‘sizde kim oluyorsunuz ya? Ben o kağıdı Jonghyun’ a verdim. O benim idolüm.’ Dedi. Kız haklıydı. Ben kim oluyordum ki. Geri döndüm ve sessizce oturmaya başladım. Sonuçta o beni seviyordu, bende onu ama bana daha teklif etmemişti. Yani o benim sevgilim diyemedim. Sonuçta o bir ünlü hoş kaçmazdı. Neyse oturdum yerime ve gün boyunca sustum.


#Nurcen

 Büşra susunca direk Jong Hyun sustu. O susunca da etrafı bir sessizlik kapladı. Ben Jungshin’ e, Jungshin’ de bana bakıyodu. Eh yani biz susamayan bir çiftiz sonuçta. Bu sessizliği bozalım dedik. Ben konuşmaya başladım.’ Ee nasılsınız?’ dedim.’İyiyiz’ diyip sustular. Büş zaten susma orucu tutar gibi ağzını büzmüş oturuyordu. Jungshin’in göz kırpmasıyla masadan kalktık. Biz kalkınca Ayşenur ve Min Hyuk’ ta kalktı. Yonghwa ve Ayşii’nin hiç kalkmaya niyetleri yok. Biz diyoruz şunları yanlı bırakalım diye ama anlayana. Neyse Ayşii’ yi öyle bir dürttüm ki birden sıçradı. Onlarda hemen kalktılar. Masada sadece onları bıraktık ama hâlâ konuşmuyorlardı. Bu iş kötüye mi gidiyor ne? Neyse Jung Shin elimden tuttu ve parka gidip oturduk. Saatlerce sohbet ettik.


#Ayşenur

Minhyuk ve ben bizimkilerden ayrılıp yolda yürümeye başladık. Sonra biri omzuyla bana geçirdi. Omzum o kadar acıdı ki Minhyuk tutmasa yere düşüyordum. Minhyuk adama döndü ve ‘Sen önüne baksana’ dedi. Adam birden ‘Bana mı dedin?’ dedi. Adam uzun ve iri yarıydı. Az kalsın beni ikiye katlayacak. Minhyuk’ a gitmemiz gerektiğini ve iyi olduğumu anlatmaya çalıştım ama MinHyuk gitti ve ‘Özür diler misiniz?’ dedi. Adamda ‘ Dilemezsem ne olur?’ dedi. Minhyuk adama yumruğu bir geçirdi. Ondan hiç beklemediğim bir hareketti. Onu hiç böyle bilmezdim. Adama ayağa kalktı ve Minhyuk’a geçirdi. Minhyuk’ un burnu kanıyordu. O altta kalır mı hiç o ona geçirdi ve o da ona geçir. Bu dakikalarca böyle devam etti. Bir yandan bağırıp diğer yandan da ağlıyordum. O sırada karşıdaki parkytan buraya doğru Jungshin ve Nurcen geldi. Jungshin adama yumruğu bir geçirdi. Adam yerlere düştü. Ne adammış ama. Nurcen altta kalır mı hiç. Adamın kız arkadaşının saçına bir yapıştı. Kızı resmen yerlerde sürüyordu. Sonra kız bunun suratını çizdi. Bende gittim kızınkini çizdim. Ortalık iyice karıştı. Sonra ordan suskun çiftimiz barışmış el ele gelirken bizi gördüler. Büş kıza bir çaktı. Nurcen ile ikimiz yuh diye bir bağırdık. Vayyy be boşuna 2 numaralı burn demiyoruz yani. Yaktı yine ortalığı. Jonghyun adama üstün judo yeteneklerini sergilerken arkada adamın arkadaşı Jonghyun’un boynuna odunu vurdu. Jonghyun yere düştü ve bayıldı. Büşra neye uğradığını şaşırıp yanına doğru ağlayarak giderken kız Büş’e bir çaktı. Büşra sarsılarak Jonghyun’un yanına düştü. Tabi bunar kavgada saç baş girince herkes bunların CNBLUE üyeleri olduğunu anladı. Ayşii ve Yonghwa merakla olaya bakmaya geldiler ki bir de ne görsünler.” Jonghyun yerde baygın, Büşra onun yanında yüzünde beş parmak iziyle baygın, Min hyuk’un burnu feci kanıyor, Ayşenur’un saç baş birbirine girmiş, Nurcen’in yüzünde tırnak izleri ve Nurcen hala pes etmiş değil, Jungshin panda gibi iki gözüde mosmor.” Bunları görünce şok oldular. Yonghwa adamı bir güzel patakladı. Etraf gazeteci dolmuştu. Ayşii kızı resmen eşek sudan gelinceye kadar dövdü ve saçını başını yoldu. Ayşii’ninde burnu kanıyordu. Pes etmiyordu ki adam Yonghwa’ ya bir vurdu Yonghwa yere düştü. Adama tam üstüne doğru gidiyordu ki  Ayşii orda bulduğu odunu adamın kafasına geçirmesiyle adam yere düştü. Ayşii ağlayarak Yonghwa’ ya sarıldı. Burnu çok kanıyordu. Daha sonra polisler ve ambulans geldi. Gözlerimizi açtığımızda hepimiz bugün kü hastanedeydik. Tek fark bu sefer hepimiz hastaydık. Hastanede işimizi bitince hepimizi karakola aldılar ve göz altına alındık. Acaba bizi kim kurtaracaktı ve bizi daha nasıl maceralar bekliyordu…

Bölüm sonu

Geciktiği için üzgünüm. Bu aralar meşgulüm ve hastayım. Malum polenler ucuşuyor. Alerjim yine tavan yaptı. Yeni bölümdeki atvasyonlu olaylara kadar görüşmek üzere…


Bölüm 8 (love is )

#Ayşii 
Hastaneden sonra bizleri karakola götürdüler ve göz altına aldılar. O kadar kavga etmiştik. Benim karakolllara düştüğümü bulan ve bana platonik olan Kang Woo beni ve kızları almaya geldi. Onu görünce( ilk defa) mutlu oldum. Hemen parmaklıklara yapışıp Kang Woo diye bağırdım. Beni ve kızları almaya geldiklerini söyledi. Bizi çıkardılar. Ben bizimkilere de yardım eder diye ummuştum ama onlara yardım etmeyeceğini ve gitmemiz gerektiğini söyledi. Ne yani şaka mı bu? Sinir tavan. Sinirlendim ve 'Onlar çıkmadan beni şurdan şuraya bile götüremezsin.' dedim. 'Tamam.' dedi ve onlarıda çıkarttı. Yongumu görür görmez boynuna atladım ama hiç tepki vermedi bile. Neden böyleydi acaba. Diğerleri de suskun bir şekilde duruyor, tepki vermiyorlardı. Bu durum hiçte hoşuma gitmedi. Ona 'Ne oldu? Bir şey mi var?' dedim. Bana uzun uzun baktı ve 'hayır' dedi. 'Hadi gidelim.' deyip koluna girdim. Elimi itti ve 'hayır istemiyorum.' dedi. Neden böyle davranıyordu. Onu anlayamıyorum. Ben ona ne yaptım. O gün eve gittiğimden beri bugün neden böyle davrandığını düşünüp duruyorum ama aklım almıyor. Tam o anda telefonum çaldı. Arayan oydu. Sanırım benden özür diliyecek. Açtım. Benimle buluşmak istediğini söyledi. Neler oluyordu. Cidden anlamıyordum. Neden soğuk davranıyordu. Üzerimi değiştirip ilk randevumuzun olduğu kafede ki ilk oturduğumuz masaya oturdum. Geldi. Yine soğuktu. Ne içersin diye sordum. 'Gerek yok az vaktim var. Gideceğim.' dedi. 'Ayşii buraya kadarmış. Senden ayrılıyorum.' dedi. Onu duyunca elimdeki herşey yere düştü ve ağlamaya başladım. 'Ne neden? Bir şey mi oldu? Bir hata mı yaptım?' dedim. 'Hayır. Benim sana duyduğum aşk aşk değilmiş. Geçici bir hevesti ve geçti.Bundan sonra görüşmeyelim.' dedi ve ayağa kalktı. 'Yalan söylüyorsun. Gözlerimin içine bak. Ne oldu? Neden böyle davranıyorsun. Hayır hayır bu doğru olamaz.' dedim. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Nefesim daralmıştı ve zor konuşuyordum. Beni öyle görünce endişelendi ve 'İyi misin?' dedi. 'Bırak beni.' dedim. Üzüntüden başım dönüyordu. Beni tutmak istedi. Onu ittim.Zor yürüyor ve zor nefes alıyordum. Kalbim o kadar acıyordu ki bu dediklerine hâla inanmıyordum. Peşimden gelmeye devam ediyordu. Arkamı döndüm ve 'Kimsiniz? Tanışıyor muyuz? Yoksa sapık mısınız? Beni takip etmeyi bırakır mısınız? Rahatsız oluyorum da' dedim. 'Beni tanıyorsun zaten. Sen iyi misin? Hafıza kaybı falan mı yaşıyorsun? Ben Yong Hwa.' dedi. 'Yong hwa mı? Benim tanıdığım bir tane Yong Hwa var o da şuan da burada değil. Sen benim yongum değilsin.' dedim. 'Öyle mi?' dedi. 'Sen bana en acı doğum günümü yaşattın. Evet yanlış duymadın. Bugün benim doğum günüm ve artık sen benim için sadece bir yabancısın.' dedim ve arkama bakmadan gittim. 
#Yong Hwa 
 Bu son cümleyi duyunca başımdan aşağı kaynayan sular döküldü. Ne yaptım ben? Oysa onu hâlâ delilerce severken onu terk ettim. Aslında olay farklıydı. Keşke gerçekleri bilseydi. Şirketimizin CEO'su karakoldayken yanımıza geldi bize çok kızdı ve bize sormadan hepimizi we got married programına kattı. Hepimize geldi ve sevgililerimizden ayrılmamızı söyledi. Tabi ki de ayrılmayacaktık ama bize 'siz ayrılmazsanız ben dedikodular haberlerle ayırırım ve onların güvenliğini istiyorsanız bunu yapmalısınız.' dedi. Onlardan ayrılmamız gerekiyordu ve we got married eşlerimizle sırf reytingler yükselsin diye çıkacaktık. Bundan hiç hoşlanmasak da zorla kabul etmek zorunda kaldık. Sanırım ilk ben ayrıldım. Bugün onun doğum günü olduğunu bilmiyordum. Ona bir şey olursa ben yaşayamam.
#JongHyun 
 Sanırım odunluğum bu sefer işe yarayacak gibi. Ben ondan ayrılmak istemiyorum ki. Bu adam beni delirtiyor. Biz onun kölesi miyiz? İnatçıyımdır ama sırf onun iyiliği için. Eve gittim ve kapıyı çaldım. Büşra açtı. Üzgün bir ifadeyle lafı uzatmadan 'Ayrılalım.' dedim. Ağzı birkaç dakika açık kaldı ve sonra yüzünden süzülen gözyaşlarını gördüğüm de kalbim acıdı. Ona son bir defa sıkıca sarıldım. Ağlıyordu. 'Neden?' diye sordu. ' Beni affet mecburum.' dedim ve 'Görüşürüz.' dedim. Arkamı döndüm gidiyordum. 'Arkamdan koştu ve arkamdan bana sarıldı 'Dur lütfen gitme. Anlayamıyorum. Neden böyle yapıyorsun? Sorunun varsa halledebiliriz?' dedi. O an aslında odun olmadığımı anladım. Çünkü hüngür hüngür ağlıyordum. İlk defa böylesine ağlıyordum. Ondan ayrılmak çok zor. 'Özür dilerim.' dedim ve oradan uzaklaştım. Sokakta beni gören hayranlarım sırf ben ağlıyorum diye ağlamaya başladılar. Etrafımdaki herkes ağlıyordu. O an gözüm köşedeki banka takıldı. Bu Yonghwa hyungtu. Öylesine ağlıyordu ki gören çocuğun elinden şekerini almışlar sanır. Gittim ve yanına oturdum. Bu sefer hayranlar ve biz ağlıyorduk. Sırayla burun bile çekiyorduk. 
#Büşra
 Bu laflar hayır bunlar onun sözleri değil. Benden neden özür diledi? Çok saçma. Buna mecburum da ne demek. Bütün bunları düşünürken fark ettim ki bahçenin betonuna uzanmışım ve ağlamaktan gözlerim deli gibi şişmişti. Zor açıyordum. Nerede benim kocaman eşek gözlerim. Hâlâ kendime gelmekte zorlanıyordum ki birden o manzarayı görünce havaya fırlayana kadar. Bu Ayşii' ydi. Ama bu hâl  de neydi. Zor yürüyor ve deli gibi ağlıyordu. Hemen yanına gidip koluna girdim. Bana olanları anlattı. Yonghwa'nın Ayşii'ye olan sevgisi mi bitmiş? İnanamam. Bende olanları anlattım ve birlikte ağlamaya başladık. Düşünüyorum da bu erkekler ah onları anlamak çok zor. Beni sinir eden şey ise asla bir insanın aklından ne geçirdiğini öğrenememek. O yüzden insanlara hemen güvenemiyorum. Jonghyun'a pat diye güvendim de ne oldu. Hâlim ortada.  
#Nurcen
 Hava mis gibi. Karakol ne psikopat bir yermiş ya. İçim daraldı. Bu mis gibi havada Jungshin' im olsada ona bir sarılsam. Bunu dedim ve bir de baktım benim ki... Ne temiz kalpliyim ama. Koşarak yanına gittim ve boynuna atlayıp yanağına bir öpücük kondurdum. Emin olun bu çok zor oldu. Adam 1.87 boyunda neyin kafasını yaşıyorsam anlamadım. Neyse bugün adamımın mankenliği tutmuş, put gibi duruyor. :D Neyse tamam sustum. 'Nasılsın?' dedim. Tepki yok. Cimcikledim. Döndü tek kaşını kaldırdığı bakışı var ya onu yaptı ve geri döndü. Robot musun oğlum sen? Neyse bana döndü ve bir kere yutkunup ' Ayrılalım.' dedi. Ne oluyoruz ya... Aişhhh çinça. Oğlum sen beni eğlenilecek kız mı sandın? Oyuncak bebek gibi mi duruyorum. Kullanılıp bir köşeye mi atıyorsun beni. Sana bir çakarım uçarsın haaaa... Adam ol. Tabi bunları sadece içimden söyleyebiliyordum. Dıştan kal gelmiş versiyon 4.2.1. 'Nee? Neden? Ne oldu? Niçin? Nasıl?' dedim. 'Sen aslında tipim değildin. Ben sadece denemek istedim. Hiç Türk biriyle denememiştim.Yaşam tarzlarımız hatta giyinişlerimiz bile farklı olduğunu fark ettim. Bu yüzden uzatmanın faydası yok. Görüşürüz.' dedi. Ve bana sıkıcıca sarılıp kokladı. Bu da neydi şimdi. Lafı sok sok bide gel kokla. Gözlerim doldu ya. İlla gel içimdeki şeytanı çıkar diyor. Ona bağırdım. 'Sen beni oyuncak mı sandın? Kullanıp kullanıp atılacak biri mi sandın? Oysa ben seni gerçekten sevmiştim. Sevgimin karşılığı bu olacaksa bir daha o yüzünü bile görmek istemiyorum. Git. Uzaklaş hayatımdan. Nasıl olsa senin canın yanmıyor. ' dedim ve ağlayarak onu ittim ve vurmaya başladım. Sonra çekip gittim. Hayat ne zor ya. Bu benim gibi birine yapılır mı? İçim acıyor içim. Evin bahçesinden girdim. Aaa! Gözlerimdeki yaşlar ağzıma giriyor. Bizim Ayşii ile Büş bahçede betona yatmış ağlıyorlar. İlk baş içimden bunlar salak deim ama sonra bende uzandım. Bızz gibi ! En azından bu soğuk aşk acısını dindiriyor. Olanları anlattım ve onlarda anlattı. Yarım saat ağladıktan sonra Büş ' Bunların hepsi neden böyle? Bence bu işte bir gariplik var.KEsin CEO' larıyla ilgili. ' dedi. Sherlock Büş ve yardımcısı Dr. Watson Ayşii , bende Sherlock 'un gıcık abisi Mycroft, hiç haber alamadığımız sıradaki kurban Ayşenur ve FNC CEO' su ise Moriarty. Bu aralar çok mu dizi izliyorum ne? Tamam sustum. Bu gizemi çözmeliyiz. Sırada betona uzanacak kişi Ayşenur. Kurbanı arasak mı ne? Diye düşünmeye başladık ama telefonları çantadan çıkarmaya üşendik ve boş ver dedik. 
#Jungshin
Ağlamaktan gözlerim yine panda mod oldu. Ben ondan ayrılmak istememiştim ama söylediği sözler. Kız haklı yapacak bir şey yok. O an ona sarılıp ona şaka demeyi çok isterdim. Yürüdüm ve bir kalabalık ve herkes ağlıyor. Baktım ki bizimkiler. Yanlarına gittim. Jong Hyun bir yandan sümkürüyor, bir yandan ağlıyordu. Yonghwa hyung ise onu görünce istemsiz ağlıyor insan. O kadar masum ve içten ağlıyor. Bende ağlamaya başladım. Hep birlikte ağlıyorduk. Hayranlarda ağlıyordu. 
#Ayşenur
Herşeyden habersiz mutlu mesut hastalarımla dertleştikten sonra kendime kahve almak için dışarı çıktım. Geldiğimde kurumuş bir gül ve üzerinde bir not. ' Bu aşk artık bir kurumuş gül gibi... Ben artık bu aşkı istemiyorum. Üzgünüm. Çom özür dilerim. O aşkı kabul edemem. Buna mecburum. Kendine iyi bak.' yazıyordu. Elimdeki kahveyi düşürdüm ve ağlamaya başladım. Onu aradım. Açtı. 'Şaka yapıyorsun değil mi?' dedim ağlamaklı sesimle. 'Üzgünüm' dedi ve kapattı. 'Alo aloo... Minhyuk...' diye çığlık attım. Binadaki herkes odama toplandı. Şimdi çıldıran bendim. Peki beni kim tedavi edecekti. Her şeyimi toplayıp eve gittim. Bahçeye adımımı attım ve bizimkiler yerde. Hiç düşünmeden yanlarına yattım ve 'Son kurban da geldi.' dediler. Hep birlikte ağlamaya başladım. Birbirimize olayları anlatırken bile hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk. İçeri girdik. Ayşii için yaptığımız pasta masada duruyordu. Ayşii gidip onu dolaba koydu ve ben kutlama yapamam deyip bize sarıldı. O gece hepimiz aynı odaya toplandık ve ağlamaya başladık. 
#Minhyuk 
Gerçekten kalbim acıyor. Onunla yüz yüze bile konuşmadım. Bunun yalan olduğunu anlardı. Kalabalığı gördüm. Bu da ne herkes ağlıyor. Bende ağlamaya başladım. Aşk böyle bir şeymiş. 
4 gün sonra 
#Minhyuk
Hepimiz perişan bir şekildeydik. Bugün come back için music bank programına çıkacaktık. Yonghwa hyungun yeni bestesini söyleyeceğiz. Umarım bizi izlerler. 
#Ayşii
Program başladı. Onları görmeyi kaldırabilir miyiz bilemiyorum. Ev halkı olarak şok geçiriyoruz. Her yer sümüklü peçetelerle dolu. İşte CNBLUE 'nun sırası yeni şarkıları LOVE İS. Dinlemeye başladık. (Linki tr altyazılı http://www.dailymotion.com/video/x1d7263_turkce-altyazili-cnblue-love-is-turkish-subbed_school      =>  buraya video yüklenmediği için link vermek zorundayım. Burdan açılmıyorsa aşağıya yorum olarak atıyorum. Oradan dinleyebilirsiniz.) O kadar güzel yazmış ki yongum göz yaşlarımı tutamadım. Kızlarla ağlamaya başladık. Sırayla ilk ben, sonra Büş , sonra Nurcen, sonra Ayşenur burun çekiyorduk. Gülünç bir halimiz vardı ama gülecek durumumuz yoktu. Ne olacak bizim halimiz??? 

BÖLÜM SONU 
Geciktiği için üzgünüm bu aralar çok fazla sınavım var. Özür dilerim. Bir daha ki bölümde görüşmek üzere :D Bu arada hayran hikayemi okuyup da beğenmenize çok mutlu oluyorum. Sizleri seviyorum. <3

Bölüm 9(yeniden)
#Ayşii
 Harika bir sabah… Hayali papatyamla kalksam mı kalkmasam mı diye yaprakları koparıyorum. Şimdi diyeceksiniz psikopatsın diye. Napayım yani yatakla büyük bir aşk yaşıyorsam benim suçum ne? Şimdi diyeceksiniz bu ne neşe. Yonga ne oldu? Hemen cevap vereyim. Onu baya uzun bir süre unutamadım. Derslerde bile onu düşünür oldum. Kızlarda aynı benim durumumdaydı. Bir müddet Türkiye’ye gitmek gerçekten bize iyi gelecekti. Evlerimize gittik. Her gün her gece onu düşündüm. Ağladım. Hatta bir ara depresyona bile girdim. Bir gün aynanın karşısına geçtim ve dedim ki yeter. Buna biri son vermeliydi. O çoktan beni unutmuş başkasıylaydı. Ben hâlâ neyin kafasını yaşıyorum dedim ve kendime yeni bir sayfa açtım. Tarzımı değiştirdim. İlgi alanlarıma yöneldim. Ha şimdi sen sevmiyor musun? Diyeceksiniz. Ona hâlâ deliler gibi aşığım. Eskiden onu görsem dayanamaz ağlardım ama şimdi karşısına çıkıp hiçbir şey olmamış rolü yapabilecek durumdayım. Artık aşkımı kalbime gömdüm. Onu ne kadar seversem seveyim hep ters tepiyor. Artık sıra onda. O ne zaman gelirse bu aşk o zaman düzelir. Onun peşinde koşmaktan yoruldum. Neyse bu arada uykum geldi ya ben biraz daha uyuyayım. (Aradan 1 saat geçer.) Burnum ve yüzüm kaşınıyor kaşıyayım derken yüzüme bir şey bulaştı. Diğer elimle temizleyeyim derken diğer elimdeki şeyde yüzüme bulaştı. Nurcennnn! Diye bağırmaya başladım. Bu yüzümdeki çikolata sosuyla karışık kremaydı. Ya bir elime krema diğer elime çikolata sosu dökmüş ya… Allah akıl dağıtırken bu neredeydi acaba? Varya seni elime geçirirsem diye gidiyordum ki ayağım düştü kaydım. Buraya da sabun sürmüş. Seni varya… Büş koşarak geldi ve beni yerden kaldırdı. Nurcen ise yerlere yatmış gülüyor. Ayşenur da Nurcen ile birlikte kopuyor. Noluyoruz ya? Olayları anlatınca diğer ele çikolata sosu koyan meğerse Ayşenur’un fikriymiş. Edepli kızı da kendine benzettin ya aferin. Onlara doğru yürüdüm ve elimdeki her şeyi yüzlerine bulaştırdım. Büş gel buraya dedim. Ona da bir güzel çikolata sosuna bürüdüm. Yazık kızın suçu yoktu ama napalım. Böyle yarım saat dalaştıktan sonra üstümüzü değiştirip kahvaltımızı yaptık. Malum sizlere söylemeyi unutmuşum da bugün ben mezun oluyorum. Büşra’mızda 6. sınıf olacak inşallah. Diğerleri zaten işlerini çoktan ellerine almışlardı. Elbiselerimiz hazır. Babamlar çok meşgul oldukları için gelemiyorlar. Ailemin burada olmasını çok isterdim. Aslında benim zaten burada bir ailem var. Bizimkilerle arkadaştan çok kardeş olduk. 4 senedir buralardayız. Neyse bu akşam çok güzel olur inşallah.
#Büşra
 Bugün Ayşii mezun oluyor. Bak sen kerataya ya büyümüşte mezun da olurmuş. Ailesi gelemediği için baya üzgün. Ben de şuan kampüse girmek üzereyim. Şimdi diyeceksiniz ki ne işin var orada. Laboratuar da  bir şeyimi unutmuşum onu almaya gidiyorum. Ya zaten işim başımdan aşkın. Bir de böyle şeylerle uğraşıyorum. Neyse ya… Ya burası da ne kalabalık yahu! Neyse geldim. Girdim ve eşyamı aldım ama hava o kadar sıcak ki gideyim de bir şişe su alıyım kantinden diye düşündüm. Kantine girdim. Kimse yok. Bir de dışarıda çığlıklar atılıyor. Burada neler oluyor? Biri bana açıklayabilir mi? Ya başım şişti be… Şuan yapabileceğim en mantıklı şey suyu alıp parasını bırakmaktı. Kantine girdim ve dolaptan bir şişe su aldım. Parasını da oraya bırakacaktım ki. ‘Hey sen!’ dedi bir ses. Arkamı dönmedim çünkü tırsıyorum. “Ne yaptığını zannediyorsun?” dedi. “Bir şey yapmıyorum. Kantinci burada değil su aldım parasını da şuraya koydum.” Dedim. Manyak mı ne ya… Zaten ben de bir çekim var hep yarım akıllı insanları kendime çekiyorum. “İyi” dedi. Arkamı döndüm ve bu bizim Jonghyun. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Beni görünce buz kesildi. Oradan hızlı bir şekilde çıkarken kolunu tuttu ve beni kendine çekti. Onu unuttum derken bir daha aynı şeyleri yaşayamam. Onu ittim ve “Pardon sanırım biriyle karıştırdınız. Tanışıyor muyuz?” dedim. Bu özleri söylemek benim için çok zordu. “ Evet sizi birine benzettim sanırım. Kusura bakmayın.” Dedi ve gitti. Böylesi daha iyiydi de bunun burada ne işi var. Aman neyse canım bana ne belki de yeni sevgilisi bu okuldandır. Aslında umursamıyor gibi yapsam da şuan kıskanmaktan öleceğim. Onu ne kadar da özlemişim. Boynuna atlamak geldi içimden ama yapamam. Bir daha böyle şeyler yaşarsam bitkisel hayata girerim sanırım. Eve gitsem iyi olacak malum mezuniyet hazırlıkları. Çıkış kapısına ilerliyordum ki biri bana geçirdi. Of yine mi Jonghyun. Ama bu sefer baya bir acelesi var gibiydi.  Arkasından bir kız onu kovalıyordu. Yeter diye bağırara koşuyordu. Kimdi bu kız? Kız yoruldu ve daha fazla koşamadı. Köşeye oturdu ve oppa diye ağlamaya başladı. Birden duygusallaştım ve “İyi misin?” dedim. Döndü ve “Sanane” dedi. Bu ne gıcık bir kız ya. Burada adam gibi gelmişiz bir şey soruyoruz ne artistlik yapıyorsun da benim asabımı bozuyorsun. Senin gibiler anca böyle artist olur zaten. Bu kızların havası kime ben anlamıyorum ki. Bak bana en mutlu günüm de atar yapıyor ya. İyilik yapmayacaksın bu hayatta. Vay terbiyesiz. Ya ben bunu neden umursuyorsam. Zaten sağ olsun Jonghyun öküz gibi geçirdiği için omzum koptu resmen. İnsan bir önüne bakar. Nerden geldim buraya ya. Keşke gelmeseydim. Başıma gelmeyen kalmadı. Tüm mutluluğumu sömürdünüz ya. Jonghyun ilerde durdu. Ona doğru ilerledim. Saatli bomba gibiyim zaten asabım bozuk. Adamı hasta etmeyin. Yanına gittim ve “Ne yaptığını sanıyorsun sen? Omzumu kırdın ve ayriyeten o kızı neden ağlatıyorsun? Ayıp değil mi?” dedim. Atar yaptım iyide oldu. Döndü baktı. Gıcık bir tavırla “Sana ne” dedi. Haah! Bu ne ya. Bunlar iyi çift olmuş. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Sinirden gebereceğim. En iyisi eve gitmekti. Döndüm ve “Kaba çocuk” dedim ve gittim.
#Jonghyun
 Bugün üniversite mezuniyetinde konserimiz var. Üniversite de sürekli kızları Büşra zannedip sarılıyorum. Psikolojim iyice altüst oldu. Hyung artık bana kızıyor. Her gördüğüme yapışıyorum. Konser için çalışmalara geldik ama ben çok susadığımı fark edip kantine gittim. Kantinde kimse yoktu. Biraz daha ilerledim biri su alıyordu arkası dönük. Suyu çalıyor zannettim ve ona “Hey sen! “ dedim. Bir an durdu. Korktu sanırım. Altüstü bir su ama önemli olan su değil bu yaptığıydı. Daha sonra “Ne yaptığını zannediyorsun sen?” dedim. “Bir şey yapmıyorum. Kantinci burada yok su aldım parasınıda şuraya koydum.” Dedi. Bu ses bana çok tanıdık geldi. İstemsiz olarak kalbim hızlı atıyordu. “İyi “ dedim.  Bana döndü ve bu o Büşraaaa… Ağzım bir metre açıldı. 1 ay olmuştu. Tam gidiyordu ki onu kolundan tutup çektim. Bana “Pardon sanırım biriyle karıştırdınız. Tanışıyor muyuz?” dedi. Sanırım yine bir kızı o zannettim. Ya iyice psikolojim bozuldu. Bu kaçıncı kız sayamadım da. Onu bıraktım.  Sonra o gitti. Ama bu sefer daha farklıydı. Artık onu ayırt edemiyordum. Her yerde o vardı.  Konser alanına geri dönsem iyi olacak derken arkamdan biri oppa diye bağırarak koşmaya başladı. Off şu başkanın başıma sardığı kız. Yeter diye bağırıp koşmaya başladım. Kız peşimi bırakmıyor ya. Sümük gibi yapıştı. Ben böyle şeylerden hiç hoşlanmam. Koşarken önümdeki kişiye çarptım. “Pardon.” Deyip koşmaya devam ettim. Kim olduğunu bilmiyordum. İlerlemeye devam ettim. Arkamdan Büşra geldi. O mu yoksa ona benzettiğim biri mi bunu anlamalıydım. Geldi baya bir atar yaptı. Ona verdiğim cevap “sana ne” idi. Bunu Normal Büşra duyarsa sinirlenir, sahte Büşra duyarsa tınlamazdı. Onun hangisi olduğunu anlamalıydım. Aldığım cevap “kaba çocuk” tu. Bu gerçek Büşra dememe kalmadan çoktan gitmişti. Ama onun burada ne işi var? Türkiye de diye biliyordum. Gelmişler mi? Hyunglara söylesem iyi olacak. Koşarak gittim ve onlara bunu söylediğim an gözleri fal taşı gibi açıldı.
#Ayşenur
 Türkiye bizi kendimize getirdi. Sonunda kendimi iyi hissediyorum. Evde birkaç eksik var diye markete gidecek biri lazımdı. 3 kişiydik. Ayşii, Nurcen ve ben. Bunların ikisi zaten tembel yahu. Birinin kulağında kulaklık, diğerinin elinde laptop. İçeri girdim ve biri markete gitmeli deyince ikisinde bir bakış attı ve “git o zaman.” Dediler.  Ben de dedim “Where is adalet?”. Kapıdan Büş girdi. Bugün başına gelenlerden dolayı sinir küpüne bağlamış. Durumu anlattı ve sonra taş, kağıt, makas oynamayı teklif ettim. Kaybeden markete gidecekti. Oturduk başladı oynamaya. Nurcen ve Ayşii hile yapmaya çalışıyor ama burn buradayken mümkün mü? İkisine de yastıkla bir tane geçirdi. Devam ettik. Keratalar hiç durmuyor ki. Burn zaten sinirli kalktı ayağa ve “Siz ikiniz markete” diye bağırdı. Ben çok tırstım. Sonra burn odasına çekilip uyumak istediğini söyledi. Bende biraz dolaşmaya çıktım. Dalgın dalgın yürürken  birine çarptım. “Çok pardon” dedim. Beni gördüğüne pek şaşırmamıştı. Bu Minhyuk’tu. “Merhaba” dedi. “Merhaba” dedim. Gülümsedi. Onun o gözlerine hâlâ aşığım desem. Uzunuzun baktım. Sonra telefonun çaldı. Bu Ayşii ve Nurcen’ di. Hanım efendiler her şeyi bozmak adına uyarlanmış robotlar sanki .Bir kere de bozmayın ya.Telefonu açtım. Dedikleri markete geldik ama ne alacağız.. Çok değerli saftiriklerimiz markete gitmişler ama listeyi almamışlar. Onlara söyleyeyim derken Minhyuk gitti.  Çok sağ olun ya yine her şeyi mahvettiniz.
#Minhyuk
Yolda giderken biri bana çarptı. Bu oydu. Zaten onu görmek istiyordum. Biraz muhabbet ettikten sonra kızlar aradı. Onlarla konuşurken hyungdan mesaj geldi ve gitmek zorunda kaldım. Ona son bir defa baktım ve gittim.
#Nurcen
 Ayşii ile kocaman bir markete gelmiştik. Ayşii hadi ayrılıp almamız gerekenleri bulalım dedi ve ayrılıp aramaya başladık. Buldukça ben bunu buldum diye mesaj atıyorduk. Reyonlara doğru ilerlerken bir yolu resmen tıkamış. Bu ne ya bir de sırık gibi. Yüzünü de iyice saklamış. “Çekilir misiniz?” dedim. Döndü ve dona kaldı. Anlamadım ki amacı ne? Neyse geri dönmeye karar verdim.  Bu neden benim peşimden geliyor ki. Sapık mı ne? Ayşi ye mesaj attım. “Takip ediliyorum. Help me!” yazdım.  Bezler bölümündeydim. Ne işim varsa burada. Neyse Elime bir bezi aldım ve ona doğru fırlattım. Iskaladım hadi be. Arkadan ayşi bezlerle kafasına vurmaya başladı. Birden paket açıldı ve hepsi yere düştü. Çocukta yere düştü. Sonra ben çocuğun kafasına bezi geçirdim derken arkadan bunun arkadaşı geldi. Ya bunlar soyguncu falan mı? Yüzleri falan gizli.Ayşi bizim çocuğu bıraktı başladı ona vurmaya ama elindeki çantayla nasıl vuruyor. Her yer bez. Orada tuvalet kağıtları bana sırıtıyordu. Aldım onu mumya gibi sardım çocuğu. Ayşi zaten çocuğun çanına okudu ama her yer o kadar perişan ki. Mağaza müdürü ve polis geldi. Sonumuz her zaman ki gibi karakolla sonlandı. Süper ya dimi. Karakolda bizi aynı yere tıkınca anladık ki bunlar Yonghwa ve Jungshin. Yalnız ikiside bizden korkmuş vaziyette köşeden oturuyorlar.  Ayşii Yongu fena patakladı yalnız. Çocuk süttün çıkmış ak kaşık gibi oldu ya. Yazık Yonga fena acıdım. Bende Jungshinden mumya yaptım yalnız çaktırmayın. Onlar bir köşede biz bir köşedeyken Ayşii ayağa kalktı ve bağırmaya başladı. Hepimiz onu sakinleştirmeye çalışıyorduk. Bugün mezuniyeti var ama o hâlâ burada. Başkanlarının geldiği haberi geldi. Onlar çıkıcaktı. Yonghwa “;Hadi çıkalım.” Dedi. Ayşii dönüp “Neden? Buradan çıkınca yine umursamayacaksın dimi. Yine bırakıp gideceksin. Siz korkağın tekisiniz. Arkanızı dönüp kaçıyorsunuz. Ya arkanızdakiler. Hiç düşündünüz mü? Adam gibi her şeyi söyleseydiniz bunlar olmazdı.” Dedi. Çıktık. Bizi Büşra ve Ayşenur bekliyordu. Onlarıysa herkes. Döndük ve gittik. Malum bu gece mezuniyet vardı. Ayşii hâlâ terk edildiği günü atlatamamıştı. Neyse gidip hazırlansak iyi olacak. Umarım olaysız bir mezuniyet olur.


BÖLÜMSONU 
Geçiktiği için çok üzgünüm. Bu arada bugün Yongumuzun doğum günü :D 22 haziran^^ Seangil chukkae hamnida :D Burn( yani Hatice Büşra Sarı) ile tanışma yıl dönümümüzüde buradan kutluyorum :D 


Bölüm 10 (Mezuniyet)
#Ayşenur
 Sonunda eve adımımızı atmıştık. Mezuniyete son 2 saat kalmıştı. Ayşii sürekli yok yetişemiceğim, napıcağım şimdi ben diyip duruyordu. Her zaman ki gibi podyum ortamı oluşturmaya kara verdik. Hemen Burn elbiseleri seçti. Ayşii giyinip gelicek, biz de elbiseyi seçicektik. Nurcen her zaman ki gibi müziği verdi. İşte show başlıyor. Ayşii yürümeye başladı. İlk ona elbise seçmeliydik. Ayşii'ninkini seçtikten sonra kendimizede birer elbise seçtik. Sıra saçlardaydı. İşte bu iş benden sorulur. Ayşii'ye mükemmel bukleler yaptım. Kızlarında saçlarını yaptıktan sonra sıra Nurcen'e geldi. Hepimizin makyajını yaptı. Sıra Ayşii' de takıları seçti ve hazırdık. Geriye 1 saat kalmıştı. Hemen arabaya atladık ve tam zamanında oradaydık. Mezuniyet başlamıştı. Biz yerlerimize oturduk Ayşii'yi izliyorduk. Ne de güzel olmuştu. Gözlerim doldu ve lavaboya gitmem gere yoksa makyajım akıcak. Koşarak oradan ayrıldım. Burası ne kadar karışık böyle. Lavaboyu arıyordum ki birden bir odaya girdim. Bunların burada ne işi var. Her yerde de dibimizde bitiyolar resmen ya. Oğlum sizden kurtulmak istiyoruz. Do you understand me? CNBLUE'nun burada ne işi var. Ayşii yine sinirlenecek. Kızı zaten zor zabdettik. Gördüğü yerde Yongu boğacaktı. Neyse onlara bir bakış attım ve odadan çıkıyordum ki bir ses " dur" dedi. Bu Minhyuk'tu. Biraz konuşabilir miyiz?
#Minhyuk
 Onları karakoldan çıkardıktan sonra direk hazırlanmaya ve son hazırlıkları yapmak için konser alanına gittik. HErşey tam olduğunda dinlenme odamıza gidip konser saatini bekliyorduk. Hyung' a döndüm ve " Ben artık dayanamıyorum. Gidip ondan özür dileyeceğim ve her şeyi eski haline getireceğim." dedi. Diğer grup üyeleri de bunu tastiklediler. "Bunu CEO ile konuşacağım. Buna bir son vermeliyiz." dedi. Ben "Artık beklemeyeceğim. Bu iş bugün biticek.Ne olursa olsun artık." dedim. Tam o anda içeri Ayşenur girdi. Bir bakış atıp çıkarken ona durmasını söyledim. Hyung yapma dermiş gibi baksada onun kolundan tuttum ve dışarı çıkardım. Hava soğuktu. Üstümdeki montu ona verdim. Onu kendime doğru çevirdim. "Özür dilerim.Beni affedebilir misin?" dedim. Bana uzun uzun baktı ve "Neden beni bıraktın?" dedi. "İsteyerek bırakmaım zorla bıraktırdılar ve istemeyerek başkasıyla çıkardılar hepimizi. Hepimiz çok pişmanız." dedim. "Bir şartla." dedi. "Ne?" dedim. "Beni bir daha hiç bırakmayacağına söz ver. Sadece ben istediğim de beni bırak." dedi. "Söz." dedim. Sarıldık. Artık her şey eskisi gibi olsun istiyordum. Ben ona gül vereyim o da beni kıskansın. :D 
#Nurcen
 Canım sıkıldı yahu! Bu nasıl bir mezuniyet. Biraz kopmak lazım da işte anlamıyolar ki. Bu insanlar eğlenceden falan anlamıyor arkadaş. En iyisi biraz dolanıyım. Sahne arkasını hep çok merak etmişimdir. Ne oluyor acaba orada. Aslında orayı keşfetmek için harika bir zaman. Etrafıma bakıp sahne arkasına girdim. Orada dinlenme odası yazıyordu. Kapı aralıktı. Eh benim gibi meraklı birileri buradayken bu kapı aralık bırakılır mı? Hemen kafamı içeri soktum. Aha bizim Jungshin oturmuş, elinde de bas gitari çalışıyor. Yavrum birazdan konser başlayacak. Senin bu yaptığın sınavdan bir gün önce çalışmaya benzer. Zaten bugün onu baya bir patakladım. Ona olan sinirim uçtu ve gitti. Şuan gerçekten relax ve pozitifim. Allah bozmasın. Amin. Neyse ne de güzel çalıyor. Onuda baya özlemişim yanlız varya , çaktırmadan izlemeye devam Nurcen fighting! İçimdeki ses bile bunu destekliyor. Birden arkadan biri dokundu. Jonghyun. Kafasıyla ne bakıyon işareti yapıyor. Ya bu çocuk artist ya. Kimden öğrendiyse artık. Çok havalı ya... Burn olsa kuzu kesilirdin ama neyse bak susuyorum. Ona sessiz bir şekilde "sus" dedim. O an aslında Jungshin çalışmayı bırakmış ne yapıyor bu mallar gibi bir bakış attı. Hepimiz gülmeye başladık. Sanırım topluca psikopata bağladık. Diyorum ama son olaylar bizi çok yıprattı. İçeri girdim ve Jungshin'in yanına oturdum. Jonghyun odununada bi çıkar mısın? işareti yapıyorum ama anlayana ya. Bu çocuk cidden odun. Böyle zamanları bile anlamıyor. Ona sert bir bakış attım. Sonunda anlamayı becerdi. Aferin ona.  Çıkınca bugün olanlardan dolayı ondan özür diledim. Ha! yanlış anlamayın ona hâlâ beni bırakıp gittiği için çok sinirliyim. Bana döndü ve " özür dilerim." dedi. Mal mal baktım. Sonra da bana sarıldı. İçimdeki odun Nurcen gitti resmen melek oldum yahu! Bu çocuk benim içimdeki şeytanı öldürmeyi iyi biliyor. Zaten onu iyice dövmüştüm. Eh! Benim için de önemli olan buydu. He he he! İyi ki kimse içimdeki sesi duymuyor. "Eskisi gibi benim sevgilim olur musun?" dedi. Hiç sormayacaksın sandım valla ha! Kafamı salladım ve bana son defa bas gitare çaldı. Bu çocuk gerçekten çok çalışıyor. Onu dinlemek harika...
#Jonghyun
 Ya bu Nurcen de bir oturtturtmadı ha! Bunlarda konuşacak başka yer bulamamış. Elimde gitarımla kapı dışarı edildim resmen. O kaş göz işaretleri de neydi. Zor anladım ya. Türk değiliz ki biz. Neyse bugün sinirlenmiceğim. Boynumu kütleterek yürümeye devam ediyordum ki biri bana geçirene kadar. Of bu ne güç yahu! Gözlerimi açtığımda gitarımın üstüne oturmuşum resmen. Olamaz! Kırılmamış Allahtan. Kafamı yukarı kaldırdım ve o patenci ajusshi olduğumdaki kadar güzel bir kız. Pardon ya aynı kız bana bakıyor. Büşraaaaa... Dedim. "Efendim" dedi. Salak gibi sırıtıp duruyordum. Eroscuğum ikinci okunu geçirmiş bulunmakta hayırlı olsun. Neyse beni kaldırdı. Ben hâlâ sırıtıyordum. Bana dönüp "içtin mi sen?" dedi. İşte o an sert bir bakışla"Ne alaka... Kim içmiş?Ben mi? Konserim var sence bu mantıklı mı?" dedim. "Ne biliyim. Böyle sırıtman hiç normal değil." dedi. Ya bu kız beni öldürecek. Ben duygularımı o kadar dışa vurabilen bir insan değilim. Anla yani seviyorum kızım seni. Yoksa benim sırıttığım nerde görülmüş. Ben Busan erkeğiyim bir kere öyle açılamam. Sor bakalım bir kıza hiç çicek verdin mi? diye. Vermedim. Sertim ben sert ama seni görünce jelibon gibi yumuşuyorum. Keşke içimdeki sesi duyabilsen. Bunları içimden söylerken ona anlamlı anlamlı bakıyordum. Ona farketmeden baya yaklaşmışım. Ona doğru gittim. Onu tam öpücektim ki doğu  tarafımızdan Minhyuk-Ayşenur, batı tarafından Jungshin-Nurcen, kuzeyden Yonghwa, güneyden Ayşii'ye basıldık. Süper. Zaten bu anlarda nedense hepsi birden geliyor. Sonra bağırmaya başladılar öp öp diye. Bunlar çıldırmış olmalılar. "Çıldırdınız mı siz???" diye bağırdım. Büşra'yı tuttum kolundan, kimsenin olmadığı bir köşeye çektim. Bu olaya sinirlanmişti ve ağzıma geleni söyledim. Ona döndüm ve "Seni seviyorum tamam mı? Anla lütfen ben sert biriyim. Beni sevmiyor olabilirsin, hatta nefret ediyor da olabilirsin. Umrum da değil. Ben seni istiyorum. Ne olur bana geri dön." dedim. Ne oluyor bana. Tövbe tövbe... Sanırım aklımı sıyırdım. Ben bunları söyleyebilen biri değildim. Bana uzun uzun baktı. Gözleri dolmuştu. Süngerbob gibi ya... Neyse tamam susuyorum. Bana sarıldı. "Eskisi gibi olalım. Kavgalarımızı bile özledim." dedi. Birden woaajajjaaajajajsıksn diye bağırmaya başladım. Elimde gitarımla koridorda koşuyordum. Büşra' nında elinden tuttum ve koşmaya başaldık. Biz manyak ötesi bir çiftiz. 
#Ayşii
 Herkes barıştı. Sanırım bir biz kaldık. İlk adımı ben atmak istemiyorum ama içimdeki ses git boynuna atla diyor. Tam boynuna atlayacak cesareti bulmuşken arkadan biri dokundu. Bu Kang Woo'ydu. Elimden tuttu ve beni bir yere götürdü. Geri geldiğimde herkes telaşlı bir şekilde göleri dolmuş ellerinde telefonla birini arıyorlardı. Yerde kan vardı. "Birine bir şey mi oldu?" dedim. Ayşenur "Ayşii Yonghwa..." deyince bağırmaya başladım." Yonghwa' ya ne oldu?" diye. Nurcen " O çocuk elini tutup gittiğinde Yonghwa baya içkiliydi. Elindeki bardağı sinirden kırdı. Eli kanıyordu ve koşarak gitti." deyince benim bir koşuşum var. Konser alanından bir koşuyla çıktım. Bağırarak onu arıyordum ve bir yandan da ağlıyordum. Sonra birini gördüm. Sırtını duvara yaslamış bir şekilde yer de oturmuş ağlıyordu. Bu oydu. Eli çok fena kanıyordu. Hemen yanına gittim ve ona sarıldım. "Ayşii çok özür dilerim" diye ağlıyordu. Onunla birlikte bende aynı şekilde ağlamaya başladım. "Beni affedebilir misin?" dedi. "Ben seni çoktan afettim." dedim. Eli kanıyordu. Elbisemden bir parça yırttım. Eline sardım ve onu arabaya götürdüm. Hemen bindim ve onu en yakın hastaneye götürüyordum. Yolda trafik vardı. Zaten ağlamaktan yolu göremiyordum. Kornaya bastım ve bağırmaya başaladım. Resmen pencereden kafamı çıkarmış lanet okuyordum. Yonghwa bana baktı ve " Ben iyiyim sakin ol." dedi. Bu anda nasıl sakin olunur. Biri bana söyleyebilir mi:? İçim acıyor benim içim. O an onun değerini öyle bir anladım ki bundan sonra onu öldürseler bırakmam. Yonghwa diğer eliyle elimi tuttu. "Ben iyiyim sakin ol." dedi ve bayıldı. Hastaneye gelmiş sayılırdık. Hasneye gittim ve yardım edin diye bağırmaya başladım. Deli gibi bağırıyordum. Ağlıyordum da... Ona bir şey olursa ben ne yaparım. Hemen odaya aldılar. Elini baya derin kesmiş. Çok kanadığı için kan gerekiyor dediler. Kan grubu benimkiyle aynıydı. Kan vermeye gittiğimde hemşire sizde kansızlık var sizin kanınızı alamayı deyince oradaki iğneyi aldım ve üstüne doğru yürümeye başladım. "Tamam kanınızı alacağım." dedi. İyice psikopata bağlamıştım. Elime telefonu aldım ve bizimkilere haber verdim. Onlarda konseri iptal edememişler. Bu durumda  Yong yerine Jonghyun söylemiş. Büşra da baya iyi gitar çalar o da gitar çalmış. Kızlarda vokal olmuşlar. Söylediklerine göre baya beğenilmiş. Hemen hastaneye gelecekleriniğ söylediler. Yonghwa çok kan kaybetmiş bu yüzden durumu baya kötü. Bense yere çömmüş bir şekilde aralıksız ağlıyordum. Kolidordan sesler gelmeye başladı. Bunlar bizimkilerdi. Gelmişlerdi. Benim o halimi görünce telaşlandılar. "Büşra ya Yonghwa benim yüzümden bir daha gitar çalamazsa..." deyip ağlamaya başladım. "Saçmalama sadece eli kesildi." dedi. "Ona bir şey olacak diye çok korkuyorum." dedim. Ağlamaya devam ettim. Büşra yarım doktor sayılır. İçeri girdi. 5 dk geçti hâlâ çıkmadı. Meraktan ölceğim. Acaba bir şey mi oldu???


Umarım beğenmişsinizdir. :D Tatil nasıl gidiyor. Ramazanın ikinci günü de bitti. Günler ne kadar da çabuk geçiyor. Yorumlarınızı bekliyorum. ^^


Bölüm 11 (SPECİAL)


NOT:BU BÖLÜM SADECE YONG VE AYŞİİ ARASINDA GEÇMEKTEDİR. AMA ARADA KIZLARINDA KONUŞMASI GEÇİYOR. :D
 #Ayşii
  Onun için her şeyi yapardım. Yeter ki o iyi olsun. Ben içimden geçirdiklerim yüzünden ağlarken doktor geldi. Onun bir şeyi olmadığını ve endişelenecek bir durum olmadığını söyledi.Ama onun birgün daha hastanede kalması gerektiğini , çok kan kaybettiği için halsiz olacağını ve onu yormamamız gerektiğini söyledi. Bunları duyunca sevinçten ağlamaya başladım. O gitar çalabilecekti. Bu gece burda kalmalıydım. Onu bir daha asla yanlız bırakmayacağım. Kovsa bile... Onunla kalmak istediğimi söyledim ama önce eve gidip üstümü değiştirmem lazımdı. Yongumun kanı benim üzerimde, benim kanımsa Yonghwa'nın damarlarındaydı. Bunu bilmek bile beni şımartmaya yetiyordu. Kızlarla arabaya bindik ve eve gittik. Ben jet hızıya duş alıp üstümü değiştirdim. Evden çıktım ve arabya bindim. Üyelerde onu yanlız bırakmadı. Onlarda buradalar. Refakatçi olarak kalamazdım. Kore' de hastanelerde evli olmadığın süre erkek erkekle, kız kızla kalıyor. Ama yinede onu yanlız bırakmamak için kapının önündeki koltuklarda oturmaya karar verdim. İçeriden sesler geliyordu. Jungshin'e "İçerde biri mi var? Bir ses geliyor hemde bayan sesi?" dedim. Jungshin lafı çevirip durdu. Sanırım içeride hiç hoşlanmayacağım bir insan vardı. Ona dönüp "İçerde kimin olduğunu anladım. Yonghwa'ya burada olduğumu söyleme. Ben biraz temiz hava alacağım. En azından o gidene kadar. O gidince beni ararsın bende gelirim." dedim. Sanırım bir kez daha kırıldım ama ben onu asla bırakmayacağım. Kız gidince yerime dönerim diye düşündüm. Birden tanıdık bir araba geldi. Bu Büşra ve sincaplar :D. Onların burada ne işleri var acaba. Ama onlar adına gerçekten mutluyum. Ben mutlu olamıyorsam bari onlar mutlu olsunlar. Yanlarına gittim. Büşra " Bu soğukta burada ne işin var?" Nurcen "Dostum senin amaçın ne?" Ayşenur " Ben insan sarrafı gibiyimdir ne oldu söyle bana?"... Bu sorular karşısında mal gibi kalan ben " Mal mısınız siz? " dedim. Kimse bu cevabı beklemiyordu sanırım. Ağızları bir metre açık kaldı. Topluca " Ne?" dediler. "Mal mısınız dedim. Bu saatte evde uyumak varken hastaneye gelmişsiniz. Aklınızdan zorunuz ne sizin?". Meğersem Büşümüz son sınıf olduğu için geceleri nöbet tutucakmış. Bizim tayfada can sıkıntısından gelmişler. Tayfaya" Hadi hadi ! Ben sizin ne için geldiğinizi gayet iyi biliyorum." dedim ve pis pis sırıtmaya başladım. Nurcen hiç beklemediğim bir anda kafama çantasını geçirdi. İşşş acıdı yaa... Ayşenur' da " İlahi adalet" demesin mi... Başladım bu ikisini kovalamaya. Büşra' da "durun psikopatlar söz veriyorum psikiyatrist olunca sizi bedavaya tedavi edeceğim." diye arkamızdan koşuyordu. Hastanenin içinde 4 kişi kovalamaca oynuyorduk. Sonra bu Nurcen gir röntgen odasına bizlerde arkasından girdi. Biz "Büşra hadi röntgenimizi çek dedik." Ben kolumun, Nurcen kafasının, Ayşenur' da elinin röntgenini çektirdi. Ya çok cool çıktık ya. Hele Nurcen'in o ne büyük bir kafatasıdır yarabbim ya. Büşra onun kafayı görünce "Allah büyük kafatası vermiş ama içi boş." demesin mi... Bu sefer Nurcen Büşra'yı kovalamya başladı. Yine başladık koşmaya. Bu sefer bir odaya girdik. Bu oda da bizimkilerin odasıymış. Yonghwa kendine gelmiş ve hep birlikte kahve içiyorlarmış. Kızda orada ya. Hâlâ gitmemiş. Onlardan özür diledik ve dışarı çıktık. Yongun gözleri üzgün üzgün bakıyordu. Ona son bir duygusal bakış attım ve dışarı çıktım. Ben onu bu kadar umursarken o kızla birlikteler. Bunu artık kafama koymam lazım sanırım. O kızı sevmeseydi yanında tutmazdı. Bak bizim üyelere geldiler adam gibi söylediler. Bu işler sabır gerektiriyor sanırım. Biraz beklemem lazım. Neyse en iyisi şu sandalyeye oturayım. Kızlarda oturdu. Herkes bu manzara sayesinde susmuştu. 
#Yonghwa
 Gözlerimi açtığımda yanımda sahte kız arkadaşım vardı. Ona neden burada olduğunu sordum. Rol icabı desede bu kız sanırım içinde umut besliyor. Ben ona elli defa onu sevmediğimi söylesem de o bana yapışıyor. Hiçbir şey hatırlamıyordum. 5-10 dk sonra gözümden film şeridi gibi bazı sahneler geçmeye başladı. Sanırım buraya nasıl geldiğimi hatırlamaya başladım. En son bardağı kırdım ve ağlayarak dışarıda yere oturmuştum ve Ayşii geldi. Bana sarıldı ve özür dileyip durdu. Benim için elbisesini yırttı. Beni kaldırdı ve koluma girip arabaya götürdü. Bana arabayı sürerken herşeyi itiraf etti. O zamanlar bulanık ama söyulediklerini hatırlıyorum. O hâlâ bana deliler gibi aşık. Bunu bilmek bile beni şımartıyor. Bunları düşünürken üyeler bana ellerinde en sevdiğim kahveyi getirdiler. Yudumlamaya başladık. Sonra bana Ayşii'nin benim için ne kadar endişelendiğini de anlattılar. Ayrıntılarıyla dinledim. O beni gerçekten seviyor. Bakın yine şımardım. Yüzümde anlayamadığım bir gülümsemem sahte segilim birden elimi tuttu. Napıyorsun diye bağıracakken içeri bağrışarak Ayşii'ler girdi. Sanırım kovalamaca oynuyorlar. Bu kızlar hiç büyümeyecekler. Hayal kırıklığına uğramış bir yüz ifadesi vardı. Ona üzgünüm bakışı attım. Odadan çıktılar. Onlar çıkar çıkmaz sahta darlingime bağırdım. "Ne yaptığını zannediyorsun sen. Sence biz gerçekten sevgili miyiz? Beni gerçekten seviyor musun? Beni sevseydin benim mutlu olmamı isterdin. Sen kendi sevgine aşk mı diyorsun. Sen böyle belki mutlusun ama ben hayatım boyunca seni sevmeyeceğim. Bari hayatı ikimizede zehir etmede mutlu olmamı iste olmaz mı?" dedim. Artık bu acıya dayanamıyordum. Biraz daha zorlarlarsa intihar edeceğimi söyledim. Bunu duyunca CEO artık bizim üzerimizde oynayamayaağını anladı ve bu işe bir son verdi. O gün , o saatte, o kızdan kurtulmuştum. O kadar mutluydum ki. Ayşii'ye koşup sarılmak istiyordum. Sahte darlingimle ayrıldığımızı duymayan kalmadı . Hatta paparazziler bu söylediğim laflarıda duyup yayınlamışlar sağolsunlar. İlk defa işlerini yaptıkları için onları seviyorum. Artık aramızda engel kalmadı.Serumum bitmişti. Kolumdan iğneyi çıkardılar. Biraz dışarıda dolaşsam iyi olacak diye düşündüm. Yarın hastaneden çıkar çıkmaz onu bulacağım ve herşeyi anlatacağım. Çok mutluyum çok. Bizimkilerde kızlarla takılıyorlar. Onlara baya ayrı kaldılar. Acaba Ayşii evde ne yapıyordur. Hastaneden kaçıp şimdi mi gitsem. Yok yok şimdi uyuyordur ya rahatsız etmeyeyim. Gitsem mi? Bu sorular aklımı kurcalarken en iyisi gezeyim. Dayanamazsam giderim diye düşündüm. Kapıyı açtım ve odadan dışarı çıktım. Sandalyelerde biri uyuyordu. Baktım ki bu Ayşii. Beni yanlız bırakmamış hiç. O hep buradaymış. Ona yaşattığım bunca şeyden sonra bile buralarda. Sanırım bu aralar o beni çok şımarttı şimdi sıra bende. O uyurken hemen hastanenin yanındaki çiçekçiye gittim. Ayşii hangi çiçeği sever acaba. 
#Ayşii 
 Gözlerimi açtım. Rüyamda Yongu gördüm. Geliyor ve yanıma oturuyordu. Girip baksam mı çaktırmadan. Baksam mı? Bakmasam mı? En sonunda dayanamayıp kapıyı açtım ve parmak uçlarında yürüyerek içeri girdim. Ağzım açık kalmıştı. Çünkü Yonghwa yoktu. Hızla dışarı çıktım. Nöbetçi hemşireye baktım. Uyuyor. YA bu insanları varya pataklamak lazım. Buranın başı ben olacaktım varya bunlar çok uyurdu. Onu uyandırıp bir güzel azarladım. Sonra çıkış kapısına doğru ağlayarak koştum. Nereye gitmiş olabilir. Belkide çok rahatsızlandı hemşirede uyuyunca doktor bulmaya gitti. Ya başına bir şey geldiyse. Of keşke uyumasaydım. Belki de sevgilisiyledir. Telefonum elimde hastane kapısının önünde bekliyordum. Bir sürü bildirim, tweet ve mesaj gelmiş. Hemen açıp baktım. Neeeeee? Yong ve o ayrılmışlar mı? Yonghwa bu sözleri mi söylemiş? İlk baş çok şaşırdım ama daha sonradan mutluluktan yerimde duramıyordum. Bir yandan etrafa bakıyor bir yandan da onu arıyordum. Birden bi ambulans geldi. İçeriden Yonghwa'ya benzer biri vardı. Hemen teleşlendım ve ağlamaya başladım. Bir de baktım ki, Yonghwa değilmiş. Bİrden arkamdan biri sarıldı. Elinde bir demet papatya ile. Bu Yonghwa'ydı. Arkamı döndüm ve ona sarılarak ağlamaya başladım. "Ne oldu? Beğenmedin mi?" dedi. "Hayır çok beğendim ama neden haber vermeden gittin. Senin için çok endişelendim." dedim. Çiçeği elime verdi ve elleriye göz yazşlarımı sildi. Sonrada anlıma bir tane öpücük kondurdu. Ona sarıldım ve "Papatyaları sevdiğimi nerden biliyorsun?" dedim. "Ben bilirim." dedi. Hadi ordan kesin bilmiyordu ve kafasına göre takıldı. Ama doğru tutturmuş.Aferin ona. Ona sıkıca sarıldım. Kısa kollu ile dışarı mı çıkılır hiç. Allahtan hastane kıyafetiyle falan çıkmamış ama zaten hasta kıyamam ya. Üzerimdeki hırlayı çıkardım ve ona giydirdim. Aynı beden değiliz ama çokta yakıştı malum manken gibi sevdiceğim var ne giyse yakışıyor.  Aslında Yonghwa bundan 100 sene önce de yaşasa, 100 sene sonrada yaşasa yine Yonghwa olurdu ve kalbimi fethederdi. Onun karizmsını seneler bile bozamaz sanırım. Ben yanında ne kadar ezik kalsam da ne yaparsınız başa gelen çekilir. "Hadi gidiyoruz." dedim. "Nereye ?" dedi. "Sana sıcak bir kahve alıp odana." dedim. "Beni o odaya geri götürme lütfen." dedi. Bir bakış attıp ve kafeteryaya doğru ilerlermeye başaldık. Kahveyi aldıktan sonra odaya geldik. Biz rollerimi değiştik. Beyfendi yatağa yatmıyorda koltukta oturuyor. Zaten kahveyi bile ona taşıttırmadım.  Hemen onu tuttum oturtudum yatağa. Ayaklarınıda kaldırdım. Üzerinide örttüm, elinede verdim kahveyi. Oh mis! "Bundan sonra sana çok iyi bakacağım." dedim. "Bana gösterdiğin bu ilgi hoşuma gitti. Beni şımartmayı iyi biliyorsun." deyip cool Yonghwa gülüşünü yaptı. O köpek dişlerini yerim ya. Her ünlü beğenmediği yerini yaptırır. Yongumda bir estetik bile yok. Doğallığı bozulmasın diye dişlerini bile yaptırmıyor. Zaten yaptırmasın ben onun köpek dişlerine bile hastayım. Yine psikopat mod :D  
#Yonghwa 
 Darlingim beni şımartıyor. Bana o kadar iyi bakıyor ki annem olsa neden elini kestin diye kafamın etini yerdim. Ona döndüm ve "Seni çok seviyorum. Sana olan sevgim hiç azalmadı. Bundan sonra seni hiç bırakmayacağım. Sevgilim." dedim. Ona herşeyi anlattım. Bana gülümsedi ve elimi tuttu. "Geçmişi unutup anı yaşamalıyız." dedi. Kahvemi yudumlarken aynı zamanda ona bakıyordum. Sanırım ben hiç bir zaman ona bakmaktan kendimi alıkoyamayacağım. Onu kalpten seviyorum. Acaba bundan sonraki hayatlarımızda ne olacak. Ayşii sabah namazı vakti geldiğini ve ibadet yapması gerektiğini söyledi. Çnatasından başörtüsü etek ve hırka çıkardı. Lavaboya gitti ve birşeyler yaptı. Buna abdest diyorlarmış. Dikkatle onu izliyordum. Daha önce hiç görmemiştim. Yere birşey serdi ve bizim özel günlerimizde yaptığımız hareketleri yapmaya başladı. O konuşmuyordu. Hatta eğilip yüzüne bile baktım. O ibadetini neden burada yapıyor ki. İlk defa bu olaya şahit olmak biraz garip. O çok huzurlu görünüyor. Acaba müslümanlık nasıl bir din?
Hilaliyildizcığım. Sen öbür tarafı falan işe karıştırınca dayanamadım oturdum yazdım. Al bakalım. En çok Yongu merak ettiğin için sana yong cephesinden yazdım. Manihurcuğum merak etme yongumuz gayet iyi umarım beğenmişsindir. Korecan_2 Benim tatilim gayet yorucu umarım beğenirsin  :D Arkadaşlar umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı bekliyoum. :D Kendinize iyi bakın. 

Bölüm 12 (Hey! Listen to my heart song)
 #Ayşii
 Namazımı zor bitirdim yahu!!! Bu ne merak anlamadım ki. Müslüman olmayınca böyle oluyor sanırım. Namaz boyunca beni başta aşağı inceledi. Yaptığım hareketleri yapmaya bile çalıştı. Şaşkın şaşkın bakışı yok mu, az kalsın namazımı bozduracaktı. Gülmemek için kendimi çok zor tuttum. Namaz sonunda çıkardığım tesbih kadar ilgisini çeken bir şey daha var mı merak ediyorum. Yumağını bulmuş kedi gibi. Oturmuş kaç boncuk olduğunu sayıyor. Bebekler bile bu kadar incelemiyor sanırım. Sonra ellerimi açıp dua ettim. O da açtı. Sanrım müslümanlık onun baya ilgisini çekti. Aferin ona. Şimdiden alışması lazım. Beni istiyorsa Müslüman olması şart. Bunu ona söylemedim bile. Neyse. "Çok ilgini çekti galiba..." dedim. "Evet. Ne yaptın sen öyle?" dedi. "İbadett..." dedim. "Siz öyle her yerde ibadet mi yapıyorsunuz?" dedi. Ah! Yazık yavrum kıyamam. "Ben sadece ara sıra kiliseye gidiyorum." dedi. Kilise dediğinde bile bir garip oldum. Bu çocuğu müslüman yapmalıyım. Acaba camiileri mi gezdirsem ? İyi fikir aslında. Kore'deki camiileri benim de gezme fırsatım olmamıştı. Bunu kızlarada söylemeliyim. Neyse normal moda geri dönüş. O çok yorulmuştu. Yatağına yatırdım ve üzerini örttüm." İyi sabahlar öpücüğü yok mu?" dedi. İşte benim şebeğim. Gittim ve anlına bir öpücük kondurdum. "Böyle hayal etmemiştim ama neyse..." dedi. "Nasıl hayal etmiştiniz beyfendi?"dedim ve tam beni öpecekkken yine odaya Büşra dalış yaptı. Zaten saniye gecikmez. Hemen Jonghyun'la hönk diye gldiler. İnsan bir kapı çalar yahu... Görende kapısız köyden geldiklerini sanacak neyse sabır sabır... Bu gidişle Yongla romantizim yaşayamayacağız. Neyse oturmaya devam ettik. Kös kös... Elleri boş gelmişler. İnsan bir su falan getirir. İkiside kazma yahu... Nurcenler nerede ya ?? Hiç ortalıkta gözükmüyorlar. 
#Nurcen
 Jungshin ile olmanın keyfini çıkarıyorum. Kıskananlar çatlasın. Neyse keratayla ne yapıyosunuz diye sorun. Kopuyoruz oluyoruz hihihi! Yani tam bize uygun bir hareket. Şaka şaka... Neyse şaka bir yana ama gerçektende çok atvasyonluydu. Aslında istediğimiz hastaneyi gezmekti ama başımıza gelenlerden sonra bunun pek iyi bir fikir olmadığına karar verdik. Anladık ki biz hastane bile gezemeyiz. Neyse anlatayım da sizde kopun. İlk baş kol kola geziyorduk. Çok romantik sakin çiftler gibi. (Biliyorum inanmadınız ama gerçekten de öyleydik.) Sonra Jungshin "Doktor olsam nasıl olurdu acaba?" dedi. "Hastalara cat walk show yapardın .hahahaha!! "dedim.(Biliyorsunuz ki Jungshin eskiden mankendi.hohoho!!) Güldü. "Denemeye var mısın?" dedim.( Ben ve matrak fikirlerim. İşte naparsınız ben. :D ) "Nasıl?" dedi. Elinden tuttuğum gibi doktor odasına. Gecenin yarısı olduğu için kimsecikler yoktu. Doktorlar bile evine gitmiş. Buralar bu aralar sakin. Bir kere daha Büş nöbetteyken buralardaydım  o zaman gökten insan yağıyodu resmen. Neyse Gittik ve Üzerimize birer doktor önlüğü ve stetoskop geçirdik. Çok tarzız ya. Çıktık kolidora. "Let's go!! Cat walk"dedim ve o ünlü manken yüryüşünü yapmaya başladık. Benim adamım çok cool yaa... Sonra bir teyze bizi doktor sandı. Jungshin'e de yani kur yapıyor resmen. Ben bu teyzeyi döverim. 70 yaşına gelmiş bizim oğlana bakıyor. Yok buram ağrıyo yok şuram ağrıyor. Çarparım haaaa... Neyse Jungshin onu muayene edermiş gibi yaptı. Çok komikti ya koptum. Teyze"Kızım sen git bakayım.AAAA! Ayıp oluyor ama bana bir doktor yeter." dedi. Şok oldum. Jungshin' de kaş göz işaretleriyle gitme yapıyor. Napıyım oğlum teyze atar yaptı yani. Dışardayım işareti yaptım. Bu çocuk beni öldürecek. Ya teyze gerçekten rahatsızsa.Olamaz vicdan azabı style. Neyse içeri giridm ve teyzeye gerçek doktorlardan birini önerdim ve yolladım. Şükür ucuz kurtulduk. Kolidorda yürümeye devam. Biri uzaktan bağırıdı. Ahh!! Jungshin diye ve koşmaya başladı. O koşmaya başalayınca bizde koşmaya başladık. O koştukça biz koşuyorduk. Birden bir odaya daldık. İçrideki kadın "Sonunda doktor geldi." dedi. Offf yine mi hasta. Neyse kadın oradaki dosyayı elimize verdi ve bu hasta dosyasıydı sanrım. Büş'ün elinde çok görmüştüm. Onu izlediğim gibi taklit yapmaya çalıştım. "Hastamızın ateşi gayet iyi." dedim. YAni o kadar doktorlar izledik. Onları izleye izleye yarım doktor sayılırız yani. Telefonum çaldı."Ah!! Alarmımız çalıyor gitmeliyiz doktor jung" dedim. Jungshin'de sırıtıyor. Çaktırma oğlum tanımadılar zaten seni. Teyze Jungshin'e baktı baktı ve "Sen." dedi. "Sen şu televizyondaki çocukla ikiz gibisin. "dedi. İkimizinde kafası televizyona döndü. Anammm!! CNBLUE'nun geçen haftaki programının tekrarı veriliyor. İkimizde birbirimize baktık ve "koş" dedim. Odadan hızlı bir şekilde ayrıldık. Ona dedim ki "Seni böyle tanıyorlar en iyisi kılık değiştirmek." dedim. Etrafta dolanırken Ayşii'nin çantasından gözlüğünü aldık. Nasıl olsa takmıyor. YAzık değil mi gözlüğe biz takalım da yazık olmasın dedik. Jugshin'e gözlüğü taktık. Zaten bizim oğlanında gözleri bozuk net görmeye başladı. Ona göz kalemiyle hafif bıyık çizidim. Kendimede gözlük buldum. Sonra güzellik bölümüne gidip kendime ve Jungshin'e peruk ayarladım. Artık bizi kimse tanıyamaz. Daha demin Büş'ün yanından geçtik bizi doktor sanıp selam verdi. Ayy! Tıyamam anlamadıda... Az ilerden biri doktor diye bağırıyordu. Bu Ayşenur'du. Gidelim dedik. Yongun odasına. Yonga birşey oldu sandık. Oda da Ayşii, Yonghwa, Minhyuk, Ayşenur, Jonghyun ve arkadan da Büş geldi. Herkesin bir yeri ağrıyor. Minhyuk "Bir kaç gündür durmadan omzum ağrıyor. Bir baksanız." dedi. Jungshin gitti ve biraz inceledikten sonra "Hiç bir şeyiniz yok domuz gibisiniz." dedi. Herkes şaşkın şaşkın baktı. İşte benim adamım ya. Hele Büş domuz kelimesini duyunca ağzı bir karış açık kaldı. Ayşii "Ben de biraz rahatsızım sanki." dedi. Gittim. Büşra'dan öğrendiğim kadar ciğerlerini dinledim. "Sizde astım mı var?"  dedim. Başını salladı. Sanırım şaşırdı. Kızım ben proyum. Boğazına baktım. "Sanırım akşam sarımsak soslu ramen yemişsiniz." dedim. "Bana döndü ve sizde kahin gibisiniz maşallah." dedi. Yong ikimizede baktı baktı "garip." dedi. Jonghyun yarım saattir gelin seçen kaynanalar gibi bizi süzüp duruyor. Bu çocuk zeki olayı çakabilir. Jungshin'e hareket çektım. Çıkalım diye. Bu sefer Ayşenur " Boynum ağrıyor." dedi. Hay ben sizn boynunuzada başlıcam ha!! Nereden doktor olduk be... Neyse ona bakayım derken. Büş Jungshin'i soru yağmuruna tuttu. Yok nasıl bir iş? Tus sınavından kaç aldınız? Falan. Jungshin bu sorulardan bunalıp terleyince yaptığımız bıyık aktı. Kaş göz işareti yapıyorum aktı diye ama anlayana. Jonghyun " Mr. Jung bıyığınız akıyor." diyip kahkaha atmaya başladı. İlahi Jong yaniiii... Ayşenur olaya biraz Fransız kalınca " EEE yani siz doktor değilseniz kimsiniz?" dedi. Herkes gülmeye başladı. Kim olabilirdik ki... Büş gelip saçımızdan peruğu çekti ve çok sinirlendi. Yakalansaydık sanırım bizi çiğ çiğ yerdi. Neyse foyamız ortaya çıkınca Ayşii ve Yong neredeyse gülmekten tahtalı köye gideceklerdi. Sanırım yarım saat boyunca güldüler. HEle Jungshin'in akan bıyığı. Kendimi gülmemek için zor tutuyorum. Yonghwa'yı da çok yorduk. Gece boyunca hiç uyumamıştık. Sabah oldu ve tburcu işlemlerini halledip eve geri döndük. Ayşii Yonghwa'yı üyeler işteyken biz kalmaya ikna etti. Ona gözbebeği gibi bakıyor. En sevdiğim çorbayı yaptı ama bize vermiyor. Neymiş Yong doyunca geriye kalanını biz içermişiz. Artıkçımıyız kızım biz. Neyse ya ne çok konuştum be boğazım kurudu. 
#Ayşenur
 Dün hastanede yaptığım saflıklardan dolayı hâlâ kendime gülmekteyim. Biraz yürümek istedim ve dışarı çıktım. Hafif tempoda koşuyordum ki birden ayağımı burktum. Yere düştüm. Bileğim çok acıyordu ve ayağa kalkamıyordum. Biri kalkmama yardımcı oldu ve beni banka oturttu. Bu çocuğu buralarda ilk kez görüyorum. Gözündeki güneş gözlüğünü çıkarınca farkettim ki bu Koreli değil. Ona nereli olduğunu sordum ve Türküm dedi. Woahh! O kadar mutlu  oldum ki. Baya bir sohbet ettik. Ankara'danmış.  Baya uzun konuştuk. Eve dönerken bana yardımcı olacağını söyledi. Zaten baya yakın bizim eve. Bundan sonra sık sık görüşelim dedi ama Minhyuk bu çocuğu görürse hayatta izin vermez. 24 saat benimle takılır yinede bu çocukla görüşmama izin vermez. Onun kalbi çok çabuk kırılıyor. Ona söz vermedim ama bir gün kahve içmeye söz aldı. Konuşa konuşa kapının önüne gelmiştik.  Çocuklarda Yonghwa'ya bakmaya gelmiş. Minhyuk görünce ilk baş pek hoşlaşmadı. Yanımıza gelip "Bu kim?" dedi. "Ha tanıştırayım bu Minhyuk. Kendisi sevgilim olur." dedim Minhyuk bu tanıtımıma çok sevinmiş olmalı ki sırıttı. Çocuk bu duruma pek sevinmiş olmasada kahve sözünü hatırlattı ve gitti. Sonra Minhyuk'la içeri girdik. Hâlâ sırıtıyor. "Seni çok mu şımarttım ne?" dedim. Geldi ve anlımdan öptü. Keratacığımız hâlâ sırıtmakla meşgul. 
#Büşra
Sonunda bizimkiler de geldi. Dün hastanede bana çektirdikleri yetmedi şimdi de bana evde azap yapıyorlar. Kim derseniz. Ayşii ve Nurcen. Allah'ım neydi günahım ? Akşama bizimkilere yemek yapalım dedik. Giydik önlüklerimizi . Başladılar şarkı söylemeye. Ya bari içeride bizimkiler varken yapmayın ya. Adamlar şarkıcı bir de. Arada bakmaya geliyorlar. Neyse Allah'tan yemek işlerinde iyiler de bana yardımcı oluyorlar. Bu evin başı benim. Adam olun. Neyse çok havaya kapılmayayım. Akşam harika bir sofra hazırladık. Bizimkilerin en sevdiklerini yapmaya çalıştık. Beğendiler. Beğenmeselerdi şuan yaptığımız onca yemek tabağı boş olmazdı. Onlar gerçekten çok yiyolar. Bu kadar hareketli hayatları olmasa obur olurlardı. Zaten şuan masadan tutunarak kalkıyorlar. Ayşii Yong'a hayret etti valla. Ağzı açık kaldı. Aç kalacaz diye korktum. En sonunda etrafı topladık ve Ayşii bize Turkish coffee yaptı. :D Bizimkiler bayıldı. Yanına birde çikolata koymuş. Bu kadar harika bir şey daha var mı ya?? O sırada kapı çaldı. KApıyı Ayşii açtı ve ses gelmeyince, Nurcen bakmaya gitti. Ondan da ses yoktu. Ayşenur gitti. Ondanda ses yoktu. En sonunda ben gittim ve ağzım bir karış açık kaldı. YArım saatten beri kapıda ağzımız açık bir şekilde bekliyoruz. 

Canlarım umarım beğenmişsinizidir. Yorumlarınızı bekliyorum. Nasılsınız bakalım? Bu bölümü biraz eğlenceli yazmaya çalıştım. Umarım olmuştur. Kendinize iyi bakın. <3 <3 


 Bölüm 13 (Watermelon's Story)
#Büşra 
 Kapıyı açtığımızda yüzümüzün rengi kireç gibi oldu. Akşam akşam ne işleri vardı. Ailelerimiz bize süpriz yapmışlar. İnanabiliyor musunuz? Süpriz... Kızlar kapıda onlarla sohbet ederken Ayşii birden araya girdi.'AAAA! Biz şu ilerideki restorantta yer ayırtmıştık. Türk yemekleride yapıyorlar. Hemen oraya gitmeliyiz. Valizleri verin bana ben içeriye koyuyum. Büşra ve kızlar sizde onlara eşlik edin. Anahtarı alıp geliceğim bende." dedi. Ayşii süpersin. Bu kızın cin fikirleri beni öldürecek. Bu kadar güzel kıvrılır mı? Neyse aileleri aldım ve yolun karşısındaki restoranta götürüyordum. Ayşii'ye kaş göz arasında "rezervasyon??" dedim. O da "ben onu hallediceğim." dedi. Koyulduk yola umarım planı işler ve ayakta kalmayız. 
#Ayşii 
  Ailelerle Büşü yolladıktan sonra bir hışımla eve girdim. Hemen içeridekilere durumu izah ettim. Onlarda burdalar diye telaşe ettiler. "Bugünlük bu kadarmış beyler." dedim. Hemen Kang Woo'yu aradım. Restorantın sahibinin oğlu. Beni kıramayacak bir oğul. Ona hemen sayımızca yeri rezerve ettirdim. (Aslında biz baya toktuk ama neyse).Birazdan gelirler. Onlarla iyi ilgilenmelerini de söyledim. Bu işi de hallettim. Sonra bizimkilerin valizlerini misafir odalarına çıkardım. Sonrada üzerimi değiştirip, anahtarı alıp CNBLUE ile birlikte evden çıktım. Bunca atvasyon bir arada düşündüm de pek iyi fikir değilmiş. Hemde onların burada ne işi var. Babam izin alınca tedbir almalıydım. Onlara arabalarına kadar eşlik ettim. Yongun yanağınada bir tane öpücük kondurup hepsinden özür diledim ve restoranta doğru yola çıktım. Herşey yolundaydı. Planım mükemel ötesiydi. Bir mutlulukla restoranta gittim. Herkes çok eğleniyor gözüküyordu. Yanlarına oturdum. Ailemi çok özlemiştim. HEp birlikte yemek yedik. Hesabı ödemeye gittiğimde Kang Woo ödetmemek için direndi. Ben de çok inatçıyımdır ama bunun karşılığında ona gülümsedim. Neyse eve geldik. Odalarını gösterdim. Zaten hepsi çok yorgundu. Yarın akşam gezeriz diye planlıyoruz ama benim aklım hâlâ Yong'da. Sabaha kadar ne yapıyor acaba diye uyuyamadım. Kesin evde çıldırıyordur. Eli iğleşene kadar gitarda çalamayacak en iyisi annemler hâlâ uyurken onunla buluşmak çok mantıklıydı. Hemen kızlara gidip bu fikrimi söyledim. Hem Yong'a bana gezdirilebilecek yerleri öğretmesi akşam ki gezimiz için çok mantıklıydı. He he he!! Hemen onu aradım. Sesi tahmin ettiğim gibi kötü geliyordu. Ona " Hemen hazılan 10 dk'ya seni almaya geleceğim ama ilk önce bana evinizin adresini söylemelisin." dedim. Ailemi sordu. Bende uyuduklarını ve onu merak ettiğimi ayriyeten bana gezilebilecek yerleri öğretmesini söyledim. Bana adresini verdi. Navigasyona adresi girdim."Götür beni bebeğim." dedim. Bu beni uzun uzun dolaştırdıktan sonra bizim bir sonraki sokağa götürmesin mi... Şaşırmakla birlikte mal oldum. Bir de sürekli onlarla markette falan karşılaşmamızın nedeni de ortaya çıktı. Bu navigasyonu fırlatasım var. Sinirden navigasyonla konuşuyordum ve Yong açık olan pencereye dikilmiş beni videoya alıyordu. Ona baktım. Bugün kü ikinci mal oluşum. İçeri bindi. Elinden telefonu almaya çalışıyordum. "Ver onu bana. NEden çektin ki. Bu bir şantaj mı? Why?" dedim. "Çok tatlıydın. Hemde navigasyonla konuşuyordun. Haaaaahaaaa hoooohooo!" diye kahkaha atmaya başladı. Ellerimi ilk baş ilk okuldaki gibi çiçek ol pozisyonunda bağladım ve kaşlar çatık bir şekilde dudak büktüm. Sonra eline odaklandım ve telefonu almaya çalıştım. Vermiyor kerata. Kapatma düğmesine basıp bana verdi. Şifreden emindim. Tabiki de benim adımdı. Girdim ve yanlış şifre. Şok oldum ne yani benim adım değil mi?? Ona yan bir bakış attım. Bozuk bir atış. Benimle ilgiliymiş ama benim adım değilmiş. Psikopat ya. Neyse direnmekten vazgeçmedim. Gir yoksa telefonunu kitlerim dememle bana göstermeden girdi. Göremedim ama yine telefonu vermiyor almaya çalışırken birden çok yaklaştığımızı farkettik. Sanırım bu sefer bu iş olucaktı. Beni öpmek için uzandı. Olley Büş' de yok bozamayacak derken. Cama biri yumruklamaya başladı. Kırsaydın. Bu ağır abimiz Jonghyun. Zaten bu çift özel anları bozmak için sanki ya... Ona ters bir bakış attım. Yong'da öyle. Yong cüzdanını evde unutmuş. Onu getirmiş. Getirmeseydi olmazdı sanki. Neyse tamam relax olacağım. Susuyorum. Susucam. Sustum. O gidince utandım yahu!!! Neyse arabayı çalıştırdım ve nereye gidiyoruz kaptan. Söyledi ve Seoul'ün altını üstüne getirdik. O kadar eğlendik ki bu eğlenceden sonra ailemleri anca yarın gezdirebilirdim. Akşam olduğunda renkli şelalenin orya gittik. Gezerken bir sürü fotoğraf ve selfie çekindik. Onunlayken o kadar mutluyum ki. Bu fotoğraflarımı hiç bir yerde yayınlayamayacağım için üzgünüm aslında. Önemli olan yayınlamak değil. Boşverin. Yonghwa beni kimseye açıklamak istemiyor. Saçımı başımı yolarlarmış. Haklıda. Neyse eve gidiyorduk ki bu da neydi. Bir hışımla arabadan indik...
#Büşra 
Ayşii evden çıkalı yarım saat oldu. Benimkini aradım. Ne yaptığını sordum. Güzel bir anı maaf ettiğini anlattı. Bende onu sık sık yaptığımı söyledim. Markete gittiğini de ekledi. Hangisi olduğunu sordum. Bizim ordaki olduğunu söyledi. Bizimkilerde yeni kalktı ve kahvaltı falan yaptık dedim. Biraz daha konuştuktan sonra Zaten öğlen olmuştu.Akşam yemeği için malzeme lazımdı. Fırsattan istifade onu basmak için o markete gidip onu korkutmalıydım. Hemen bizimkilere markete gideceğimi söyledim ve evden çıktım. Markete girdim. Bizimkide yeni gelmiş. Gittim ve arkadan ona sarıldım. Napıyosun diye çıkıştı. Olamaz bu o değil ki. Özür diledim ve onu birine benzettiğimi söyledim. Yerin dibine geçerken arkamdan biri bana sarıldı. "Bak bak bak! Birileri beni mi takip ediyor ne? Hemde yanlış kişilere sarılarak. Kıskanç bir şekilde bir daha emin olmadan elaleme sarılma." dedi. Bana hâlâ sarılıyordu. "Biri görücek. Hem ben seni kapişonlu falan bekliyordum. Bu resmen sensin. Hayranların bizi görebilir." dedim. Kaygısız bir şekilde "görürlerse görsünler." dedi. Ona ne içirdiler acaba çok merak ediyorum. Bugün yumoş reklemında oynayan ayı kadar yumuşak. Bunu sevmedim. Neyse işimize koyulduk. Listeyui çıkardım. Bir tane market arabası aldık. İhtiyaçlarımızı alıyorduk ama diğer yandan o kadar eğleniyorduk ki. Sebze bölümünde bir demet maydanozu eline aldı ve diz çöktü. Kahkaha atarak çok kibarsın dedim. Aburcubur bölümünde kendimizi zor tuttuk. İkimizde oburuz bu konuda. Kabul ediyoruz. KArpuz falanda aldık. Karpuz deyince aklıma Ayşii geliyor. Genetik mühemdisi olunca çekirdeksiz karpuzlardan üretecekmiş. Oysaki çekirdeği çok faydalıdır. Ayşii nefret eder çekirdekten. Kasiyer teyze malzemeleri dıtlatırken sordu " Kaçıncı seneniz? Çocuk var mı?" demesin mi... İkimizde mal gibi baktık. Gülümsedim ve "Biz evli değiliz." dedim. Teyze "Ama çok yakışıyorsunuz. Senin yerinde olsam bu kızı kaçırmazdım." dedi. Jonghyun "Kaçırmaya hiç niyetim yok." deyince utandım. Benim hakkımda ciddi düşünüyormuş beyfendi. Allah!ım ya çok mutlu oldum. Jonghyun'u müslüman yapmalıyız. HE he he!  NEyse paketleri aldık. 10 kiloluk karpuzu ortak taşıma fikrine vardı. Poşetin bir sapını o diğer sapını ben tutuyordum. Konuşa konuşa bizim eve doğru gelirken tam yokuşun orada poşet yırtıldı. Karpuz yuvarlanmaya başladı, biz de arkasından koşmaya... 
#Ayşenur
 Daha demin ofisten aradıkları için evden ayrıldım. Ofise girdiğimde hiç hastamın olmadığını farkettim. Neler oluyordu. Sonra arkadan biri bana sarıldı ve elindeki gülü bana vardi. Minhyuk. Beni görebilmek için bahane uydurmuş. Neyse bizim eve doğru yürümeye başladık. Bir ses gelmeye başladı. Biri Ayşenur yardım et diye bağırıyordu. Önümüzden iki saniye sonra karpuz geçti. Arkalarından da Jonghyun ve Büşra koşuyordu. Karpuzun peşine düşdük. Bu zorlu imtihanımız ne zaman bitecek. Ölümüne koşuyorduk ama yokuş olduğu için çita gibi yuvarlanıyordu. Biri bize yardım etmezse şuralar düşüp bayılacağım. Görenler aval aval bakıyorlar. Eh tabi! Bir karpuzun peşinden 4 kişi. Herkes videoya falan alıyor. Komedi yani...
#Nurcen
 Evde kimse kalmadı. Bir tek ben ve can sıkıntısından patlamak üzere olan ben. Annem canımın sıkıldığını farkedip elime bier çöp torbası sıkıştırdı. Çok sağol anne çok yardımcı oldun. Bu evin çöpçüsü oldum ola ola zaten. Susuyorum ama terbiyemden. Neyse çıktım dışarı. Karşıdan elinde çöp poşetiyle Jungshin geliyor. Bizim kaderimiz bu bence evdeki çöpleri çöp kutusuna atmak. Gülümsedim ve biraz muhabbet ettikten sonra. Kahkaha ve kalabalık bir şekilde video çeken insanların arasından bir karpuz bize doğru gelmeye başladı. Baktık 4 kişi arkasından koşuyor. Hangi mallar acaba diye düşünürken bir de baktım ki bizimkiler. Oh my Allah! Ne yapıyorlar öyle. Bir karpuzun peşinden 10 kişi koşuyor resmen . Ömrü hayatım boyunca böyle birşey görmedim ben. Hemen biz de katıldık maratona. Koşmaya başladık. Büş isyan ediyordu. Gerçekten de çok uzun bir yyokuş. Bitmek bilmiyor. Sanırım 20 dakikadır falan koşuyorlar. Bizim evin oraya gelmiştik. Ayşii ve Yong arabadan indi. Karpuz arabanın altından geçti. Mal mal bakıyorlardı. Hep birlikte bağırdık. Tutun karpuzu diye. Onlarda koşmaya başladılar. 8 kişi bir karpuzun peşinde. Haber muhabirleri falan geldi. En sonunda yokuş bitti ama önümüze yol çıktı ve karpuz arabaların altından yolun karşısına yuvarlandı ve hâlâ pes etmiyordu. Biz karşıya geçemedik. Ayşii kendini öyle kaptırmış ki az daha eziliyordu. Bizde onun peşinden atladık ve karşıya geçti. Yol düzeldiği için karpuzu yakalamamız uzun sürmemişti. O kadar koşmuştuk ki yolu bulmakta zorluk çekiyorduk. Acaba biz neredeydik? Burada insanlar bize mal mal bakıyordu. Yanımızda bizimkilerin olması iyi oldu. evin yolunu bulabildik. Eve geldiğimizde bizimkiler bu kadar yorulmamızın nedenini anlamamış olsalarda uzun hikaye deyip yemek yapmaya koyulduk. Herkes çok yordundu. Yemeği salonda televizyon başında yemeğe karar verdik. Karpuzu Ayşii'nin bir kesişi var görn cinayet işliyor zanneder. Buna zaten hepimiz koptuk. Masanın baş köşesine karpuzu da koyduk. Televizyonda haberlere bakalım derken bir de ne görelim biz. Altındada ingilizce watermelon's story yazıyordu. 8 kişi karpuzun peşinden koşarsa falan diye. Herkesin ağzı açık kaldı. HErkes birden kahkaha attı ve bu terinizi açıklıyor dediler. Annem "Siz dört kişisiniz peki diğer dört erkek kim?" dediğinde iyice bir yutkundum. Şimdi ne diyecektim. Bizim erekek arkadaşlarımız. Sanırım bu biraz garip kaçarıdı. Herkes birden sustu. Kuzuların sessizliği filmini tekrar çekeceğiz sanırım. Herkes bana bakıyordu. Ağzımdan çıkan tek bir kelime bile Türkiyeye dönüyoruz. Hep birlikte diyebilirlerdi. Ne yapacağız...

Umarım beğenmişsinizdir. Uzun yazmayı planlamıştım ama İStanbul'a gideceğim için yine aynı boyutta oldu. Çarşamba dönüyorum. Görüşürüz....


Bölüm 14 (We are troublemakers)

#Nurcen

Masadaki ürkütücü sessizliğin sonunda herkes bana bakıyordu.Herkes 4 erkeğin kim olduklarını hâlâ merak ediyolardı.  Ayşii 'Komşularımız. Bizi o halde görünce yardım etmek istediler.' dedi.  İyi kırdı. Birden o sert bakışlar tebessüme döndü. Oh be yediler. Hahhaha! Herkes eski haline döndü ve tıkınmaya devam ettiler. Bunu da atlattık derken annem demesin mi 'Temiz çocuklara benziyorlar.' İlk ömce sadece yutkundum. Temiz çocuk?? Neyse bunu duymamış gibi davranacağım. Annem daha sonrasında bana sırıtmaya başladı. Kafamla ona ne var hareketi yaptım. Sanırım durumu çaktı. Durdu durdu ve "Neden bizleri tanıştırmıyorsunuz? Sonuçta komşularınız." dedi. Ne komşu ama bir sokak ötedeki komşu. Annem bunu söyleyince Ayşenur elindeki bardaktaki suyu üzerine döktü. Büşra zaten az kalsın boğuluyordu. Ayşii gözlerini öyle bir açmış ki ilk defa gözleri o kadar büyüktü. Annem bunu söyleyince babam tek kaşını kaldırdı ve "bir akşam yemeğe çağırın." dedi. Bu sefer herkes şaşkındı. Bence bir daha topluca yemek yemeyelim çünkü mother father gentleman deyip bu konuyu kapatıyorum. Yemekten sonra fix Turkish familys olarak Türk kahvesi içtik. Annemler bir köşeye oturup bizlere bakıp kıkırdaşıyorlar. Yine ne konuşuyorlar acaba. Bizi yanlarına çağırdılar. " Size talip çıktı. Zaten evlenecek yaşınızda geldi." demesinler mi... Sizi babama söylerdim ama neyse. Dördümüz koro halinde "Neee??" dedik. Ellerindeki telefonlarından çocukların fotoğraflarını gösteriyorlar. Hemde instagramdan. Yeni moda görücü programı. Kim bulduysa bu programı varya... Büşra" Seneye tus sınavım var böyle şeylere kafa yoramam." dedi. İyi bahanede sen bunu bizim külahımıza anlat bakışımızla üçümüzde ona baktık. Jonghyun'a gelince tus yok tabi. Yinede yırttı. Ayşii "Daha yeni mezun oldum. Olmaz. Heç hiç benim tipim değil." Dedi. Aslında tam onun tipiydi. Beyaz tenli, kumral, anlı açık ve saçları cool bir çocuktu. Asıl onun tipi olmayan Yong'tu. Ama aşk ideal tipi ezer geçer. Ayşenur sadece istemiyorum dedi ve bu işten sıyrıldı. Sıra bana gelince annem "Sanırım aklında başka biri var."deyip sırıttı. Anne neden beni uyandırmak zorundasın. Yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. Sonunda saat geç oldu ve yatabildik. Annem beni rezil etmekte doktora bile yapmış biri. Yatmasak yerin dibini boylardım sanırım.

Ertesi gün harika bir pazar sabahıydı. Günün ilk ışıkları havayı aydınlatıyordu. Herkes uyurken beni uyku tutmadı. Ne tuhaf oysaki akşama kadar uyurdum ben ya. Diyorum size buranın havası beni bozuyor. Dışarı çıkacağım ama önce bizimkilere bir not bırakmalıyım. Değişik not fikirlerim olduğu için deney farem olarak Ayşii'yi kullanacağım. Odasına gittim ve notumu bıraktım. Ayşii bu notu kesinlikle görecektir. Görmeme gibi bir şansı yok. Üzerime rahat bir şeyler geçirdim ve kulaklığımı da alarak koyuldum yollara. Imm acaba ne dinlesem. Seoul büyük bir şehir. Bu yüzden hayat burada erken başlıyor. Şimdiden herkes ayakta. Pazar ya da hafta içi burası için farketmiyor. En sonunda o piti piti yapıp CNBLUE no more dinlemeye karar verdim. Son ses yolda gidiyordum. Kolumda hissettiğim derin acıdan sonra kendimi yerde buldum. Kolum kanıyordu. Bunu kim nasıl yaptı bir fikrim yok ama yolun ortasında kaldım. Bu sarsıntıyla bileğimi de burkmuştum. Kalkamıyordum. İleriden araba geliryordu. Şimdi ne yapacaktım derken biri beni kucakladı ve kurtardı. Jungshin yine beni bulmuştu. Hiç konuşmadan oradaki binaya girdik. Baya ağır olmama rağmen beni 4. kata kadar taşıdı. Meğer burada oturuyorlarmış. Doğruya Ayşii bir sokak ötede oturduklarını söylemişti.  Beni pencerede görünce hemen gelmiş. Benim koruyucu meleğim shin... Beni kanepeye oturttu. Kolumu ve bacağımı sardı. Bense evi incelemekten kendimi alıkoyamıyordum. Ne yani... Sıradan bir evde mi kalıyorlar??? Neden bu kadar sıradan??? İçeriye bir göz atınca anladım ki bütün paralarını kıyafet, teklonojik aletlere ve ete harcıyorlar. Bunlar deli. Özelliklede ayakkabı yığına gözüm takıldı. Onlar Yongunmuş. Ayakkabı manyağı. İsraf. Ayşii seni dize getirir derdim ama o sendende deli. Eh ne demişler 'Deli deliden veli veliden anlar.' Türk atasözlerine bayılıyorum. O sıra Yong odadan çıktı. Beni görmedi sanırım. Üzeride Bart Simmpsons pijaması vardı. Haha! Bu çocuk beni öldürecek. Saçları elektrik çarpmış gibi. Gözler çizgi halimde mufağa doğru yürüdü. İlk onun uyur gezer oldığunı düşündüm. Sonra farkettim ki kahve yapıyor. Telefonumu çıkarıp  fotosunu çektim. Ayşii buna bayılıcak. Hehehe! Kahve delisi hâlâ beni farketmemiş durumda. Sonra diğer odadan jong Hyun çıktı. Bu ne yaaa! Altında fareli kısa kapri pijama üzerinde sıfır kollu kedi resimli üst vardı. Pijamanın üstünde yeme beni yerim seni yazıyor. O da beni görmedi. Acaba görünmez miyim? Mutfağa gidip buzdolabı açtı ve sütü çıkardı. Tam içerken onunda fotosunu çektim. Ahaha şimdi yere düçeceğim. Sonra grubun assolisti Minhyuk odasından çıktı. Metalci gibi her şeyi simsiyah giymiş saçları leylek gelse yuvası sanar. O derece karışmış. Tişörtünde kocaman bir kuru kafa var. Ayşenur görse bu halini başıma metalci olup çıkma derdi. Aslında evin şirini Minhyuk değil Yong olmalı. Simpsonslar yakıyo... Minhyuk'un da bir fotosunu çektikten sonra Yong beni farketti ve I'm loner klibindeki gibi bağırdı. 32 dişini de gördüm sağolasın. Jungshin bir telaşla geldi ve olanları açıkladı. Yong hâlâ bağırıyordu. Jungshin "Sorunun ne adamım." Dedi. Meğer Yong yerdeli kara fatmaya bağırıyormuş. Allah seni ödümü patlattın. Jungshin peçeteyle böceği attı. Sonra Yong bir daha bağırdı ve "senin burada ne işin var." dedi. Zaten böcek benden büyük olduğu için yong beni farketmedi. Şaka mısın? Hepsi Afyon'u çatlatamadıkları için hâlâ mal mal bakıyorlardı ve olayı çakınca birbirlerine bakıp gülmeye başladılar. Bu tipe bak falan diyorlar. Paparazzi gibiyim. Hepsinin elimde görüntüleri var. Tehdit mi etsem acaba. Neyse bu seferlik onları sadece kızlara rezil edicem. Hohoho! I'm bad girl...bad girl good girl MissA... Beynim eror veriyor sussam iyi olacak. Neyse sonunda benim orada olduğumu tam anlamıyla anladıklarında üstlerindeki pijamaları saklamaya çalıştılar. İstediğiniz kadar uğraşın ben fotonuzu çoktan çektim. O an Ayşii aradı. "Seni bir elime geçireyim. Senin kafanı kopartacağım. Nurcennn çabuk eve gei. Sen bittin. " dedi. Sanırım notunu görmüş olmalı. Yong onu sesinden tanıdı neden o kadar kızgın oldığunu sordu. Bende anlattım ve bana dua etmelerini söyledim. Yonga dönüp "Sevgilin büyük ihtimal bugün katil olacak kendini hazırla." Deyip shinime sarıldıktan sonra oradan ayrıldım.

#Ayşii

Uyandığımda anlımda bir kaşıntı vardı. Kalkıp aynaya baktım.  Bu da ne!!! Anlımda korece ben dışarı çıkıyorum. Merak etmeyin Nurcen yazıyordu. Avazım çıktığı kadar bağırdım. Herkes odama toplanmıştı. Nurcen diye bağırıyordum. Yazacak başka yer bulamamış. Psikopat!! Şuan o kadar sinirliyim ki anlatılmaz yaşanır yani. Elime telefonu aldığım gibi aradım. Deli gibi bağırıyor hemde ağlıyordum. 10 dk içinde geldi. "manyak mısın sen ha?"dedim. "Başka türlü görmüyorsun ne yapıyım yani..."dedi. Allahtan çıkan kalemdi. Yoksa onu boğazlardım. Sinir olmamak mümkün değil. Bana özür hediyesi olarak Yongumun pijamalı fotoğrafını gösterdi. Kopuşlardayım. Ahhaha Yonguma bakın hele ya yirim... Elime telefonu aldım ve "her sabah bu kadar tatlıysan her sabah seni yemeye geleceğim." yazdım. "Ne?? Yemeğe mi geleceksin. Omo!!" yazdı. "Yong Simpsons" yazınca sonunda olayı çaktı ve "Nurcen >_<" yazdı. "Ahhahahaha! Çok tatlı. Ahahaha!" yazdım. "-,-" yazdı. Bu foto çok tatlı. Yongun bu fotoğrafını nete koysam ne güzel olurdu ama. Bana gıcıklık yaptığı an onu rezil edebilirim. emin olun bunu yaparım. Nurcen zaten bu fotoğrafı bana göstermiş olmasaydı şuan arkasından 3 ihlas 1 elham okurduk. Çünkü onu boğazlamış olurdum. Neyseki elime güzel bir koz geçti. Benden ayrılırsan bitersin. Ya düşündüm de ben ne kötüyüm ya!!! Bad bad bad... Şaka ben bunu hiç Yonguma yapar mıyım? Neyse hayat devam etmekte. Bunu sadece bilgisayarımda, tabletimde ve labtopımda arka plan yaptım. Yoksa kimseye yaymadım. He he he!!!

#Ayşenur

 Ayşii'nin yüzünü sildik. Nurcen bu seferde Minhyuk'un fotoğrafını gösterdi. Bu hal ne yahu...o_O 
Metalci Hyuk. Kuru kafa falan adamım ya... Tipim ne kadar uysal olsada Ayşii, Nurcen ve ben metal dinleyip kafa bulduğumuz anları özlemedim değil. Geçen hafta pazar (aileler yokken)Büşra'nın nöbeti vardı. Bizde sabah sekize kadar uyumamıştık. Onu bekledik. Kafamızı ince taraklarla kabarttık. Gözlerimizi kapkara boyadık. Üstümüzü simsiyah kuru kafalı modunda giydik. Dudaklarımızı bile siyaha boyadık. Kendimi bile tanıyamadım o derece. Açtık son ses metal müziği rahatsız olanlar şikayete geldiğinde korkup kaçıyorlardı. Sabaha doğru bizimkilerde yürüyüşe çıkmışlar. Ne bilelim sesi duyup eve geleceklerini. Kapı çaldı. Bizde geceden beri akolsüz enerji içeceklerinden içtik ama resmen yerimizde duramıyoruz. Ayşi önde biz arkada kapıyı açtık. Ayşii "Naber moruk." demesin mi Yonga. Yong ağzı açık "Moruk??? Siz içtiniz mi? " dedi. Nurcen " Biz hiç pişermiyiz canım neden pişelim." dedi. Cümleleri bile doğru düzgün algılayamıyorduk. İçeri girdiler. Ben " Min Min Hyuk Hyuk MinnnHyuk" diye şarkı söylemeye başladım. İçeri girdiğimizde Nurcen pis pis sırıtıp masayı işaret etti. Anlamadık ama 6 kişi oturduk masaya. Jonghyun nerede derken baktık köşede asosyal rolü oynuyor. O da geldi 7 kişi olduk. Herkes birbirine bakıyor. Jungshin " Woahh!! Ruh mu çağıracağız." dedi. Nurcen arkasından şişe çıkarınca anladık ki d-c oynayacağız. Herkes birden hayır diye bağırdı. Nurcen "Bugün bütün sırlarınız buraya dökülecek." diyip kötü bir kahkaha attı. Tam o sırada Büşra geldi. Bizim tipi görünce ilk bi şok geçirdi daha sonrada zorla oyuna dahil oldu. Çevirdik şişeyi ilk Jonghyun'a geldi. Nurcen sordu " Doğruluk mu? Cesaretlilik mi? " dedi. Jonghyun "Cesaret." dedi. Nurcen "Duyduğuma göre daha önce bir kıza çicek vermemişsin. Şuradaki çiçekleri al ve Büşra'ya diz üzerine çöküp ver." dedi. Jonghyun "Neeee? Hayır, olmaz ,asla..." desede Nurcen baskısı yüzünden aldı ve çiçekleri Büş'e verdi. Çevirme sırası Jonghyun'da çevirdi. Yonga geldi. Yonghwa" cesaret." dedi. Jonghyun pis pis sırıtarak "Ayşii'yi öp." dedi. Herkes "Nee??" diye bağırdı. Yonghwa geldi ve Ayşii'yi tam öpecekken Büşra yeter diye bağırdı. "Siz evlerinize, sizde yüzünüzü gözünüzü silin ve elleriniz kuran alıp Allah'tan af dileyin. Şu halinize bakın. Sabahın sekizinde bu oyunu oynatıp hepimizi günaha sokuyorsunuz. Ayıp... Hadi!! " Büşra atarını yapınca herkes tırstı ve dağıldık. Aklıma geldikçe kopuyorum yanlız. Yong da yani bu öpücük işlerinde pro olmuş. Önüne geleni öpüyor. Dizilerde Ayşii zaten kıskançlıktan ölecek bir gün. Annemler de yarın sabah gidiyorlar. Allah'tan bizimkileri görmediler. Neyse Büşra babasıyla markette bizde kızlarla arayla biraz dolaşalım dedik. Çıktık yollara. Tam gaz gidiyorduk ki kırmızı ışık yandı. Arabayı süren Nurcen olduğundan sarsukluk yapıp ani firen yaptı ve hepimiz yapıştık. Ayşii' de onun yanında oturuyor açmış sonuna kadar pencereyi kafasını falan çıkarıyor. Diyorum yani yapma böyle şeyler diye ama anlayana yani. Kırmızı ışıkta yan tarafta 3 erkek arabalarından bizi izliyordu. Camı açıp " Naber" dediler. Trafikte öyle çok ki yeşil ışık yansa bile milim milim ilerliyoruz. Basıpta gidemiyoruz. Ayşii "Bebek?? Sensin bebek ağzını topla. Yoksa toplarım." dedi. Ayşii Büşra olsa o lafları sen nah söyledin bana burada ağzımı açtırıyorlar. Zaten bu ikisiyle yola çıkmak uçurumdan atlamakla aynı değerde. Ne zaman birlikte birşeyler yapsak ya karakolluk oluyoruz ya da hastanelik. Allah'ım sen koru yarabbim. 3 erkekler bir de kız olsa saç baş girerdik. Nurcen "Pişttt ne bakıyosun öyle o gözlerini oyarım." dedi. Adamlar laf atmaya devam ederken bir tanesi arabadan inip Ayşii'nin camdan kafasını uzatmasın mı... Atvasyon forever. Ayşii' de canı kapattı. Bizimkilerde az değiller ha!!! Bulaşıyorlar bir de. Adamın kafa camda sıkışıklı kaldı. Açıyo kapatıyor bir de yazık be adama acıdım. Neyse bıraktı ama diğerleride arabadan indiler eee mecbur bizde indik. Ayşii, Nurcen ve ben aynı anda 1 2 3 deyip aynı anda kafa atık daha sonra yolun açıldığını görünce arabaya atlayıp kaçtık. Güzel güzel gidiyorduk k bunlar bizi polise şikayet edene kadar. Arkamızdaki polis arbası bizim plakayı okuyarak durun diye bağırıyordu. İyi halt yedik. Ben bunlarlayken zaten başımıza bir şey gelecek altın kural bu. Yaa!! Neden ben ha neden? Büşra burdaolsa bunlar başımıza gelmezdi. Bir düşündüm de bu ikisi yine başımızı bir şekilde belaya sokarlardı. Olamaz ya! Biraz  polisle kovalamaca oynadıktan sonra arabamızı polis nezaretten çıkana kadar karakolun bahesnde duracağını söyledi. Hakkımızda suçlama varmış. Harika şimdide parmaklıklar ardındaydık. Nurcen kalktı ve "Avukatım gelmeden ağzımı açmam." diye bağırdı. Ayşii" Saf bizim avukatımız yok ki." dedi. Nurcen " Dizilerden özendim." dedi. İkiside aynı anda bana dönüp "Neden hukuk okumadın ki zaten." dediler. Her iki durum dada günah keçisi olmaya mahkum olan ben bu sefer savunmayı bıraktım ve sustum. Sadece sinirimden sustum. Hakkımızda suçlama vardı ve bizi buradan kim kurtaracaktı. Tek düşüncem buydu. Umarım ailelerimiz bunu duyma. Yoksa biz Türkiye'ye come back yapmak zorundayız...

#Büşra

Babamla markete alışverişe geldik. Uzun süredir birlikte birşeyler yapamıyorduk zaten. Bize de eğlence olmuş oldu. Gezip ev için ihtiyaçlar alıyorduk. Babam ilerideki reyona doğru ilerledi ve gözden kayboldu. Bende tam gezerken arkamdan biri bana sarıldı. Baktım ki bu benim Jonghyunum. O kadar içten sarıldı ki yüzümde bir tebessüm. Babam birden Büşra deyince kendime geldim. Meğer hayal görüyormuşum babam dibimde ve Jonghyun'da yok. Bana öyle sarılmasından hayal olduğunu anlamalıydım. Sonra babam biraz ilerledi ve ben durduğum yerde hâlâ düşünüyordum. Birden arkamdan biri sarıldı. Bu sefer hayal değildi. Bu gerçekten oydu ve babam Büşra dedi. Orada öylece kaldık. Büşra o kim? dedi ve Jonghyun ile birbirimize bakıp yutkunduk. Basıldık. Babama bu durumu nasıl açıklayacaktım. Jonghyun hemen arkamdan çekildi.  Babamın pis bakışları üzerine tırsıyorum.  Şimdi ne yapacaktık?!! 

Umarım beğenmişsinizdir. Geç oldu kusura bakmayın. İstanbul'un yorgunluğunu zor atlattım. Kendinize iyi bakın İyi bayramlar canlarımmm... <3 


Bölüm 15 ( Shock :D)

#Büşra

 Babam bize doğru bakmaya devam ediyor.Jonghyun'a tekme tokat dalacak diye çok korkuyorum. Jonghyun'sa 32 dişini çıkarmış sırıtıyor. Babamın git gide kaşlarını çattığını hissedebiliyorum. Jonghyun bana dönüp " Babana benden bahsetmedin mi?" dedi. Ne desem bilemedim. Bahsetmedim desem kırılır mı acaba? Aklımda o kadar düşüncevar ki buna hiç cevap veremeyeceğim. Jonghyun birden ingilizce konuşarak babamı selamladı. Ne yaptığını zannediyor bu... Şimdide ingilizce kendini tanıtıyor. Bu ingilizceyi Dünya dili yapan adamı bir bulursam varya benden çekeceği var. Babamın kaşları sinirlilikten şaşkınlığa döndü. Alacakaranlıktaki Edward gibi babamın düşüncelerini okumak inanın çok isterdim. Babam bu sefer de gülümsemeye başladı. Pes yani... Acaba sağ gösterip soldan indirecek mi bir tane... Aman ya ne diyorum ben. İyice psikopata bağladım. Ama bir de benim açımdan bakın. Lisedeyken Cnblue fanıydım ve Jonghyun aşığıydım. Sonra kızlarla Kore'ye geldim. Yüzüme pasta yapıştı. Sakarım. Bu da yetmedi Jonghyun uyuzuyla uyuzluklarını çektim ve sonunda bay mükemmele aşık oldum. O da bana aşık oldu. Sonra çıkmaya başladık. Ayrıldık. Yine çıktık. Kavga ettim. Karakollara düştüm. Ailem çat kapı misafir olarak geldi. Hem de onlar evdeyken. Karpuz kovaladım. Eh! Bir de tıp okuyorum. Ha bir de ben psikiyatrist olmak istiyorum. İdeallerimde var. Bir de bunlar yetmezmiş gibi babam bizi bastı. Jonghyun babamla muhabbet ediyor. Birazdan kan gölü olayları olabilir ya da ben go to Turkey. Çaktınız mı köfteyi...Ben mi milletin psikolojisini düzelteyim yoksa millet mi benimkini düzeltsin daha karar veremedim. Hayalim Jonghyun'du, tıp okumaktı, Kore'ye gelmekti. Şükürler olsun hepsi oldu ama durum ortada. Yanlış anlamayın ben yakınmıyorum. Halimden son derece memnun olsam da hayat bazen zor. Son durumu açıklıyorum. Babam Jonghyun'u sevdi sanırım. Babamı birazda olsa tanıyorum. Babam bana dönüp "Bu çocuk senin eskiden odana astığın posterdeki gitarcı çocuk değil mi? " dedi. Baba yani ona gitarcı mı denir. Gitarist ya hu gitarist... Ayriyeten babam posterlerimi nereden gördü. Taaa dolabımın içine asıyordum. Belki de sürekli ondan bahsettiğim içindir. Jonghyun sırıttı ve Korece "Ovvvv eskiden koyu fanımdın demek oysa ilk tanıştığımızda bana yapışmamıştın. Sen ne biçim fansın. Hey! Bayan gıcık. Sana diyorum." dedi. Jonghyun'u pis pis keserken babam şuan ne dediğini sordu. Bende seni çok sevmiş diyiverdim. Niçin ona pis pis baktığımı sordu bende onu "Seni kıskandım baba." dedim. Oysa pis herif bana burda yapışma falan diyor. Oğlum baksana anlımda enayi falan mı yazıyor?  Bu çocuk beni mal falan sanıyor kesin. Pişt tıp okuyorum ben tıp. O kendini bilmez yola gelmez beynini çıkartırım senin adam ol. Bu beni Japon fanı falan sanıyor. Yazık. Jonhyun'a döndüm ve Korece " Hiç Türkiye'ye gelmediğin için sana asla yapışmam." dedim. Bozuldu. İyi oldu ya öyle twitterda ez fanlarını nerden oppan oluyorum ben senin falan yaz sonrada fanlar sana yapışır. Çok beklersin canım... Artist ya ... Babam bu konuşmalardan sonra bizim Jonghyun'ları akşam yemeğe davet etti. Neymiş yarın gidiyormuş tanışacakmış. Babam aklından ne geçiriyor. Kesin anladı varya. Evde toplu katliam yapacaklar. Ottokeee... Beynim durdu sanki. Yazık Jonghyun'da seviniyor. Babam ona bye bye işareti yaptı ve eve doğru yola çıktık. Yolda bana baktı ve her şeyi anladığını bari gitmeden onunla ciddi ciddi konuşacağını söyledi. Benim father kabulenebilmişti ya diğer fatherlar??? İşte buradan sonrasına benim beyin eror veriyor. Bizim kızlara haber vereyim dedim. Telefonlarını aradım ve Ayşenur'unkine polis çıktı. Tövbe bismillah... Ne oluyoruz. Polisle konuşup özür diledim. Bizimkilerin haberi olmadan evden çıkıyordum ki Nurcen'in annesi sağolsun beni ilkokul zamanlarıma götürdü ve 5N 1K sorularıyla başımı şişirdi.  Nurcen'in kime çektiği belli oldu. Kazan gibi başımla kızlarla buluşacağım ve onları eve getireceyim deyip kurtuldum. Yalan değil. Karakoldan bir alayım onları varya kafalarına bir tane patlatıp 4000 beyin hücrelerini öldüreceğim. Bu acımazsızlığı yapacağım. Yeter be bu ne sürekli karakoldayız. Polisler artık bizi kara listeye alacaklar. Sinir hastası oldum. Üniversite sınavında bile bu gün yaşadıklarım kadar stres yapmamıştım. Hele market lafını duymak dahi istemiyorum. Zaten geçen sefer beni de uydurmuşlardı kendilerine karakolluk olmuştum. Yiter lan yiter... Sonunda taksi de geldi. Binip karakola gittim. Arabayı da bahçeye çekmişler. Kapıdan girer girmez hemen nezarete indim. Herkes aval aval bakıyor. Ne bakıyorsunuz lan. Olamaz mı? Aşağı indim ve polislerden dışarı çıkarmalarını rica ettim. Adamlar onlardan şikayetçiymiş. Bunlarda adamlardan. Karşılıklı şikayet çekilirse çıkabileceklerini söyledi.Bizim Ayşi'nin de inadı tutmuş almam diyor. Hem suçlular hem güçlü. Neyse acaba diğer adamların suçu neydi? Bizimkiler durup dururken dalmaz. Aslında Ayşii ile Nurcen dalar da Ayşenur'a saşırdım. Kızıda kendilerine uydurmuşlardır. Allah'ım sen bana sabır ver ya. Neyse kızlara bu akşam ki yemeği söyleyince şikayetleri bir çekişleri var görmelisiniz. Karakoldan çıkıp hemen eve gittik. Üst baş yemekti falan anca yani. Türk yemekleri ve biraz da Kore yemekleri yaptık belki beğenmezler diye. Babam gayet sakin duruyor. 

#Nurcen 

 Büşra'nın bizimle dalga geçtiğinden eminim. Biz şikayeti geri alalım diye öyle dedi bence. Sinir ya. Neyse eve geldik. Kapıdan içeri girince bizimle dalga geçmediğini anladım. Herkesin babası sağolsun durumu öğrenmiş. Sevgili olduğumuzu yani. Annem geldi ve "Sana çok kızgınım." dedi. Neden bana kızgın ya hu... Ne yaptım ben. Sadece sevgili yaptım. Evet yaptığım hoş değil. Jungshin'in o uzun saçlı halinden cool haline dönüşünde geçirdiği evrimde ona aşık olmuş olabilirim. Ama ne yapıyım yani gönül bu ota da konar bokada. Benimki ot tabi. "Neden?" dedim. Bunu dememin sebebi en iyisi bir şey bilmiyormuş numarası yapmak. Görmedim, duymadım, bilmiyorum. 3 Maymun... Hi hi hi! Annem "Bana nasıl anlatmazsın? Ayrıntıları merak ettim.Nasıl oldu? Ne zamandır? " dedi. Ne yani derdin bu muydu? Pes anne pes... Türkiye'de olsak oklava show... Şaka şaka... Şimdi sevgilisi olmayan mı var. Saçma ama gerçek. Süs olsun diye yapanlar var. Neyse sofrayı kurduk. Her şey hazırdı. Süslendik püslendik işte. Kapı çaldı. 4 adam takım elbiseli. Sanki istemeye geliyorlar. Ellerinde birer çiçek ve çikolata. Pes yani...İçeri girdiler ve çiçekleri, çikolataları verdiler. İlk girişte tırstılar sanırım. 12 kişi birden onları karşılıyorduk. Biraz panik oldular. İçeri girdiler ve sofraya oturduk. Sofra uzun kare şeklindeydi. Bir kenarına bizimkiler, karşılarına biz, yan tarafa babalar ve onların karşısına da anneler. Sıralamaları Minhyuk,Yonghwa, Jonghyun, Jungshin şeklindeydi. Oh my Allah... Şimdi ne olacak bakalım. Başladık yemeğe. Bizimkiler Türk yemeklerine bayıldı. Büşra'nın babası ingilizce sordu " Siz bizim kızlarla ciddi misiniz?" diye. Hepsi birlikte kafa salladılar. Biz tabi mutluluk tavan. Sırıtıyoruz. Tabi biz eğlenlenilecek kız değiliz, evlenilcek kızız adam olun. Ayşi'nin babası "Yanlız bir takım şartlar var. 1 müslüman olmalısınız. 2 sünnet olmalısınız. " dedi. Bunu söylediklerinde çocukların surat ifadeleri. Minhyuk yemeği bile hazmeder ama olanları hazmedemedi. Acı çeker gibi bir surat ifadesi var. Yonghwa ne dermiş gibi bakıyor. Aralarında en normali. Jonghyun soğuk su bardağını dikti. Sonrada mal mal bakıyor. Jungshin'in yemek boğazında kaldı öksürüyor. Hayat ne yaparsınız. Hepsi toparlanıp. " Biz sünetliyiz. Kore'de çoğu kişi sağlık açısından olur." dedi. Şükür. Olmasalardı artık kaçarlardı. Ayşenur'un babası o zaman bir tek müslümanlık olayı kalmış." dedi. Hepsi yutkunup bize bakmaya başladı. Ayşi' Yonghwa'ya bakarak özür dilerim işareti yaptı. Müslümanlık ağır bastı. Hemde boyunlarında haç kolyeleri varken. Benim babam " Seçim sizin." dedi. Geldiklerine geleceklerine pişman oldular. İşte yabancıların Türk kızlarına aşık olduklarında çektiklerini izlediniz. Kestik... Neyse masadan kalkabildik. Bizmkiler düşünceli düşünceli koltuklarageçtiler. Başladılar muhabbete. Geçmişten konuşuyorlardı. Annemlerle mutfakta olduğumuzdan pek duyamıyordum. Ayşii'yi ajan olarak gönderdim. O da telefonunun ses kayıt bölümü açmış masaya koymuş adamım ya. Büşra ve Ayşenur zaten hanım kız modundalar. Burada ciddi bir durum var. Ayşenur türk kahvesi yaptı ve götürdü. Büşra' da su bardaklarını. Bizimkiler kahveye bayıldı. Yonghwa hele kahve delisi adamımız bu kahvenin hayatında içtiği en güzel kahveler bölümüne eklediğini belirtti. Babam " Ne işle uğraşıyorsunuz?" dedi. Baba onlar rock yıldızları nasıl tanımazsın. Ayşii'nin babası " Ben biliyorum ya. Bizim kız çok dinlerdi. Şarkıcılar. " dedi. Bizimkilerin hyungu Yonghwa " Rock şarkıcıyız. Grubumuz var. Ayriyeten oyuncu, modeliz." dediler. Bizim babalar zaten verecekler gibi konuşuyorlar. Neyse muhabbet bitti ve gitme vakti. Şükür yani. Biraz daha dururlarsa kalp krizi style olabilir. Bunu istemeyiz. Giderken Jungshin geldi ve yarın 4'ümüzler konuşmak istediklerini söylediler. Kabul ettik. Bu gece ailelerimizle son gecemizdi ve bitmiş oldu.

#Ayşenur
 
 Saat sabahım 8'i. Ailelerimiz gidecek diye erkenden kalkıp onlara son defa süper ötesi bir kahvaltı hazırladık. Harikaydı. Keşke gitmeseler dersem yalan olur. Başımızı sürekli derde sokup duruyoruz. Daha dün karakoldaydık. Onlar öğrenmeden gitseler şükür namazı kılacağım. Pot kırıcağız diye girmediğimiz şekil kalmadı. Hele dün karakoldan döndüğümüzde nereden dediklerinde Nurcen yanlışlıkla karakoldan deyince zaten herkes bir mors oldu. Büşra oradan Nurcen'i bir depti arkadan. Böyle bir depme görülmemiş. Sanırım Büşra Jonghyun'dan öğreniyor böyle hareketleri ya da doğasında var. Bilemeyeceğim artık. Hep birlikte güzel bir kahvaltı yaptık. 
Hep birlikte havaalanına gittik. Ayrılış vaktine yarım saat kalmıştı. Ayşii köşeye oturmuş elinde ingilizce gazete gözlerinide kocaman açmış bir şeyler okuyor. Nurcen de yanında. Ellerindeki de son gazete. Babam gitti ve okuma istedi. Nurcenle Ayşii sayfayı yırtıp yemeye başlamasınlar mı... Herkes şaşırdı ne oluyor diye. Ayşii "Canımız gazete çekti de." dedi. Uçuş vakti geldi. Kızları dürtükledim ağızlarından gazeteyi çıkarsınlar diye. Çıkardılar ve ailelerimizi uğurladık. Sonradan olayı anladım. Meğer üçümüzün adamlara kafa atarken fotoğrafımızı koyup haber yapmışlar. Kore'de yaşadığımız rezillikleri Kore'de değil dünyada biliniyor. İşte rezil olduk mu böyle oluruz. Rezil olmak bizim işimiz. Bazen düşünüyorum da rezil olmak kadar güzel yaptığımız başka şeylerde var mı? diye. Sanırım yok. Başka konularda o kadar becerikli değiliz. Taksiye atladık ve bizimkilerin evine doğru yola çıktık.

#Ayşii

 Evlerine geldiğimiz de Yongumun boynuna atladım ve sarıldım. Yanağınada kocaman bir öpücük kondurdum. Biraz durgun gibiydi. Ne olduğunu sordum ve içeri geçmemizi söyledi. Dörtde dört oturuyorduk. Elini tutup ona gülümsedim." Bir sorun mu var?" dedim. "Evet. Müslümanlık konusunda. Buna hazır değiliz." dedi. Hepimizin birden suratı asıldı. "Bunu yapamayız." dediler. Hani benim için ölürdün. Bu laflar yalandan başka bir şey değil. Aşık oluyorsun, senin kölen bile olurum diyor. Olmaya gelinceyse hazır değilim. İyice durgunlaştım." Bu da ne demek oluyor. Biz size hemen olun demedik ki. Evlenirken olmanız..." lafımı kesti ve " Biz böyle mutluyuz." dedi. Kalktım ve "Demek böyle çok mutlusun. O zaman eminim ki bensiz daha mutlu olacaksındır. Bu sefer sen beni değil ben seni terk ediyorum. Bunların olacağını bile bile benimle evlenirsin sanmıştım. Senin için hayatta daha önemli şeyler var demek ki. Ayrılalım. " dedim ve ona son defa sıkıca sarıldım. Bırakmamak üzere. Kızlarda sarıldı ve onlarda ayrıldılar. Böyle olması daha uygun. Bunların olacağını bile bile onunla çıktım. Keşke hiç başlamasaydık. Bu hayatta ya hiç başlamayacaksın ya da yarım bırakmayacaksın. Bu sefer oyun bozan bendim. Bundan sonra tekim. Biz Ayrıldık...  Her şey bitti... 

Umarım beğenmişsinizdir. Kusura bakmayın bayramda Eskişehir'deydik. Memlekete gittik geldik. :D İleriki bölümlerde biraz duygusala bağlayacak gibiyiz... Hazır mısınız?

Bölüm 16(BLUE)
 
#Ayşii

 Her şey bitti bitmesine de içimize öküzü oturtturmasalardı iyi olurdu. Yanlış anlamadınız demin Yonghwa'yı terk ettim. Hayatımın hatası biliyorum. Boicelar duysa kafamı kırarlar. Vay be kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. En azından mantıklı bir şey için ayrıldım. Süs olsun diye değil. Anlasın değerimi. Eve gittim ve dayadım uyku ilacını taktım göz bandımı, açtım pencereyi, kilitledim kapımı uyudum. Uyandığımda oksijen maskesine bağlıydım. Hastane odasındaydım. Kızların yanında bizim çocuklar var. Yong nerede derken birden kustum. Ne oldu bilmiyorum ama birden her yer karardı. Rüyamda her yer beyazdı. Birden kendimi evde buldum. Beyaz bir elbise giymiştim. Saçlarım belime kadar dalgalıydı. Ayaklarım çıplak bir şekilde yürümeye başladım. Mutfaktan sesler geliyordu. İçeri girdim herkes mutlu bir şekilde eğleniyor. Bana gelip oturmamı söylediler. Oturdum. Herkes bana son derece iyi davranıyordu. Şımardım. Önüme çeşit çeşit yemekler getiriyorlardı. Birden çok güzel bir parfüm kokusu geldi. Bu parfüm Yonghwa'nın kokusu. Kafamı o tarafa çevirdim. 4'dü bize çiçek almış ve gelmişlerdi. Şaşırdım çünkü bizim kızlar onun boynuna atladılar. Şoke... Hani ayrılmıştık biz. Yonghwa geldi ve sarılıp beni kokladı. Bende onun muhteşem kokusuna bıraktım kendimi. Havalarda uçuyordum. Ona güldüm. Uzun uzun gözlerinin içine baktım. Üzerinde beyaz bir takım elbise. Saçları yukarı kaldırılmış şekilde. Yüzünde çok güzel bir tebessüm. Birden bir ses geldi. Adımı söylüyordu. Beyaz bir kapıdan geliyor. Sesi çok merak ettim. Dayanamadım. Kapıya doğru gittim. Tam içeri giriyorken Yonghwa beni kendine çekti. "Beni bırakıp nereye gidiyorsun?" dedi. Ona gülümserken bana yaklaştı. Nefesini gerçekten hissediyordum. Gözlerimi kapattım ve açtığımda üzerimde bir sürü kablo, oksijen maskesi vardı. Camekân bir yerdeydim. Kızlar dışarıda "uyandı." diye bağırıyorlardı.  Yüzlerinde mutluluk. O an anladım ki bunların hepsi komanın etkisiydi. Beni odaya aldılar. Anneme söylememişler. Herkes benim intihar ettiğimi düşünüyor. Oysa sadece uyumak için alığım 5 ilaç a kalsın beni öldürüyordu. Onlar gerçeği anlattım. Anneme söylemedikleri iyi olmuş. Onlara rüyamı anlattım. Olanlar şok ediciydi. İlaçlar beni zehirlemiş. Allahtan kızlar bir şeylerin ters gittiğini anlamış ve hemen kapıyı kırıp ambulans çağırışlar. Kaç gündür komadayım acaba?? Büşra'ya dönüp tarihi sordum. Yonghwa'dan ayrılalı 1 ay olmuş. 1 aydır komadaymışım. Oysa ki benim için sadece bir rüya uzunluğundaydı. Vay be koca bir ay olmuş. Rüyalarımdan çıkmıyor. Hastanede her gece onu sayıklayarak uyanıyorum. Ondan bu kadar uzun süre ayrı kalmak içimi o kadar yakıyor ki. Sanki nefes alamıyorum. Hastaneden çıkıp eve geldiğimizde tam 37 gün oldu. Ağzıma yemek tıkıyorum ve amaçsızca çiğniyorum. Yemek benim için lastikten farksız. Tam 10 kilo verdim. 45 kiloydum. Sıfır bedendim. Kore'deki çoğu kız beyaz tenli , sıfır beden ve güzel olmak istiyor. Hepsine sahibim ama mutlu değilim. Tam tamına 11 ay oldu. Onu görebilmek için bazen arabamla evlerinin önünden geçiyorum. Perdeleri sürekli kapalı.  İçimde fırtınalar her geçen gün daha çok artıyor. Her gün sıkılmadan, bunalmadan evlerinin önünden geçiyorum. Bir kerecik görsem ne olurdu. Ona doya doya baksam. Gözlerimi ondan hiç ayırmasam… Biz onunla eninde sonunda ayrılacaktık. Şimdi olması en doğrusuydu. Ona daha fazla bağlansaydım kendimi kaybederdim. Eninde sonunda ayrılacaktık. Hani derler ya ayrı dünyalar insanlarıyız. Aynen öyle. Hayatım Kore dizilerinden farksızdı. Tek fark bizim sonumuz acıklıydı. Şimdi de sonra da... Aşk hep güzel değildir. Aşk acı vericidir. Aşk bittiğinde bir daha aşık olmak istemezsin. Kalbim deli gibi acır. Kendini toparladıktan sonraysa arkana bakıp geçmişine gülersin. İşte ben bir türlü onu yapamadım. Kendimi topladım ama kalbim onun için çarpmaya devam ediyor. Ne yapmalıyım? Bu acı geçecek mi? Yoksa ölene kadar onu mu seveceğim? Artık olayları akışına bırakmalıyım. Ondan ayrılalı 1.5 sene oldu. Çok başarılı bir genetik mühendisiydim. Kızlarda çok fazla başarı elde ettiler. Adımızı duymayan kalmadı. Onu unutabilmek için kendimi işlerime verdim. Bazen Japonya'da okuyan Ceyda'nın yanına gidiyorduk. Gülüp geliyorduk. O çok mutlu. Onun mutlu olması da beni mutlu ediyor. 2 sene oldu. Bazen sadece hastane de ölmek istediğimi düşünüyorum. Gün geçtikçe iyileşeceğime daha kötü oluyordum. Onu başkasıyla hayal etmek ne kelime aklımdan bile geçiremiyorum. Kokusuna o kadar hasrettim ki... Ona dokuna bilsem... Bir kere olsun onu görebilsem. Başka bir şey istemiyorum. Dergi bile okumaz oldum. Kalbim bir haberi daha kaldıramaz.

 

#Yonghwa

 

 Ayşii'nin beni terk etmesi üzerine iki sene geçti. Herkes çıldırdığımı düşünüyor.Her gece deliler gibi içiyorum. Gittiği günden beri eve hiç gitmedim. Gidemedim. Sokak bile bana onu hatırlatıyor. Performansımız git gide düşüyor. Onsuz ben bir hiçtim. Mutlu muyuz? Hayır. Neden? diye sorup duruyorum kendime. Yapmadığım şey kalmadı. Bizi terk ettiklerinde ilk iki hafta  oturduk ve sadece içimizden gelerek dördümüz bir sürü şarkı yazdık. Albüm gerçekten çok içtendi. Tek pürüz kalbimdeki o derin yara. O tarif edilmez acı. Albüm tuttu ve eskisinden daha ünlüydük. Hayallerimiz gerçek olsa da hepimizin suratı bir karıştı. Eskisi gibi mutlu olmasak da konserde kendimizi zorluyorduk. Bütün ülkeleri gezecektik. İlk olarak Kore konserimiz vardı. Belki gelir diye bir umutla bekledim. Beni terk edeli tam tamına 1 ay oldu ve o konsere gelmedi. 37 gün oldu imza günümüzde gelmedi. Bang bang mağazasında olan imza günümüzde gözlerim hep onu aradı. Aklıma ona aşık olduğum zaman geldi. Ona ilk burada aşık olmuştum. O kadar artistlikle her şeyi berbat etmiştim. O gün benim için çok özeldi. 11 ay sonra Türkiye'deler mi acaba? diye ilk defa Türkiye'de konser yaptık. Yine gelmediler. Tam tamına 1.5 sene oldu. Onların adını okuyordum her gazetede. Başarılarını... Gazetedeki küçük fotoğraftan bile onu görebilmek acılarımız az da olsa azaltıyordu. 2 sene oldu. Aynı şehirde yaşıyoruz ama ondan başka herkesi görüyorum. Onsuzluk bana acı veriyordu. Duydum ki bir butik açmışlar. Butiğin adı "BLUE". Ceo bize artk o butikte çok vakit geçireceğimizi söylediğinde havalara uçacaktım. Bunu çocuklara söylemeliyim. Haftaya konserimiz, imza günümüz, ödül törenimiz var. Bu da demek oluyor ki nir sürü kıyafet. Çocukların işi vardı. Ceo gidip butiğin sahibiyle konuşmamı ve ölçülerimi vermemi söyledi. Hemen atlayıp gittim. Butikten içeri bir girdim. Woaavv! Kokulu mumlarımdan portakal aromalı olandan kokuyordu. Duvarlar beyaz üzerine desenli blue yazısıyla süslüydü. Çok ferahtı. Kapıdan girerken esen klima sanki beni başka bir dünyaya taşıdı. Cennette miyim?

 

#Ayşii

 

 Ov! Müşteri geliyor diye bağıran butik çalışanları hemen beni çağırdılar. Elimde duran telefonumla hemen gittim ve güler yüzle eğilip "hoş geldiniz" dedim. "Teşekkürler. Güzel butik" demesiyle kafamı aniden yukarı kaldırdım. Bu ses... O... Birden ağızımın kocaman açıldığını ve elimdeki telefonun yere düştüğünü hissettim. Tüm çalışanlar onunla fotoğraf çektirmeye çalışıyordu. Bana bunu neden yapıyor? Onu unutmaya çalışırken neden bana bu kadar güzel bakıyor. Birbirimize uzun bir süre baktık. Sanki git sarıl diyen iç sesi bile o kadar masumdu ki... Ama bunu yapamazdım. "Buyurun ne istemiştiniz." dedim. Onu normal müşteri gibi davranacağım. Bozuntuya vermeden. Onu dinledim. Tam olarak ne istediğimi anladım ve kağıda döktüm. Çizimi beğendi. Sıra ölçü almaktaydı. Çalışanlar resmen ona dokunabilmek için sıraya girdiler. Saf mısınız siz? Ben varken ona kimse dokunamaz. Aslında herkes şaşırdı. Çünkü ben hiç erkek ölçüsü almazdım. Onu ölçü odasına aldım. Sadece o ve ben... Eskiden olsa çok romantik olurdu ama biz ayrıldık. Çok heyecanlandım. İlk onun omuz ölçüleri, sonra bel, sonra boyun derken.... Birbirimize çok yaklaşmıştık. Boyun ölçüsü için dibine girmem gerekti ve tam tanıma aramız 1cm vardı. Kalbim küt küt atıyordu. Onun nefesini hissediyordum. Bana yaklaştı ve bir öpücük kondurdu. Beni ilk defa öpüyordu. İstemsiz olarak ellerimi boynuna doladım. Uzun bir öpücükten sonra tek yaptığımız amaçsızca birbirimize sırıtmaktı. Tam bir şey diyecekken çalışan geldi ve her şeyi berbat etti. Ölçüleri almıştım ama gitmek istemiyor gibi bir hali vardı. Bende ona butikteki kıyafetleri gösterdim. Beğendi. Bugün çok utandım. O yanımdayken yanaklarım kırmızı ve gülümsüyordum. Seneler sonra ilk defa. Çok güzel bir gündü. Onun için gitme vaktiydi. Gitme demek çok istedim ama sonra arkamı dönüp gün boyu sırıttım.

Kızlar bu sırıtmaya anlam veremeseler de onlara anlatmadım. Yong beni öptü desem Büşra kafama bir tane patlatırdı. Aman Allah korusun.

 

#Jonghyun

 

 Butik de neymiş. Kimin bu butik? Ben alışveriş sevmem. Kıyafet denemeyi de sevmem. Sinirden ölebilirim. Zaten aşk acısı beni gittikçe odunlaştırıyor. Kontrolüm kaybettim. Önem gelene bir tekme atıyorum. Kafam bozuk dokunmayın bana. Bir de bu butik çıktı. Zaten beni yumuşatan sevgilim de gitti. Ne olurdu yani Müslüman oluversek. Aman ya yeter. Herkes kafasına göre iş yapıyor arkadaş. Bıktım, sıkıldım, bunaldım. Yeter be yeter. Neyse Minhyuk tuttu beni zorla butiğe götürdü. Butiğin adı BLUE. Ne yani mavi mi? Sadece mavi mi? İçeri grince klimanın etkisiyle havalandım resmen. Oh püfür püfür… Gözlerimi bir açtım karşımda bizim kızlar. Pes yani onların bu butikte ne işi var. Büşra’yı gördüm. Acaba öldüm de cennete mi gittim diye düşündüm ama yan tarafımda Minhyuk’un koca kafası duruyordu. Tamam bu gerçek dedim kendime. İlerledik. Hiç tanışmıyoruz gibi karşıladı beni. Doğru ya biz ayrıldık. Beni terk etti. Ona bir pis bakış attım ve gıcıklığına butiği eleştirmeye başladım. Minhyuk depti birden “Sus ne olursun.” Dedi. Susmayacağım işte. Büşra yaklaştı. “Beğenmediyseniz kapı orada” dedi. “Hah! Sen kim oluyorsun?” dedim. “Büşra.” Dedi. “Ha! İki sene önceki beni terk eden Büşra.” Dedim. “Evet. O Büşra şimdide seni kovuyor.” Dedi. “Gitmiyorum burada provam var bir kere benim.” Dedim. “Şuan burada görevli benim.  Ölçünü alınca gidebilirsin.” Dedi. “Ama sen beni kovdun.” Dedim. “Seni kapı dışarı etmemi istemiyorsan yürü ölçü odasına.” Dedi. Geçtim. Ölçümü alıyordu. Ona sarılmamak için kendimi zor tuttum. Oğlum Jonghyun odun olmalısın. Tut kendini… Fighting! Yanlışlıkla iğne batırdı. Bir Ah! Çektim. “Dikkat etsene.” Diye bağırdım. Aklınca benden öç mü alıyor. Asıl öç alması gereken benim. O beni terk etti. Ben onu değil. Sonra bir kere daha batırdı. “Pardon bilerek oldu.” Dedi. “Siz kim oluyorsunuz da bilerek yapıyorsunuz.” Dedim. Bana baktı ve “Senin gibi birinin beyninden silinmiş olmak güzel.” Dedi. Bende “Sen asla doktor olma. Hastayı acıdan öldürürsün falan.” Dedim. “Sana mı kalmış benim doktorluğum. Ya adam gibi dur ya da…” derken onu tuttum ve kendime çektim. “Ya da ne??” dedim. Susmuş ve o güzel gözleriyle bana bakıyordu. Tüm odunluğum gitmişti. Uzun uzun bakıştık. Sonra içeri Minhyuk daldı. Hemen geri çekildi ve işimizin bittiğini söyledi Kızardığını görebiliyordum. Benden saklamasına gerek yoktu. Sıra Minhyuk’daydı.  Bekleme odasına geçtim. Bir bardak portakal suyu istedim. “Tam benim istediğim gibi.” Dedim. Çalışan “Büşra Hanım sıktı. “ dedi. Gözlerim onu aradı. Onu sordum ama çoktan gittiğini söyledi. Keşke keçi inadım tutmasaydı da ona sarılsaydım. Akşama gelir mi acaba??

 

#Minhyuk

 

Hyung emir vermişti. Jonghyun’u butiğe ben götürecektim. Jungshin bu işten sıyrıldı çünkü geçen gün Jungshin onu bir yere götürmeyi zorladığında karnına bir yumruk yedi. Hepimiz öldü sandık. O gerçekten tehlike biri. Büşra’nın yokluğu onu her gün daha psikopatlaştırıyor. Önüne gelene vuruyor. Tekme falan atıyor herkese. İyice psikolojisi bozuldu. Bugün beni öldürmezse iyidir. Neyse söylene söylene gittik. Bu butik bizim kızların çıktı. Tesadüfün bu kadarı. Bizim burning ilk onların olduğunu anlayamadı kuş beyniyle. Düşünüyorum da Büşra’sız bu çocuğun hali içler acısı. Koca 2 yıl geçti yine odun yine odun. Neyse şuana kadar ölmediysem şanslıyım. O provadayken ben kahve istedim. Ayşenur elinde kahveyle geldi. Beni görünce yanlışlıkla kahveyi üzerime döktü. Fena yandım. Sonra üstümü temizlemek için  çabalıyordu ve ben onu izliyordum. Birden kafasını yukarı kaldırdı ve bnu kuru temizlemeye yollamak istediğini söyledi. Bana kendi tasarımlarından hediye edecekmiş. Bana hediye ettiği pantolon tam bana göre oldu.  Boyu falan da . Belki de benim için dikmiştir. Çok yakıştığını söyleyip gülümsedi. Bu pantolonu hiç çıkarmam ki ben. Jonghyun’un işi bitince ölçü odsına ben geçtim. Ayşenur geldi. Ölçümü almaya başladı. Hiç konuşmuyordu. Ne kavga ediyorduk ne de konuşuyorduk. Sadece yaptığımız tek şey susmak. Olanlardan çok yıpranmışa benziyor. Onun beni bu kadar kıracağını düşünmezdim. Nazar mı değdi acaba. Biz çok iyiydik. Çok da mutluyduk. İşimiz bittiğinde ona baktım. Ağlıyordu. Yanına gittim ve gözyaşlarına sildim. Çok üzgün gibi bakıyordu. Ona sarıldım. O da bana hiç  konuşmadık. Sadece sarıldık. İçeriden ona seslendiler ve gitmek zorunda kaldı. Onu gördüğüm için çok mutluydum. Gülümsedim ve gittim. Jonhyun çok mutlu gözüküyordu. Bende öyle. Sırıta sırıta gidiyorduk ve ileriden kavga ede ede Jungshin ve Nurcen geliyordu. Nurcen arada bir duruyor Jungshin’e vuruyor. Jungshin’de ona. Ne oluyor böyle. Neden kavga ediyorlar. İkisinin suratı da bir karış İkiside ağlıyor. Ne oldu yine….

 

Umarım beğenmişsinizdir. Bir sonraki bölüm Jungshin ve Nurcen’in başından geçen komik olaylar sonucu ettikleri kavgaları göreceksiniz. Kenidinize iyi bakın… Bu arada bu bölümü Hilaliyildiz yani Yıldız kardeşime armağan ediyorum. Bundan sonra hikayeyi iki günde bir yanyınlamama ikna etti. Cumartesi görüşmek üzere….

Bölüm 17 (Sular seller...)

#Nurcen
 
 Malum dili çok severim bilirsiniz. Jungshin'den de ayrılmışken dil öğretmenliğine başlayayım dedim. Özel dil kursu veren bir yerle konuşmaya gidiyorum. Çok heyecanlıyım. Jungshin'den ayrılalı kendimi dile verdim. Çok geliştirdim. Bizimkilerde butik açmış. Ayşii mesaj attı atvasyon mu ne yaşamışlar. En fazla ne olabilir ki. Yani cnblue'yu görcek halleri yok ya. Aman her şey olabilir. Hayat ne desem tersi çıkıyor. Neyse binaya geldim. Ayyy çok heyecanlı. İçeri girdim. Çok büyük ve güzel bir yer. Asansöre doğru ilerledim. Tam asansörün kapısından girerken sıkıştık. Aynı anda girmeye çalışınca tabi olacağı bu. Sonunda beyefendi bana yol vermeyi başardı. 3 kişiydik. İki erkek ve ben. Ah akılsız kafam erkeklerle aynı asansöre binilir mi? Bazen gerçekten salağa bağlıyorum. Büşra bu konuda haklı. Neyse fazla konuşmayacağım. Çenem fazla düşüyor. 17. kata çıkmam lazım. Bu Koreliler de abartmış yani. 20 Katlı bina mı olur ya. Ölcem birazdan. Soldaki adam beni kesiyor, sağdaki de beni kestiği için adamı. Sağdaki adamım ya aferin koru beni. Yoksa gay mi? Tövbe ne diyorum ben. Ağzıma acı biber please! Neyse sağdakine odaklandım. O kaşlar, o saçlar, o başlar. Jungshin!!!! Bu tepkiyi yanlışlıkla sesli verdim ve adam onu tanıdığımı duyunca bir tırstı. Tırs bir zahmet adamım burada. Yani eski adamım. Ama bakılışa göre bizimki beni fena kıskanmış. Gözlerini adamdan alamıyor. Adam omzuma elini adınca Jungshin asansörün stop düğmesine bastı. Allah'ım ne yapacağız bizim oğlan bunu pataklıyacak. Sakin Nurcen Ayşenur'un söylediğini düşün. Meditasyon yap. Kendine gel. Derin nefes al ver. Durun ya bununeden ben yapıyosam Jungshin'in yapması lazım. Tamam Jungshin yumruğu vurucakken tuttum. Off kolum çok acıdı. Ah!! Diye bağırdım. Bu çocuğun cılız olduğuna bakmayın. Bu yumruğun o adama geldiğini düşündükçe içim bir garip oluyor.  Bir dakika ya eln adamına neden acıyorum. HEMDE BENİ KESEN ADAMA. Bu meditasyonlar beni uysallaştırıyor. Ah Ayşenur ah! Neyse elimi çektim. Ona dokunmak bile kalbimi... Tövbe ne diyorum ben.Adam bana bir daha dokuunca Jungshin beni arkasın aldı ve başladı adamı dövmeye. Dur etme dedikçe daha ok vurdu. Stop düğmesine bir daha bastım ve katımıza ulaştık. Adam fena halde kötüydü. Vayhaline ne yapalım artık önümüzdeki maçlara bakacağız. Of neyse bu adam dershane sahibi çıkmasa iyiydi. Adamı güvenlik görevlileri bile kutaramadılar. Neyse sonumuz yine karakol. Of ya buraya gelmekten bıktım. İkimizi de nezarete tıktılar. Neymiş adam şikayetciymiş. Eh bir zahmet şikayet etsin. Ağzını burnunu kırdı. Bir de gazetelere çıkacağız. Tüm Kore halkı bizi belledi artık. Baş belasının önde gideniyiz. Nezarette yan yana oturuyoruz. Bana bakıyor. "Ne bakıyorsun?" dedim. "Hiç..." dedi. Ha ha ondan ondan... Hiçmiş... "Sayende işimi de kaybettim." dedim. "Orada çalışmanı istemiyorum." dedi. Sana ne oluyor oğlum burda bekar bir insan duruyıor. Adamın buna attığı son yumruk dudağını patlatmış. Kıyamıyorum da kerataya. Çantama baktım işe yarayan bir şey var mı diye. Büşraaaa... Ya kız çantama küçün ilk yardım seti koymuş. Bende diyorum bu çanta gereğinden ağır diye. Öküz gibi olmuş. Omzum koptu be. Neyse onu çıkardım ve yanına gitti. "Ne var?" dedi. "Dudağın patlamış izin ver bakıyım." dedi. Güldü ve başını salladı. Bir dudakla beni kandıramazsın bir kere. Sus bakıyım. Kıkırdama. Ne olucağını zannediyor ki... Onunla barışcağımımı. Çok beklersin. Müslüman olda gel. Yallah... Kış kış... Neyse ona pansuman yaptım. Ee yani ister istemez biraz kalbinde kıpırtı oluyor. Biraz mı dedim. Pardon çok çok çok hızlı atıyor. EE bizi burdan kim kurtaracak. O Yonghwa'yı aradı. Çünkü diğerleri meşgulmüş. Bizimkileri aradım. Sadece Ayşii cevap verdi. İkiside geliyor. Ayşii telefonda yine mi karakolll... Diye bağırdı. Bu demek oluyor ki akşama kapışma var. Hele Büşra öğrenirse varya bu sefer ağız burun dalacak. Ottokee??  Allahtan Ayşii bir şey söylemez. Umarım...
#Ayşii
 Bu Nurcen yok mu?? Aişşşhh çinça... Büşrı'nın kulağına gitmese bari. Yeter yahu yeter. Her gün karakoldaız yani. Bu kadar kabahati işlemeyi nasıl beceriyoruz anlamıyorum ki. Neyse geldim sayılır. Arabayı parkettim ve hemen hızlı bir şekilde içeri girerken Yonghwa'yla karşılaştım. Anlaşıldı. Bu tek değil. Yanında Jungshin'de var. Of Allah'ım of! Neyse gidip amirle konuştuk. Adam çıkartırsa parayla çıkartırmış. 1000 liralık tazminat isteyince ikimizinde ağzı açık kaldı. "Düşündüm de bizim Jungshin orada kalsın." dedi. "Bencede bizimki zaten her gün burada." dedim. Neyse şaka bir yana nezarete indik. Bizimkiler uyuya kalmış. Bende diyorum burada kimse bağırmıyor. Jungshin Nurcen'e omzunu atmış. Nurcen'de ona dayanmış.
Ne oluyoruz. Siz barıştınız mı? Neyse Yonghwa'yla birbirimize bakıp gülümsedik.  Zaten butikte olanlar. Anladınız siz onu :D Ya ben bu adama dayanamam bana böyle bakmaya devam ederse. Sonra birden Nurcen uyandı. Bizi görünce "Oooo! Ayşii Hanım. Teşrif edebildiniz demek.Çıkar beni burdan." dedi. "Seni çıkarmayı düşünmüyorum. Sen çok pahalısın." dedi. Kore'de 1000 tl çok para demek. "Ne?? Hayır. Ayşii lütfen bak lütfen... Çıkar beni... İmdatt!!!" diye bağırmaya başladı. Jungshin'de uyandı. Yonghwa'da aynı tepkiyi verince başladılar yakınmaya. "Çıkarın bizi... " diye bağırıyorlardı. Diz çöktüler ve lütfen demeye başladılar. Nurcen dönüp "Hep senin yüzünden." dedi. Jungshin "Hayır senin yüünden." Bşladılar kavga etmeye... Allah'ım bunlar hiç akıllanmayacak mı? Sen sabır ver yarabbim. "O kadar parayı bulunca sizi çıkaracağız. Yonghwa'ya döndüm. Yarıya yarı ödemeye karar verdik. Aslında ilk baş erkek iç güdüleriyle hayır ben ödeyeceğim dedi ama biz sonuçta ayrıyız olmaz. Hemen yakındaki bir bankaya gidip para çektik. Maaşımı yedin bitirdin Nurcen. Neyse ne yapalım başa gelen çekilir.  Sende benden çekeceksin Nurcen. Sen bittin Nurcen. Nurcen. Nurcen… Neyse parayı toparlayıp adama teslim edince şikayetini geri çekti. Bizimkileri çıkardık ama hâlâ kavga ediyorlardı. Bunlar akıllanmaz. Bizim butikte bir sokak ötede. Arabaya binin dedim. Binmediler. Kavga ede ede gidiyorlardı. Yonghwa’yı da arabaya alıp onları takip ettik. Vakit geçtikçe hem birbirlerini suçluyorlardı hem de birbirlerine vuruyorlar. Bunlar akıllanmaz. İleride iki kişi gözüküyor. Ağızlarını açmış bizimkilere bakıyorlar. Bu Min ile Jong… Aslında öyle kavga ediyorlar ki bakmamak mümkün değil. Hep birlikte butiğe girdik. Ahahah! İşte atvasyon şimdi başlıyor. Butikten kim girdi bilin bakalım. Uzun süredir görmediğimiz biri. Yonghwa’nın sinir olacağı biri. Kangwoo … Onu gördüğüme sevindim. Çünkü beni mutlu etmek için elinden geleni yapıyor. Onu görünce bağırdım. Kang Woo!!! Giitim bir de sarıldım çocuğa. Yonghwa’nın bakışları görmeliydiniz. Git sen sabah çocuğa butikte umut ver akşam da Kang Woo’ya sarıl. Aslında sarılmak istemsiz oldu.  Butiği duymuş geliyim bir kıyafet  seçeyim demiş. İyi yapmışsın deyip hemen ona kıyafetleri göstermeye başladım. Döndüğümde Yong yoktu. Gitmiş. Acsba bu sefer biraz fazla mı abarttım. Kıskandırmasaydım keşke. Neyse olan oldu. Sonuçta değerimi anlasın. Bari bir görüşürüz deseydi. Üzülürüm ama. Ya aman be salak Ayşii ne tribe giriyosun. Sen çocuğu terk ettin üzerine bir de kıskandırdın. Çocuk çöktü tabi. Bu kadar işkenceye Windows 8 bile dayanmaz. Amam ya… Yine her şeyi berbat ettim. Aferin bana… Süperim diye boşuna demiyorum. İşleri berbat etmede yüksek lisans yaptım.  Neyseşimd tüm gün neden gittiği hakkında düşüneceğim. Çocuklara sordum ne zaman çıktı diye. Şimdi dediler. Hemen eşyalarımı aldım. Takip etmeye karar verdim.  Geçirdim gözlüğü, bağladım fları boynuma. Az ileride ellerine cebini sokmuş yürüyen birini gördüm. Başına siyah kapüşonunu geçirmiş, siyah gözlüklerini de takmış yürüyordu. O kadar üzgün görünüyordu ki. Dayanamıyorum onu üzgün görmeye. Of of! Az ileride çok güzel kahve yapan bir yer var. En dipteki masaya oturdu. Bende onun karşısına ama elime bir dergi aldım kendimi saklamak için. Garsona siparişi verip başını masaya koydu. Çok üzdüm sanırım onu. Bende buz gibi bir latte içeyim dedim. Bayılırım…  Onu izlemeye devam ettim. Çok güzel bir kız geldi. Sarıldılar. Yong ağlıyordu sanırım. Bu kız onu teselli ediyor. Bu kız da kim? Ya bu Yongumun yarasını sarar da Yongumu terk edersem. Yongun yüzü bana dönük oturuyor ve bir şeyer anlatıyor. Kız Yongun elini mi tuttu. Buna tepki olarak yanlışlıkla gözlüğümü indirmiş bulundum. Garsona işaret ettim ve latteyi paket yapmalarını söyledim. Yong elini birden çekti. Benim gözleri görünce çeker tabi. Öküz kadar açtım. Emin olun Yong gözlerimi hiç bu kadar büyük görmemiştir. Bana baktı ve açıklayabilirm gibi bir bakışını gördüm. Kahvem gelince son defa baktım. Gözümden istemsiz bir gözyaşı düştü. Onu görünce zaten kaltı buraya gelmeye başladı. Ondan önce davranıp hemen çıktım. Elinde kahvesi arkamdan geliyordu. Neden bu kadar ağlıyorum ki… Onu terk eden malın tekiyim. Tabi başka kıza gider. Malım mal.  Koşar adımlarla kaçmaya başladım.  Bir otobüs hemen atmalıyım yoksa beni yakalayacak ama kartım yanımda değil.  Bindim ve arkamdan geldi. Kartı varmış. Benim yerime de bastı ve en arkaya geçip oturdum. Yanıma geldi. Kulağımda kulaklık olduğunu görünce birini çıkarıp kendine taktı. Ne oluyo ya o benim kulaklığım. Onun söylediği geek in the pink şarkısını dinliyordum. Gülümsedi. Ne sırıtıyosun. Burada ağlıyorum ben. Duygusallığım batsın.  Pencereye yaslanmıştım. Vee gözlerim gidivermiş.
#Yonghwa
Uyuya kaldı ve başı omzuma düştü. Olamaz kalbim çıldırdı. Biri durdursun. Amacım onu kıskandırmak değildi. Onun orada olduğu bile bilmiyordum. Çok tatlı uyuyor. Elleri çok soğuktu. Ellerini tuttum. Bir kolumu da omzuna atıp ona sarıldım. Yüzünde bir tebessüm vardı. Fırsattan istifade ona ilk defa bu kadar yakındım. Gözlerim kapanıyordu. Açtığımda son durak diye bağırıyordu şoför.  Eyvah!! Neredeyiz biz?? Koreli olmama rağmen burayı bilmiyorum. Çok ücra karanlık ve korkutucu. Ayşii birden gözlerini açtı ve neredeyiz biz dedi. Emin ol bende bilmiyorum deyince çocukları aramaya karar verdik. Aradık aramasına da burası eve 1 saat uzaklıktaymış. Geç gelebileceklerini söylediler.  Yağmur yağmaya başladı. Ayşii şimşek çakınca korktu birden. Az ileride bir otel vardı. Bir oda kiraladık ama Ayşii’nin pantolonu kuruydu ama üstü ve saçları çok ıslaktı. Hemen banyodan havlu buldum iki tane. Başımıza sardık.  Benim kapüşonum ıslaktı. Onu çıkardım. Sırt çantamda en sevdiğim The Simpsons’lı tişörtüm vardı. Ona onu giymesini söyledim. Banyoda giyindi ve kurutma makinesiyle saçlarını kuruttu. Banyodan çıktığında ona bir kez daha aşık oldum.  Üzerinde en sevdiğim tişörtüm baya bol gelse de çok yakışmış. Saçları uzun ve dalgalı. Sanki yapılmış gibi. Aralarında sarılar var ama doğal. Gözleri ela ve teni süt beyazı. Karşımda parlıyordu resmen. O kocaman açtığım ağızıma bakıp “yakışmamış mı?” Diye sordu.  “Çok yakışmış.” Dedim hayransı bir bakışla. 1 saat onunla aynı odada olmak çok güzel bir şey. Ben ona bakıyordum. O da bana… Bu güzel bakışları bizimkilerin telefonları bozdu. Acaba ne olmuştu.
#Büşra
  Bizimkiler arabaya 6 kişi binemeyiz deyince piyango bize vurdu ve Jonghyun’la beni yalnız bıraktılar. Evde yalnızız. Bu hiç doğru değil.  Ben ona pis pis bakıyorum ve o da bana bakıyor. Gitar çalışması gerektiğini söyleyince ona gitarımı verdim. Onu izleyeceğim. “Bana hep böyle bakacak mısın?” dedi. “Evet. Çal da görelim gerçekten çok güzel mi çalıyorsun.” Dedim. Gıcıklık değil mi oğlum. Kes de çal. Başladı çalmaya. Bana my love şarkısını çalıyor. Bu bir göndermemi yoksa… Şımarmalı mıyım? Tamam susuyorum. İlk defa böyle bir romantiklik yapıyor odunumu kim ıslattı söyleyin.  Çalmayı bitirince uzun süre sonra ona kocaman gülümsemiştim. O da gülümsedi ve birden mutfağa gittim. Ne olduğunu anlamayıp çalmaya devam etti. İçeri girdiğimde şaşırdı. Ona portakal suyu sıkmıştım. “Güzel bir şarkının ödülü.” Dedim. Gülüyorduk. Sanki hiç ayrılmamıştık. Çok güzeldi. Aman Allah bozmasın.
#Ayşenur
 Çok fazla yağış olduğu için yolda kaldık. Trafik çok yoğundu. Arabayı Jungshin sürüyor. Yanında Nurcen arkada da Min ve ben. Yağmur o kadar hızlı yağıyor ki araba bile kliması olmasına rağmen soğuktu. Titrediğimi gören Minhyuk üzerinden montunu çıkardı ve yanıma yaklaşıp üzerimi örtüp sarıldı.  Bu romantik anı Nurcenler bozdu ve son ses rock açıp başladılar bağırmaya. Allah’ım biri kapatsın şu müziği derken bir baktım dışarıda sel var. Çığlık attım. Herkes bana döndü ve arabanın içi çok az da olsa su dolmaya başladı. Peki şimdi ne olacak?? Selin ortasında kaldık.
 
 
Beğendiniz mi? Bu sefer hem dram hem de komik yazmaya çalıştım. Bu bölümüzde hikayemizin hayran kitlesini artıran kardeşimiz  Mahinur Boice’a gelsin :D Kendisi bölümler erken gelsin diye de çok uğraştı. Bugün 1 günlük de olsa Eskişehir’e gidiyorum. Yuppi!!  İnsanın memleketi ayrı oluyor  tabi :D Pazartesi yeni bölüm de görüşmek üzere.  Kendinize iyi bakın…


Bölüm 18 (Doğruluk mu? Cesaretlilik mi?)

#Ayşenur
 
 Yanlış anlamadınız. Arabada az da olsa su var. Tırsıyorum. Ya ağzına kadar dolar ve boğulursak. Minhyuk seni seviyorum. Ne diyorum be tövbe. Bir psikolog gibi düşün. Sakin ol. Reelax. Şimdi rahatla. Bağdaş kurup yaptığım o hareketler herkes bön bön bakıyor. "Ne var? " dedim. Nurcen " Mal mısın? Burada boğulacağımızı düşünmedin her halde dimi?" dedi. Cevap gelmeyince öyle düşündüğümü anlayıp gülmeye başladılar. Zaten bir alay konusu olmadığım kalmıştı onu da olmuş bulunmaktayım. Süperim ya... Hayatta benim gibisini bulamazsınız.Hele Minhyuk sanırım yarım saat koptu. Of ya! Biraz sonra yol açıldı ve kapıları açıp arabadaki suyu çıkardık. Yolumuza devam etmeliydik. Trafikte açıldı açılmasına da 1 saat oldu. 1 saatte yolumuz var. Umarım Ayşii'ler iyidir. Başladılar yine müzik dinlemeye. Allahım ya... Metali kafam zaten kaldırmıyor. Bir de son ses dinlemeleri yok mu? Min ve bana dayanılmaz acı. Pardon Min mi dedim. Geri alıyorum. Adam zaten evde metalci gibi geziyodu. Kuru kafa falan... Tek göz de yap tam olsun. Neyse kaçamak kaçamak bana bakması hoşuma gitmiyor değil ama çaktırmıyorum. Hiç pas vermiyorum. Kendimi böyle de ağırdan satarım. Minhyuk yan tarafında bir şey gizliyor ama ne? Göremiyorum derken çaktırma dedi sessizce ve bana kırmızı gül uzattı. Ah kırmızı gül aşk demek. Kuzum ya... Kokladım ve tam gülümserken Nurcen ve Shin farkketmesin mi ima anlamın oo! Dediler ama öyle böyle değil. Aynı öküz böğürmesi gibiydi. Ya bi gojolunda gelin ya... (Yazar notu: Bu arada gojo Korece de defol manasına geliyor. Master's Sun izlediyseniz bilirsiniz. Joo Jong won style...) Min utacından gözlerini kapattı. O nasıl bir böğürmesir ya. Bu ikisi ne biçim bir çift be... Yiter be yiter... Çift mi dedim pardon biz onları sözde fterk ettik ama maşallah sevgiliyken bile bu kadar görüşmüyorduk. Pes bize yuh bize...  İleride çevirme var. Jungshin görünce bir garip oldu. "Yoksa ehliyetin yanında değil mi?" dedik hep birlikte. Yanında yokmuş. İyi halt yedik. Polis bizi durdurdu. Yok deyince cezayı bastı. Arabayı çekmek istiler ama son anda Min cebine bakıp benim yanımda ben süreceğim deyince anca bıraktı. Şükür. Zaten son günlerde biraz fazla atvasyon yaşıyoruz. Bu ne ya ne yani... Onlarla yer değiştirdik ama pişman olduk. Rock açtılar bu sefer. Üstelik depiniyorlarda. Beşik gibi sallanıyoruz. Ya biz ne kadar sessiz, sakin, hoş bir çiftiz. Siz neden öyle olamıyordunuz acaba? Of baş falan kalmadıü yani. Uçuyor. Uyuşturucu bağımlısı gibi hissediyorum. Kendimi benzettiğim şeye bak. Tövbe yarabbim. Daha önce hiç uyuşturucu kullanmadım ki nerden biliyorsam. Akıl mı bıraktılar sanki. Pislükler. Bu şarkı Shin ve Nurcen'e gelsin. Bu vaziyetler hayra alamet değil de durdum düşündüm. Yine niye beni buldu eziyetler aklımı nerde düşürdüm? Yeah! İyiki iç sesimi kimse duymuyor. Ne crazy bir iç sesim var. Gurur kaynağımsın iç ses... Sağol bacım dediğini duyar gibiyim iç sescik. İyice gitti benim kafa. Sözde psikolog olan benim. Kafam bozuk var mı?  Of ya bu yol da bitmiyor.
 
 #Ayşii
 
 Uyandım. Baktım bu beni izliyor. Kalktım ayağa başladım dolaşmaya.1 saat oldu bizimkiler ortalıkta yok. Korkmalı mıyım? Beni burada yam yam ile birlikte bıraktılar. Ben onu terk ettim bilmem anlatabiliyor muyum? Hem başka kızlarla da akıyor. Ondan git gide uzaklaşıyordum. Aramızda baya bir mesafe vardı. Bana döndü ve "o kız yüzünden mi?" Yok ebem yüzünden... Tövbe. Onunla arasında bir şey olmadığını ve sadece arkadaş olduklarını söylemeye çalıştı ama izin vermedim. Arkadaşmış. "Sana göre arkadaş ama o kızın seni arkadaş olarak görmediğinden eminim. " dedim. Kıskanmam hoşuna mı gitti ne? Üzerimdeki simpsons tişörtü onun gibi kokuyordu. Bu güzel. Onu sevmem bugün o kızı elini tutmasını ne yazık ki değiştirmiyor. Aslında sadece kendime sinirliyim. Onu asıl yam yam kızlarla yanlız bıraktım. Salak ben ya.. Dudağımı büzmüş pis pis bakıyordum ki. Bana dönüp "Kang Woo'da seni arkadaş olarak görmüyor." dedi. Adam haklı. Kıskandıralım derken vıncık oldu. Aferin bana. Bir işi de doğru düzgün yapsam göbek atıcam. Oturmaktan sıkıldım ve ayağa kalktım. Dolaşıp duruyorum. Otursana işareti yapıyor. Oğlum ben yerim de duramam ki sen kime işaret çakıyorsun artist. Gerçekten de telaşlandım. Dışarı da deli gibi yağmur bile dindi bizimkiler ortalıkta yok. “Neredeler acaba.?” Dedim. Hiç telaşlanmadan “Gelirler birazdan.” Dedi. Bu ne rahatlık ya… Benim içimde kurtlar dolaşsın sen böyle rahat otur. Oldu bir de çay söyleyeyim istersen. Masaj da yapıyım mı? Tövbe… Gittim ve odadaki küçük buz dolabından maden suyu alıp içmeye başladım. Bitince bana baktı ve ona şişeyi vermemi ve yere oturmamı istedi. Ne yani D C mi oynayacağız? Pes!! Hayatta oynamazdım ama biraz daha oturursam sıkıntıdan patlayacağım. Başladık oynamaya. Çevirdi. Bana geldi yess. Şimdi sana gününü göstereceğim. Doğruluğu seçti. “Ayrıldıktan sonra benden başkasına yan gözle baktın mı?” dedim. “Hayır.” Dedi. İnansam mı? İnanmamın sebebi oyunun başında doğruyu söyleyeceğimize yemin etmemizdi. Bak Yong yalansa 3 gün oruç tuttururum haberin olsun. Çevirdi. Olamaz. O soracak. Doğruluk dedim. Bana ona aşık olup olmadığımı sordu. Dereceleriyle. Delilik derecesinde mi yoksa normal mi? Diye. İlk bir yutkundum. Utandım. Kızardım. Birazda morardım. “Deliler gibi…” dedim. “Deliler gibi ne?” dedi gülümseyerek. Bu erkeklerin tamamını söyletme merakı ne? Anladın zaten ne olduğunu. Ne utandırıp duruyorsun. Adamı hasta etme Yong. “Aşığım işte…” dedim. “Nasıl aşıksın?” dedi. Of yetti be!! “Deliler gibi aşığım. Oldu mu?” dedim. “O zaman beni neden terk ettin?” dedi. “Bir çevirme de bir soru sorulur. Sorunu başka zamana sakla. Sen zaten cevabı biliyorsun.” Dedim. Bana baktı ve “Dinin neden bu kadar önemli. Bir din için neden beni bıraktın?” dedi. Bana böyle sorular sorma. “Çok önemli.” Dedim. “Seni anlayamıyorum.” Dedi. “Beni anlayamazsın.” Dedim. Anlayamaz. Hiçbir zaman da anlayamayacak. Şişeyi çevirdi. Bu ne ya yine o soruyor. Olmaz ki. Şişe bile ondan yana. Bu sefer de doğruluk dersem çok garip sorular soracak. Cevabını alınca ikimiz de üzüleceğiz. Bu yüzden cesaret dedim. “Hazır mısın?” dedi. Bana çok zor bir şey yaptıracak. Ne yaptıracak anlamadım. “Beni öp. 5 dk boyunca” Dedi. Yuh!! Olmaz. Andue… Aniyo… Ani… Sapık. Belliydi zaten. Yoksa bu oyunu neden oynayalım? Ah! O dilime acı biber sürseydim de cesaret demeseydim. Olamaz. “Hayır.” Dedim. “Oyun kuralları.” Dedi. OF YA TAMAM! Gittim ve yanağına bir öpücük kondurdum. Olmadı dedi ve dudağını işaret ettim. Yeter be yeter. İyice sapığa bağlattı. İyi ki butikte öptük diye hep de istenmez ki. Yaklaştım. Sırıtıyordu. Dudağımı büktüm belki vazgeçer diye ama işe yaramadı. İyice yaklaştım. Öpmeye çalıştım yapamadım. Yapamıyorum. Yapamayacağım. Hadi dermiş gibi baktı. “Süreyi başlatacağım.” Dedi. Bir de 5 dk boyunca. Allah’ım sana geliyorum yarabbim. Yakınlaştım ve öptüm. Aslında bu çok güzel bir durum ama Büş görse keser beni. Saat çalana kadar öpmeliyim. Öpmeye devam edersem ondan bir daha ayrılabileceğimi zannetmiyorum. Ona süre geçtikçe daha da bağlanıyorum. Biri buna dur demeli. Geçti geçti ve saat çaldı ama biz kendimizi kaptırdık derken telefon bütün her şeyi bozdu. Çok utanıyorum kendimden. Bizimkiler nerede olduğumuzu sordular. 20 dakikaya buradalarmış. 20 çok fazla.  Şişeyi çevirdim. Bu sefer şans benden yana.  Cesaret dedi. Camdan çık ve Ayşe Nur’u çok seviyorum. Ona deliler gibi aşığım de.” Dedim. Bunu yap da görelim. Yallah Yong yallah… Güldüm. Bunu yapamayacağını hayranlarının olduğunu söyledi. Beni ilgilendirmez. Beni öperken hayranların yoktu sanki. Çıktı ve bana son bir defa baktı. Onun kariyeriyle oynadığımı fark ettim ve Ayşi derken ağızını kapatıp onu odaya geri soktum. Bana sarıldı ve gözünden yaşlar süzüldü. Allah'ım ben böyle olsun istemedim. İçim acıyor. Ona sıkı sıkı sarıldım. " Çok üzgünüm. Ben düşünemedim." dedim. "Neden beni durdurdun?" dedi. "Bunu sana yapamazdım." dedim. Bana daha sıkı sarılmaya başladı ve"Teşekkür ederim." dedi. Ah canım ya kıyamam ben sana. Oturttum onu koltuğa. Yasladı başını bana. Başını sıvazladım. Bir tanede anlına öpücük kondurdum. Sonra uyuya kaldı. Bu arada telefonumuz çaldı ve uyandı. Ona gülümsedim. Üstümde Yonghwa'nın tişörtüyle kalmak zorunda kaldım. Kıyafetlerim kurumadı. Aşağı inip odanın parasını ödedik ve çıktık. Araba 5 kişilik ve biz 6 kişiyiz. Yonghwa'nın çok uykusu vardı. Bagaja binelim dedik. Bagaj zaten arabnın içiyle bitişik. Yani boğulmayacağız. Yapcak bir şey yok. Bagajda sanırsın yatak. Yastık ve örtü var. Yastığı koydum ve bindim. O da yanıma bindi ve bana yaslanıp uyumaya başladı. Üstünü örttüm. Başını sıvazlamamı istedi. Klasik yengeç burcu. Ne anlıyolarsa. Ceyda ve annemin kulakları çınlasın. Başladım başını okşamaya. Biz yeniden sevgili gibiyiz. Resmiyette olmasa da öyle gibiyiz.
 
#Nurcen
 
 Geri dönüş o kadar sıkıcı ki. Yong uyuyor diye Ayşii çıt çıkarttırmıyor. Pis ya... Jungshin ve ben sıkıntıdan tam patlayacaktık ki yanımızda getirdiğimiz tabletlerimiz aklımıza geldi. Başladık bağlantılı futbol oynamaya. Nette bir oyun var haxball diye. Grup oluşturduk ve milleti eziyoruz. Gurubun mr and mrs stinker. Bay ve bayan gıcık manasına geliyor. Tam bize uygun bir ad olduğunu düşünüyorum. Sizce nasıl millet? Birden eve geldiğimizi hissettim. Olamaz gerçekten eve gelmiştik ve saat gece 2. Yuh! Ne ara bu kadar geç oldu. Bir türlü elimizden oyunu bırakamazken şarjımız bitti. Olmaz. Eve girdik. Hiç ses gelmiyordu. Bizimkiler nerede acaba? İçeri girdik. Film izlemişler ve film bitmiş. Masanın üzerinde portakal suyu içilmiş kşrli bardaklar ve bizimkiler kanepede birbirlerine sarılarak uyuyakalmışlar. Onlarla hemen bir selfie çekindik. Sesi duyan Büş bağırmaya başladı. Bağırarak kovalamaya desek iyi olacak. Ne yani ima da mı yapamayacağız? İmasız olur mu hiç? Olmaz. Elimizden zor kurtulur artık."Şok Şok Şok... Edepli ablamız Büş ayrıldığı sevgılısıyla kaçamak mı yapıyor? Az sonra..." dedim ve koşmaya başladım. Jonghyun ise gözlerini zor açıyor yavrucak. Bir de Büş'ün haline gülüyor. Büşra'da sırıtma diye bağırıyor. Çocuk ne yapsı yani gülmesin de şişsin mi? Heheheheh!
 
#Büşra
 
 Uyurken selfie yapmışlar bir de. Allah'ım ben katil olmayayım da kimler olsun. Bir çakarım on metre değil ta Türkiye'ye uçarsınız. Bu arada bu sarsuklar Ayşii'leri almaya gittiler ama Ayşii'ler ortada yok. Sordum sarsuklar arabada unutmuş onları. Diyorum beyin yok ya. Bunların beyin hücrelerini öldüre öldüre mal ettim. Kendimle gurur duyuyorum. Aferin bana. Gittik hemen bagajı açtık. Anam ne de güzel uyuyorlar. Jungshin ve Nurcen yine selfie çekindiler. Başlatmayın selfienize falan. Depcem bir tane görceksiniz. Sinir hastası oldum be. Yongu uyandırdık ama Ayşii bir türlü uyanmıyor. Nurcen güldü ve "Benim deney farem o. Üstünde depindüseniz yine uyanmaz." dedi. Yonghwa geçti ve onu kucağına aldı. Ne kadar da romantik. Gözlerim doldu. Sen git üstünde depin uyanmasın, Yong kucağına alınca uyan. Ne bu şaka mı? Comic olmayın please!! Başladık oturmaya. Bari bir film daha izleyelim dedik. Mısır patlattık ve içecek getirdik. Işığı södürdük film izliyoruz. Yan taraftaki komşu bağırmaya başladı yardım edin diye. Birden dışarı fırladım. Koşarak karşı yoldaki komşuya doğru giderken birden çığlık attım. İmdat!!!

Umarım beğenmişsinizdir. Pazartesi yayınlayamadığım için üzgünüz. Yeni bölüm yarın yani Çarşamba günü gelicek, Kendinize iyi bakın. Yorum, vote ve beğenilerinizi mutlaka bekliyorum.

Bu arada hikayeyi farklı yerlerden okuyabilirsiniz.

wattpad : http://www.wattpad.com/story/12670521-my-love

facebook sayfamız: https://www.facebook.com/cnblue.turkishboice.1234?sk=notes


Bölüm 19 (Helloween)

#Büşra
 
Gözlerimi kocaman açtım. Allah'ım sana geliyorum. Karşımda siyah maskeli adam bana doğru bıçak tutuyordu. Ne yapacağım? Dur tamam sakin ol. Rahatla. Geçecek. Arkamdan kızlar geldi  koşarak. Adam birden tuttu beni ve boğazıma bıçağı dayadı. Ne yapacaktım. Biribeni kurtarsın yoksa korkudan altıma yapacağım. Onlara baktım sulu gözlerimle. Sonra iki damla yaş süzüldü. Sanırım herşeyin sonuna geldik. Bu adam da Allah korkusu da yoktur. Ya beni öldürürse. Kang Woo adama vurdu ama adama birşey olmadı. Adam bıçağı aldı ve bana sapladı. Birden yere düştü. Boynu değil ama tam böbreklerimde bir yere sapladı. Gözlerim git gide kararıyor. Tek gördüğüm Jonghyun başımda ağlıyor. Ona son defa baktım ve "Seni seviyorum." dedim.  Ondan sonrası karanlı karanlık karanlık... Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Allah'a şükür bir şeyim yoktu. Jonghyun başımdaydı. "Ya diğerleri,?? "dedim. Jonghyun anlattı." Ayşii en son seni o halde görünce biz çocuklarla adamı döverken yanımıza geldi (Yong ne kadar kızsada) ve adama öyle vurdu ki adam uçacak sandım. Sonrada birden bayıldı. Sanırım olanları kaldıramadı. Onun bayıldığını görünce Nurcen "Ne yaptın onlara pislik. Aşağılık ucube..." diyere dövmeye başladı. Hepimiz ağızımız açık izliyorduk. O an düşündüm ki bunların karakola düşmesi normal. Adama vurdu vurdu ve en son adamın ona çakmasıyla dayanamadı ve bilinci kapandı. Şimdi iyi. En son Ayşenur geldi ve ilk adamı saçından sürükleyerek duvara çarptı sonra bir güzel patakladı. Tam işimi bitirmişken adam Ayşenur'u bacağından çekti ve başını fena halde merdivene vurdu. Şimdi o da iyi. Kang Woo ise olayları izledi. Sözde evi soyulmuş." dedi. KAng Woo malı yüzünden buradayız. Bizi bir günde düşürdüğüne bak. Utansında yerin diblerine girsin. Bir de erkek olacak. Bizim kızlar bile ondan daha iyidir. Yerinden doğruldum. Jonghyun birden kaşlarını çattı. NE oluyoruz be gidicem gidicem dedim sana trip yapma da trip yapmaa... NEyse şarkının vakti değil. Baktım böye olmuyor tuvalete gitmesini bekledim. Baktım bunun tuvalete gitmesini de bekleyemeyeceğim. Hemşireden koca bir şişe portakal suyu istedim. Nasıl olsa portakal suyuna hayır diyemezdi. Geldi ve hepsini ona içirince bir tuvalete koşuşu var anlatamam. HEmen yerimden doğruldum. Bir Ah! çektim. Çekmez olaydım. Benimki içerden bağırıyor "iyi misn?" diye. Cevap verdim ve hemen dışarı çıktım. Acaba neredeler. Size kısaca tipimi özetlemek istiyorum. Klasik hastahane elbisesi ve serum takma yerini aldım elime sürüyerek gidiyorum. Acaba bizim kızların odası nerede. Bilgisayarda görevli vardı. Bu yüzden yandaki masada duran vazoyu aldım. Görevlinin kafasına indirdim. Bayılmıştı. 5 dk vardı. Hemen gittim ve görevlinin bilgisayarına girip nerede olduklarını öğrendim öğrenmesine ama kolidor da biri adımı bağırıyor. Kafamı bir çıkarttım Jong. Olamaz. İşi berbat edeceksin. Dostum gojo... Neyse hemen masanın altına girdim. Görevlinin bayıldığını görünce ilk beni kaçırdılar mı? diye düşündü. Daha sonra kızların yanın olabileceğimi mırıldandı ve kızların odasına doğru gitti. Oğlum beni kaçıracak adam daha doğmadı. Bende arkasından takip ediyorum tabi. Arkasını dönünce de yok oluyordum. Ne telaşlandı be... Bu kadar seviliyor muydum? Şımardım. Dokunsan ağlayacak. İlk Nurcen'in odasına gitti. Nurcen uyuyor sanırım. Bu yüzden Jungshin'de beni aramaya koyudu. İlerlediler. Fırsattan istifade odaya girip dosyasına baktım. Durumu gayet iyi. İşte bak buna sevindim. Odadan çıktım. Az ileride bizşmkilerin Ayşenur'un odasından 3 kişi çıktıklarını gördüm. Bu sefer de Ayşenur'un odasına girdim. Ayşenur beni görünce şaşırdı ve onların beni aradığını Jonghyun'un çok endişelendiğini anlattı. İçim kötü oldu. Bende o izin vermediği için kaçtım. "Unutma beni görmedin,duymadın,bilmiyorsun." dedim. Hızla çıktım. İleridelerdi Ayşii'nin odasında pusu kurmuşlardı. O sıra birden hemşireler doktorlar yeni gelen bir hastaya koştular. Kalabalıktan istifade edip Ayşii'nin odasına girdim. Ayşii zavallım gözleri şişmiş ağlamaktan. Oksijen maskesiyle oturuyor. Beni görünce çığlık attı ve çok sevindi. Kızım mal mısın? Yahu!! Sus. Gizlice geldiğimi söyledim ama iş işten geçti. Yonghwa birden içeri daldı ve "ne oldu?" dedi. Tabiki de beni bulamadı. Oradaki dolaba saklanmıştım. Ayşii "Sadece böcek gördüm ve susadım." dedi. Yonghwa "dolapta su olacatı 1 dk" deyip saklandığım dolaba doğru geliyordu. Buraya kadarmış. Of ya!! Ayşii birden bağırdı. "Dur açma orayı. Susadım mı dedim ben? Ben sadece böceği görünce birden bağırdım sasamadım yani sessiz olamadım manasında dedim." dedi. Aferin iyi kıvırdın. Yonghwa "HA!!" deyip çıktı acaba kapıdalar mı? Kapıyı araladım yoklardı. Hemen çıktım ve odama geri döndüm. Çokyorulmuş yatıyordum ve 4'ü ve polis içeri daldı. Yong" Jonghyun kız burada işte." dedi. Jonghyun mal mal bakıyordu. "Nasıl ya??" dedi.Garibim şaşkın şaşkın bakıyor. Ay kıyamam ya... Sır söyleyemem. Işınlandım da geldim. Hepsi birden geçmiş olsun dedi. Şımarmadım. Sakinim. Polis Jong'a dönüp "Psikiyatri bölümüne görünseniz iyi olacak."dedi. Hepimiz gülmeye başladık.
 
#Yonghwa
 
 Büşra'nın odasına baktığımızda Büşra odada yatıyordu. Ne yani bizim Jonghyun boşuna mı bizi bu kadar telaşlandırdı. Eminim ki bu kız bir şeyler karıştırdı. Aman neyse. Hepsini taburcu ettirdik ve çıkardık. Yarın çok güzel bir gün. Cadılar bayramı. Acaba ne kostümü giysem.  Ben simpsons karakterlerinden olurdum ama kendimi ifşa etmiş olacağım için zoro olmayı düşünüyorum. Eminim kızlar cadılar bayramı olduğunu bilmiyorlardır. Kızları evine bıraktıktan sonra çocuklarla bir plan yaptık. İlk defa cadılar bayramında onları korkutacaktık. Eve gittik ve hemen ne olmamız gerektiğini düşündük. Ben zoro olacağımı söyledim. Jonghyun vampir olacakmış. Jungshin frankestain ve Minhyuk'da kurt adam olacakmış. Heyecandan akşam zor uyudum. Yarın harika olacak. Ertesi gün akşam üzeri giyindik ve makyaj yaptık. Fanlar bile yolda bizi tanıyamadılar. Kızların evine gelmiştik. Kapıyı çaldık. Evde yoklar mı? acaba derken kapı açıldı. "Şaka mı şeker mi? diye bağırdık. Ses gelmedi. Endişelenip içeri girdiğimizde pecerenin önünde korkunç birşey var ve elbisesi arkadan açılan pencereden dolayı uçuşuyor. Bu bu ölü gelindi. Bize doğru geliyordu. Bir yutkunduk ve ilerlemeye devam ettik. Balkonda gözüken biri ulumaya başladı. Kurttu. Gitgide kormaya başladık ve ileri adım yeri geri adım atmaya başladık. Oradan birden şömine yandı ve frenkestien çizgi filimindeki siyah beyaz saçlı kadın ortaya çıktı. Birden arkamızı dönüp koşmaya başladık. Birden sokak kapısı kapandı ve Jonghyun çığlık attı. "Bir varlık beni ıssırdı." diye bağırmaya başladı. Vampir vampiri ıssrıdı. Bu bir skandal. Bu ev gittikçe korkunç olmaya başladı derken kızlar güldü ve ışığı açtılar. Onları korkutalım derken onlar bizi korkutmuştu. Ayşii "Bir fikrim var." dedi. Hep birlikte dinledik ve uygulamaya karar verdik. bu sefer KangWoo'yu korkutacaktık. Evde yoksa nasıl korkutacaktık işte onu anlayamamıştım. Ayşii kendi evlerinin anahtarını aldı ve "gelin" dedi. Balkona çıktık. Balkonları bitişik gibiydi. Atladık ve eve girdik. Herkese planı anlattık. Kızlar aynen bizi korkutları gibi korkutacaklardı. Bizde verilen görevi yapacaktık. Kangwoo'yu korkutmak. Hep bu anı bekledim ben.
 
#Kangwoo
 
 Kızları korkutmak için kapılarını çaldım ama yoklar sanırım. Neyse deyip evime girdim. Sanırım balkon kapısını açık unuttum. Burası buz gibi olmuş. Gidip kapatsam iyi olacak dedim ve odaya girdiğimde birisi balkonun önünde. "Kimsin sen?" diye bağırdım. Bana döndü ve çığlık atmaya başladım. Bu ölü gelin ve bana doğru geliyordu. Birden iki kişi balkonda ulumaya başladı. Benim evime nasıl girdiler.Bunlar da kim? Altıma yapacağım şimdi. Uluyan iki kurt insan içeri girdi ölü gelinin yanında durdular. Geri geri adım atmaya başladım. Birden şömine yandı. Frenkestaindaki kadın. Hani şu siyah beyaz saçlı olan. Oturuyordu. Geri adım atarken arkamda bir şeye çarptım ve başımı kaldırdığımda benden baya uzun bir frenkestain. "Nereye?" dedi. Birden altımın ıslandığını farkettim. Altıma baktığımda olamaz dedim ve kapıya doğru koşmaya başladım. Kapı birden kapandı ve kapıda zoro vardı. Bir çığlık dahah geliyor. Geri geri ilerlerken iki kişi biri sağımdan diğeri solundan beni ışşırdı. Bunlar vampirdi. Bu kadarına dayanamadım ve yere düşüp bayıldım. Gözlerimi açtığımda koltukta yatıyordum. Her yer düzgün. Hiç dağınıklık yoktu. Altıma baktım biraz ıslanmış. Şömineye döndüm hiç yanmamış gibiydi. Balkon kapısı da kapalıydı. Demek ki rüyaydı dedim. Birden kapı çaldı açtığımda Ayşii'ydi. "Günaydın.Daha demin bir çığlık duyduk da iyi misin diye bakmaya geldim." dedi. "Çok korkunç bir rüya gördüm. Gerçek gibiydi. Dün siz neredeydiniz?" dedim. "Evde yoktuk. Bir işimiz vardı." dedi. Gitti ama ben kendime gelemedim. Olanlar sadece rüyadan ibaret miydi? Nedense bana çok gerçeksi geldi. Neyse en iyisi unutmak. Evde yürümeye başladım ve boynumdaki acıyı hissettim. Bu dün beni ıssıran iki vampirden kalma olabilir mi? Dün gece yaşadıklarım rüya değilse ne?
 
#Ayşii
 
 En son bunlara daynamayan Woo bayıldı. Olanları rüya gibi göstermek en mantıklısıydı. Öyle mal mal bakmakla olmadığını anlasın isterdim ama bu kadar korku ona yeter de artar. Zaten bu cix fikirbenden çıkmıştı. Ben ya ben... Sustum. Hemen çocuklar onu kanepeye taşıdılar. Uyuyakalmış pozu da verdiler. Her yeri toparlayıp kapıdan çıktık bu sefer. Sabah olunca ne olduğunu çok merak ettik. Piyango bana vurdu ve hâl hatır sormak için gittim. Yazık gerçekten de rüya zannediyor.  Bilmiyor ki oysa gece boyu gülmemek için kendimizi zor tuttuğumuzu. Hele o altına yapışında varya kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Çocuklar zaten dün akşam en son sokakta kahkaha atarak gidiyorlardı. İyi korkutmuştuk. Eve girmek biraz yasa dışıydı ama yine de yakalanmadık. Dün gece malum cadılar bayramı herkes dışarıdaydı. Bizim Büş ve Ayşenur uyuya kaldı. Bizde Nurcen ile aynı anda aynı şeyi düşündük ve dışarı çıkıp biraz eğlenmeye karar verdik. Hemen hazırlanıp çıktık. Balkabaklarıyla süslü yolda ilerledik. Bir kapıyı çaldık. "Şaka mı şeker mi?"diye sorduk. Şaka dediler. Espri olarak ne yapsak ki diye düşündük. Nurcen "Zenci kadın neden sürekli koluna bakarak makyaj yapıyormuş? Karakolda ayna var da ondan!" dedi. Ben kusma işareti yaparak iğrenç derken Koreli çocuk gülmekten yere yattı ve bize biraz şeker verdi. Yürümeye devam ettik. Bir kapı daha çalıp soruyu sorduk. Şaka dedi. Ben "Adamın biri hakkını aramış meşgul çıkmış." dedim. Bunada resmen yarıldılar. Bu Koreliler bir alem. Türkiye'de bu espriyi yapsak dayak yemekle kalmaz gazetelere iğrenç espri yapıp üzerine bir de dayak yediler diye çıkardık. Nurcen'le baya eğleniyorduk anlayacağınız. Nurcen iğrenç espriler üzerine uzmanlık bile okuduğu için sabaha yetecek kadar esprimiz var. Tam gaz devam. Bir ev gördük. Gerçekten korkunçtu. Burası mahallenin korkunç adamı PArk'a aitti. Adamın katil olduğunu söylüyorlar. Cesaretimizi topladık ve kapısını çalmaya karar verdik. Kapı açıldı ve içeri girip soruyu sorduk. Cevap yoktu. Dışarı çıkalım işareti yaparken birden kapı kapandı. Gidip kapıyı açmaya çabaladık ama açılmıyordu. Söylentilere göre içeri giren bir daha dışarı çıkamıyormuş. Şimdi ne yapacaktık. Yong seni seviyorum. Beni affet. Bir ses bizi çağırdı ve uzun kolidorda ilerlemeye başladık. Şimdi ne olacaktı??
 
Umarım beğenmişsinizdir. Yakında final yapacağım. ÜZülmeyin mylove 2'yi yazmayı düşünüyorum tabi istek olursa. Yb haftasonu gelecek. Kendinize iyi bakın...

 BÖLÜM 20 (Final) THE END

#Ayşii

Anlayacağınız Nurcen ile başımızı yine belaya soktu. Hadi hayırlısı. Bu beladan da sıyrılırsak helal olsun bize. Hep o içimizdeki lucifer yüzünden.Kes sesini seni dinlemek istemiyorum. Zaten işim başımdan aşkın. Tam Yong ile barışmışken ölmek istemiyorum. Tam 2 sene boyunca aşk acısı çektim ben amca. Şimdi beni buralarda böyle öldürme. Pardon barıştık demişim. Biz barışmış gibi gibiyiz yani. Aman ya neyse. Uzun kolidorda yürümeye devam ediyoruz da ne biçim ev ya bu. Labirent gibi. Hatta gibisi fazla. Döne döne ilerledik ve sonunda mum ışığıyla aydınlatılan bir odaya girdik. Orada biri vardı. Odanın karanlık tarafında. Yürümeye devam ettik. Birden o karanlıktan korkunç adam çıktı ve bize çok cana yakın bir "merhaba!" dedi. Şaşırmakla kalmadık ama bizim Nurcen gitti amcanın elini öptü. Yuh! Kzım ya bize Hansel ve Gretel' deki cadı gibi yedirip yedirip sonra o da bizi yerse. Bu Nurcen oturdu. Yiyor da yiyor. Yanakları tıkınmaktan kıpkırmızı oldu. Amca bana da uzattı ama gram yemedim de içmedim de. Nurcen amcaya sordu "Sana neden korkunç diyorlar?" diye. Kızım ne yapıyorsun. Adamın deli damarına basma. Kudurtcan şimdi. Allah'ım sana geliyorum yarabbim. Amca anlatmaya başladı."Seneler önceydi. Arkadaşım ve ben aynı anda bir kıza aşık oldu. Kız önce beimle oldu sonra ona gitti. Bir gün aşkın gözlerimi kör etmesiyle arkadaşımı vurdum. Çok pişmanım. Sonra kendimi evlere kapattım. Kimseyle konuşmadım. Herkese kötü davrandım. Beni ziyaret eden tek kişisiniz. Kimse beni sevmez." dedi. Bir yutkundum ve amcayı teselli etmek için elimle omzunu okşadım. Yazık. Gerçekten iyi biri sanırım. Aşk insana neler yaptırıyor. Düşünseniz ya Yong için Nurcen'i öldürdüğümü. Ay! Allah korusun. Tıyamam Nurcen'ime. O anlatıyor biz de dinliyoruz. Amca saatler geçtikçe daha sevimlileşiyordu. En sonunda bizi kapıya kadar götürdü. "Seni tekrar ziyaret edeceğiz amca. Sende bize gel lütfen..."dedik. Vedalaşıp evimize gittik. Bugün öğrendiğimiz ise insanlar aslında kötü değiller. Sadece geçmişte yapılan hatalar yüzünden bu haldeler. İnsanların gerçekten iç dünyasını bilmeden onları yargılamak çok kötü bir davranış. Siz siz olun ön yargılı olmayın. Ben hep ön yargıyla baktığı insanlarla yakın arkadaş oldum.Herkesin arkasından iftira attığı insanları dinleyerek anlayarak yakın oldum. Bence sizlerde böyle yapmalısınız. Ön yargı hayatta ki en kötü şeylerden biridir. Bu lafları Nurcen'e de söyledim ama dinlemedi. Neymiş çok uykusu gelmiş, kafası basmıyormuş. Kızım burda altüstü ders çıkartacaksın dedim ama dinlemedi bile.Kızım burda ama dinlemedi. Neymişçok uykusu gelmiş, kafası basmıyormuş. Kzım burda fizik çözmüyoruz yani. Alt üstü bir ders çıkartacaksın.  Bu kadar zor mu ya!! Yakınıyorum şuan. Hatta gece yarısı sokak ortasında böğürüyorum bizimkinin verdiği tepki esnemek. Harikasın gerçekten. Eve geldi bizimkiler uyuyor. Birde ağızlarını açmışlar. Dururmuyuz selfie geliyor. Selfie çekindik ama Büş ile Ayşenur'un halini görmelisiniz. Ayşenur koltukta ters yatıyor. Sırtını yaslayağı yere oraya ayaklarını koymuş. Beyin kanamasından ölcen şimdi. Büş ise bacakları Ayşenur'un göbeğine uzatmış. Açmış ağızını da fosur fosur uyuyor. Eh selfieyi ne yapmalıyız. Tabi ki Yonglara atmalıyız. Ya ne kadar kötüyüz ya... Bizim kadar bad bir insan bulunamaz.
 
 
Türümüzün tek örneğiyiz. Neyse whatsapp'da grubumuz var. Uyandıklarında bu mesaj onlara da gidecek olsa da bu riski alıyoruz. Baktık çevrim içiler. Şok! Bu saatte Yong burda ne yapıyor? Hey luciferin sesini tekrar duyar gibiyim. Neyse kıskançlık yapmayacağım.Girip selam yazsamda kimse beni tınlamadı. Durumda da FNC eğlence... Yazıyor. Bu da ne? Bu benden habersiz eğlencelere mi gitmiş? Nurcen zaten çoktan uyumaya başladı. İyi de bundan bana ne? Umrumda değilsin Yong. İnternetimi de kapattım. Yattım ama olmuyor. Bir türlü uyuyamıyorum. Kıskanıyor muyum ne? İlk defa birini kıskanıyorum. Of ya yeter gerçekten. Bir türlü uyuyamadım. Kalktım dışarı çıktım, dolaştım. Sabah oldu. Tık yok uykumdan. Kıskanmak böyle bir şeymiş. Sabah saat 5 gibi onların evinin ordan koşarak geçiyordum ki bunlar arabadan indi ama Yong felaket. Sarhoş mu bu? Gözlerimi pörtlek gibi açtım. Hayallerim yıkıldı. Müslüman yapmak istediğim insan kolunun altında yarı çıplak gibi her yerini açık elbiseli bir kızlar gidiyorken, ayriyeten sarhoş ve kızın yanağına bir öpücük kondurduğu an beni fark edince." Açıklayabilirim.Çadılar bayramı olduğu için eğlenmeye gitti şirketle." dedi. Bak bak kızda utanmadan elini falan tutuyor. Arabadan sadece Jonghyun indi o da içmemiş ve Yongu almaya gitmiş. Diğerleri pencerede olayı görünce indi. Kıza döndüm ve kötü bir atış attım. Jonghyun " Bir şey olmasına izin vermezdim zaten. O sadece çok içti kendinde değil." dedi. Ona baktım. Ondan anca bu kadar iğrenebilirdim. Bu kızla sarmaş dolaş görünce haliyle sinirden kudurdum ve bir tane tokadı yapıştırdım. Benden beklemediği bir şey olsada bunu haketti. "Bir daha sakın gözüme gözükme..." dedim. Koşarak eve gidiyordum ki kolundan tuttu. "Gitme." dedi. "Çok geç. Bundan sonra biz diye bir şey yok." dedim. İlerlemeye devam ettim. Eve geldiğimde hıçkırıklarımı duyunca Büşra hemen uyandı. Gittim ve ona sıkıca sarılıp "Bu sefer gerçekten bitti." dedim. "Dur otur şuraya anlat." dedi. Olanları anlatınca bana hak verdi. Biraz dinlenmek istediğimi söyleyip odama çıktım. Yere oturdum ve ağlamaya başladım. Bu olanları artık kaldıramıyordum. Birden telefonum çaldı. Gelen telefonla birden ayağa kalktım ve dolabıma doğru yöneldim.

#Büşra

 Ayşii için gerçekten çok üzüldüm. Yong'u gidip panda yapasım geldi. Panda derken bir gözü mor bir gözü beyaz. Emin olun ona ancak bu yakışır. Acaba Jong'da böyle şeyler yapıyor mu? Ajanlığa başlayacağım da yalnız Ayşii tam yerinde basmış. Yoksa kimse söylemezdi zavallıma. Neyse olan oldu artık. Bende zaten duş alıp çıktım evden. Eh malum tıp bitti şimdide psikiyatri okuyorum. Hayatım okumakla geçiyor. Vay be! Yaşlandım. İlk senem psikiyatride ama eğitimde bile diyorum ki ne psikopat insanlar var be... Olmayacak hayalare kapılıp şizofrene bağlayanlar da var. Hastane yoğun. Bir türlü vakit bulamıyorum. Bir hasta geldi ve şefim onunla benim ilgilenmemi istedi. Kız cnblue fanı. Oturdu ve ona anlatmasını söyledim. Kız Jonghyun'la hayaller kura kura şizofren olmuş. Bana dedi ki " Jonghyun'umun hayatında bir kız var. Biliyorum. Beni iğleştirmezsen onu öldüreceğim." dedi. Yurt dışında ne yazık ki böyle fanlar var. Türkiye'de bile var. Yavrum sen daha bit kadarsın. Bir kendine bak bir ona. Abin yavrum o senin. Küçükken bende hayal kurardım ama bu kadar değil. Hayalin dozunu kaçırmamak lazım. Kız öyle deyince ben bir yutkundum. Bilmiyor ki o benim adamım. İyi ki bu sevgili işleri falan gizli oldu. Yoksa şimdiye ruhuma anca Fatiha okurdunuz. Eh! Kıza güzelce anlatıyorum ama anlamıyor. Psikopat ya ben bununla uğraşamam. Çakcam ha bir tane. Tamam sakin ol sinirlerina hakim ol derken kapı çaldı. Kim gelsin Jong. Ya bir git be! Neden şimdi ha? Beni öldürtmek mi istiyorsun? Ben bir yutkundum. Çık işareti yaptım ama kız bunu gördü ve üzerine atladı resemn. Len!(içsesim bile kibar ya... Lan değil len yanlız. Kibarca...) Çek adamımın üzerinden kollarını. Bak kızım ben sinirlenince insanın burnundan girer ağzından çıkarım. Adam ol! Jonghyun şaşırdı ve onu bırakıp bana doğru gelip yanağıma öpücük kondurunca kız başladı. O sensin. Seni öldürüceğim diye. Of Jong! İşin içine ettin sağol. İlk hastamı daha da hasta edince şef çok kızdı. Dudağımı büktüm ve Jong'a sarıldım. Hayranın beni öldürecek. Bu arada hayran bayıltıldı ve rüya diye kandırdık. Çıkışta Jonghyun elimden tuttu ve çok aç olduğunu söyledi. Bir restorata gittik. Yemek yiyorduk ve Ayşii olayını konuştuk. Jong "Yong o akşam çok içti. Beni bile tanımıyordu o derece içti. Kızda dünden hazır. İndiremedim kızı arabadan. Eve gelince hallederiz diye düşündüm. Allah'tan kimse görmedi derken en görmemesi gereken insan görünce ben bile şok oldum. Kızı eve almayacaktım zaten. Yong eve gelince Ayşii'yi sordu. "Bu benim sevgilim mi? " diye. Anlayacağım çok sarhoştu. Ayşii ona çakınca kendine geldi ama iş işten geçmişti. Bu sefer çok fena oldu." dedi. Oturuyorduk sakince birden Jonghyun'um yüz ifedesi değişti. O grceki kız karşı masaya oturunca ben dellendim. Ayşii'leri ayıran kız. Baktım kız tuvalete gidiyor bende gittim. O ve benden başka kimse yoktu. Kapıyı kitledim ve kızı iyice benzettim. Bir de öyle bir tehdit ettim ki onu dövenin ben olduğumu kimseye söyleyemeyecek kadar. Çıktım ve Jonghyun'un yanına döndüm. Romantik J oturuyordu. Kızı görünce anladı tabi ve bana aferin dedi. Kalktık beni evime bıraktı. Tam içeri girecektim ki "Bir öpücük yok mu?" dedi. Yanağını tam öpecekken çevirince dudağını öptüm. Bu çocuk var ya. Az değilsin Jong. Bir bakış attım. Gamzelerini çıkarmış sırıtıyor. Bir de sırıtıyor. Utandım ve eve girdim.

#Ayşenur

 Kalktığımda yanımda kimse yoktu. Salonda uyuya kalmışız. Bunlar beni bırakıp gitmiş. Kimsede dememiş ki kızın işi vardır. Var tabiki… Yere bastığım an bir çıtırtı duydum. Bu da ne? Geçen hafta ki mısır mı? Maç izlerken yediğimiz mısır. Maç demişken bir Fenerli olarak Büş, Ayşii ve Nurcen’e çok büyük kapak yaptığımızı düşünüyorum. 3’ de Galatasaraylı. Bir de cimbom diye ölüyorlar. Yesinler. Ayşii beni Galatasaraylı yapmak için verdiği uğraşı derslerine verse alanında birinci olurdu. Yapamadı tabi ki de… Beni kolay lokma sanıyor. Peh!! Neyse maça gelirsek. Halimizi açıklıyorum. Fener formasıyla beni yanlarına bile oturtmadılar. Diğer koltuktan izledim. Üçü de giymiş sarı kırmızı formaları yüzlerini de boyadılar. Eh ben altta kalır mıyım? Bende boyadım.  Başladılar tezahürata. Bende başladım ama 3’e 1 adaletsizlik. Bu ne ya!! Bir fenerli boice bulun bana. Ayşii, Nurcen ve Büş üçlüsü başladı 3’lü çekmeye. Oooo 1..2..3.. diye… Yuh! Dedim bu kadar fanatik kız görmedim hayatımda. Sonuç olarak 1-0 biz kazanınca yüzlerindeki ifadeyi hiç unutmayacağım. Pişmiş kelle gibi sırıttım önlerinde. Oysa penaltılarda kendileri gol atınca halay bile çekmişlerdi. Oynadım karşılarında ve Büş kafama bir yastık fırlattı. Başladık yatık savaşına. Yastık tüyleri çıktı biz hâlâ devam ediyoruz. Psikopat mıyız neyiz? Ayağımın altında tüy de var. Pisiz ya… Evi resmen bok götürüyor. Kalktım ve saate baktım işe gitmem lazımdı. Nurcen’i dürttüm ama duyana. İşkence yapınca başladı yakınmaya… Eline tutuşturdum viledayı da… Akşama kadar temizlesin dursun. Çıktım dışarı. Min ile karşılaştık. Markete gidiyormuş. Onu görerek işe gitmek hem iyi hem de kötü. İyi olan güne onunla başlamak, kötü olan ise işe gideceğim için ondan ayrılmak. Olamaz ya!! Neyse markette ona eşlik ettim. Bizi görenler çift zannediyor. Çünkü aynı onlar gibi alışveriş yapıyoruz. Birbirimiz bakıyoruz. Gülüyoruz. El ele tutuşuyoruz. Yanağıma bir öpücük konduruyor. Ben bile evliyiz sanacağım şimdi. Teyze geldi ve birden karnıma dokundu. Ben çok ünlü bir kahinim sen hamilesin demesin mi… İkimiz de gülmekten yerlere yattık. Teyze alemsin valla… Evli değiliz ki… Tabi ki de uydurdu. Bu güzel esprinin sonunda aldıklarımızı ödedik ve ona son bir öptüm. Yanağından. Ben sapık değilim. O da beni dudağımdan öptü. Ne yapıyor bu çocuk. Hem de sokak ortasında ayıp… Yürümeye devam ettim. İş yerine geldim ama benim akıl gitti bir kere…

#Nurcen

 Bu kız elime viledayı verdi gitti. Of be! Amele miyim ben? Bu evin amelesi oldum çıktım. Çöp dök Nurcen, evi temizle Nurcen, yemek yap Nurcen… Yeter be! İyice hizmetçi belledi bunlar beni. Şunlara bir gürleyeyim de görsünler. Birden kapı çaldı. Jung’a “ Şuan külkedisi modundayım. Ev temizleyeceğim. Böyle görme beni.” Dedim. İçeri daldı. Ne yapıyorsun? Bu evde 4 kız yaşıyor. Erkek içeri daldı. Ya KAng Woo’nun annesi görseydi. Yemin ediyorum cümle âlem duyardı. O nasıl bir teyzedir ya… Türk teyzeleri bile sollar. Maşallah dilinde tüy bitmiyor. Hemen her yerde her an seni basarsa sen bittin demektir. Annem bile Türkiye’den duyar o derece. Paparazzi gibi. Bu Jungshin’de ne meraklıymış ev temizlemeye. Sıvadı kollarını bir de hadi diyor. Bu adam da belli ki diğer evin amelesi. Biz çok uyumlu bir çiftiz zaten. Bizim gibisi zor bulunur. Amele Team işe hazır. Let’s go crazy!!! Başladık temizlemeye. Dans ediyoruz bir yandan. Çocuğumuz tabiri caizse dev gibi olduğu için sandalyeya ihtiyaç kalmıyor. Sağ olsun… Bir güzel müzik eşliğinde temizledik. Başladık yemek yamaya. Bu aldı maydonoz demetini çöktü diz “Seni seviyorum…” dedi. Woahh! Romantik adamım ya… Aldım demeti. Gülümsedim. Bana yaklaştı ve öptü. Dostum bana bu kadar romantik olma biliyorsun ki ben odunum. Böyle yaparak yumoş kullanılmış çamaşır gibi oluyorum. Az kalsın yemeği yakıyorduk ki son anda kurtardık. Şükür!! Eh! Onun içinde gitme vakti geldi. Adamım evde de yemek yapacakmış. Dedim ki bundan al bize çok dedim. Zaten kızlar bir diyettir tutturdu. Yok kilo alıyorum Yong beğenmez, Jong beğenmez, Min beğenmez… Sonrada böyle çarpılırlar. Nimete hayır denmez. Ona koydum bol bol… Aldı götürdü. Giderkende göz kırptı. Ne oluyoruz yahu!! Neden bu kadar mutluyum. Kendime gelmeliyim.

#Ayşii

Nurcen ve Jungshin’in yemeklerinden biraz yedim. Kalktım ve yattım. Uyandığımda her yer karanlık. Perdeler kapalı falan. Birden maske giymiş dört kişi geldi. Bir çığlık attım. Gülmekten yarıldılar. Nurcen bu sefer kızları da kendine alet etmiş. Birden valizi gördüler. Onlara Japonya’ya gideceğimi daha söylememiştim. Evet Japonya’ya gidiyorum. İş teklifi aldım. Buraya kadarmış yong… Kalktım ve kızlara sarıldım. Ağlamaya başladılar. Onları her hafta sonu ziyarete geleceğimi söyledim. Her zaman olmasa da ay da 1 gelirim. Feribotla 45 dk uçakla daha az. Hep birlikte ağlamaya başladık. Uçağım 2 saat sonra kalkıyor. Onlara söyledim benimle havaalanına kadar gelmek istediler ama izin vermedim. Gelirlerse ayrılmak benim için daha zor olacaktı. Büş “Yongun haberi var mı?” dedi. Hayır manasında kafa salladım. Hazırlandım ve valizimi elime alıp kızlara son defa sarıldım. Çocukları gördüm Yong hariç. Onlarlada vedalaştım. Taksi gel ve bindim. “Havaalanı Lütfen.” dedim. Başladım ağlamaya. Şoför mendil bile uzattı. Onları asla unutmayacağım. Hem sadece eğitim için gidiyorum. Bu bana iyi gelecek. 2-3 belki de 4 sene sonra geri gelirim. Nurcen’in bana yaptığı uyandırma şakalarını ve onunla açtığımız belaları hiç unutmayacağım. Büşra’nın hep ablalık yapması. Kore’de bu kadar edepli yaşadıysam onun sayesin de onu da unutmayacağım. Ayşenur’un saflıklarını ve beni teselli etmesini asla unutmayacağım. En son olarak CNBLUE’yu da hiç unutmayacağım. Ne yaşandıysa iki tarafta istediği için yaşandı. Hiç pişman değilim. İyi ki hayatıma girdin Yong… İlk tanışmamız aklıma geldi de onu da hiç unutmayacağım. Sen benim hep ilk aşkım olacaksın.  Bir tanecik aşkım… Taksiden indim ve uçağım 15 dk ya kalkıyor. İşlemleri hallettim. Artık gitmeye hazırım. Seni çok seviyorum. My love… Tam giderken Yong geldi. “Gitme!” dedi. Ona döndüm ve “ Gitmeliyim. Ara sıra geleceğim. Yonghwa ben eğlenilecek biri değilim. Yaşımda ilerliyor. Senden başkasıyla evlenmeye de niyetim yok. Bu yüzden iyi düşünmeni istiyorum. Seni hep sevdim. Hep de seveceğim. Gidiyorum çünkü sen düşünmedikçe ilişkimiz her gün daha da kötüleşiyor. Görüşürüz! Seni seviyorum… Eğer benimle ilgili gerçekten ciddi düşünürsen, bu ilişkiyi yürütmek istiyorsan kapın sana hep açık. “ deyip dudağına bir öpücük kondurdum. Görüşürüz mylove… dedim ve uçağa bindim. Ona veda ettiğim için mutluyum. Bana bağırdı “Sakın biriyle sevgili oluyum deme. Senin sevgilin benim. Seni arayacağım.” Dedi. En azından mutlu ayrıldık. Artım ağlamaktan çok gülüyordum. O gün bir sinirle tokat atmış olsam da kalbim dayanamadı küs kalmaya… En son “ Seni seviyorum…” diye bağırıp gülümseyerek el salladı. Bu ikimize de iyi gelecek. Japonya bekle beni sana geliyorum. Hem de içim rahat bir şekilde…



MUTLU BİR SON…



Finali nasıl buldunuz? MYLOVE 2’yi ister misiniz?? İsterseniz mutlaka bana ulaşıp istiyorum deyin. Fazla istek olmazsa yayınlamam. İstek çok olursa Eylül ayında 2. Kitabı yayınlayacağım. Blogdan okuyan arkadaşlarım. Sizlerin yorumlarınız göremiyorum bu yüzden bana iletişim bölümündeki adreslerden ulaşabilirsiniz. Salıcakla kalın. Yorumlarınızı bekliyorum…



Bu arada hikayeyi farklı yerlerden okuyabilirsiniz.

wattpad : http://www.wattpad.com/story/12670521-my-love

facebook sayfamız: https://www.facebook.com/cnblue.turkishboice.1234?sk=notes
vote ve beğenileri unutmayalım lütfn :D
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder